Bir Ayhan Hünalp vardı

Bir Ayhan Hünalp vardı
‘Toplumsallık, Hümanizm, aşk / özlem, vatan sevgisi…’ temaları çerçevesinde yazar şiirini Hünalp.

Nusret GÜRGÖZ


O yılları çok yazdım. Tekrar olacak biliyorum. Affedin artık. Yıl 1977’ydi. Sokaklar kan gölüydü. Sokaklarda insanlar acımasızca katlediliyordu. Kahvehaneler taranıyor, fabrika çıkışlarında işçi önderleri kurşunlanıyor, evlerinden kaçırılanların cesetleri yol kenarlarına atılıyor, kalabalıkların üzerine bombalar yağıyor, kız erkek ayrılmadan gençler kurşuna diziliyor, darbeye giden yolun taşları döşeniyordu.

Lise birinci sınıftaydım. Bunu da çok yazdım. Bir kez daha bağışlayın artık. Yaşadığım kent Elâzığ’da günde ortalama üç kişi katlediliyordu. Neredeyse her gün cenaze kaldırıyorduk. İşte o günlerde çok satan gazetelerin birinde gördüm Ayhan Hünalp’in ‘‘ Analara Evlat Ölüsü Öptürmeyin’ şiirini: ‘’ Bir dağ başında akşam olur yıldızlar üşür / Yollar dolanıp gider kaybolur karanlıklara / Analar tükenir pencerelerde kapıları kollamaktan / Bir delikanlı vurulmuştur elleri bağlı / Ciğerleri zincirlenmiş kasıkları tekmelenmiştir / Bir dağbaşında akşam olur yıldızlar üşür // Ya bacıdır ya kardeş ölen de öldüren de / Günü gelir bir siperde bir mermi bölüşülür / Evlat bizim ana bizim musalla bizim / Nedir bu yolayrımları bu yolkavşakları / Sağı solu yoktur bu işin vatan da yürek de birdir / Günü gelir bir siperde bir mermi bölüşülür // Hâlâ yollarda yankılanır cephane taşıyan kağnılar / Hele bir geceyarısı Ilgaz’dan Yalvaç’dan / Toroslar’dan geç / Vatanın dörtbir yanına sarmıştı ‘müstebitler müstevliler istilâcılar’ / Kış kışlak demeden yayan yapıldak yollara düşenler / Bir tek madalyadan başka bir şeyi olmayanlar / Bir tek madalya bile almayanlar / Vuruşanlar bir dilim tayın ekmeğini bile yemeden / Mahmuzlarında zaferlerin terleri soğumamış ölüler / Birgün olup adamdan hesap sorarlar / Hâlâ yollarda yankılanır cephane taşıyan kağnılar // Vuruşmayın tartışın kurduğunuz pusuları tetikleri bırakın / Sarılıp sarılıp da öpüşün ağlayın yazgınıza / Kalmaz ahı ölüsünü son kez ölüsünü son kez öpen ananın / Solcunun da sağcının da ahı kalmaz uyanın / Hiçbir vatan yoktur böyle kurulan böyle kurtulan / Kırkyılın ozanıyız biz geldik gidiyoruz işte geçtik göçüyoruz / Usandık ölü görmekten ağıt yakmaktan / Mezarcılar usandı gelinlere delikanlılara toprak atmaktan / Kalmaz ahı ölüsünü son kez öpen ananın // Bir dağbaşında akşam olur yıldızlar üşür / Günü gelir bir siperde bir mermi bölüşülür / Hâlâ yollarda yankılanır cephane taşıyan kağnılar / Sarılıp sarılıp da öpüşün ağlayın yazgınıza / Hiçbir vatan yoktur böyle kurulan böyle kurtulan / Kalmaz ahı ölüsünü son kez öpen ananın’’ (1)

Şiirde ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’na gönderme yapılıyor, solcu ile sağcı eşitleniyor, günü geldiğinde birlikte yeniden sipere koşulacağı söyleniyordu. Oysa kahve tarayan, işçi önderlerini katleden, ülkeyi kan deryasına sürükleyen ‘sağcı’ları, sermayenin çıkışı olacak olan 12 Eylül darbesine giden yolu döşeyen ‘sivil’ler olduklarını bilmiyordu. Belki biliyordu da onu yalnızca analar ilgilendiriyordu. Bu da az şey değildi doğrusu. Bu nedenle olacak ki yer etmiş(ti) bu şiiri belleğimde.

1927 doğumlu olan Hünalp 2013’te sonsuzluğa göçer. Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin internet sitesinde Hünalp için şunlar yazılıdır: ‘’… 1940’lı yıllarda şiir yazmaya başlayan Hünalp’in ilk şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Hece vezniyle yazdığı birkaç şiir haricinde bütün şiirlerini serbest tarzda kaleme almıştır. Toplumcu şiir anlayışını benimseyen Ayhan Hünalp’in şiirlerinde işçiler, köylüler, onların yaşadıkları sefalet, sıkıntılar, haksızlıklar geniş yer tutmuştur. Bunların yanı sıra aşk ve özlem, şairin şiirlerinde en çok işlediği temalardandır. Aşk ve özlem temalarının yer aldığı şiirlere melankoli ve hüzün hâkimdir. Toplumsal sorunlar ve yaşanan güncel olaylar, şairin beslendiği kaynaklar arasındadır.’’ (2)

Üç Otuz Para ( 1950), Bir Martı Öttü ( 1963), Uzak Maviler ( 1982) adlı üç şiir kitabı bulunan Hünalp, Oktay Yivli’yle İlkyaz Dergisi’nde 1993’te yaptığı söyleşide, Yivli’nin kendi şiir dünyasını kurarken etkilendiği şairlerin olup olmadığı sorusuna şu yanıtı verir:’’ Ressam başka resimlerden, bestekâr başka bestelerden kesinlikle bilinçaltı yoluyla etkilenir. Benim etki alanlarım; Halit Ziya Uşaklıgil, Sait Faik, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Nazım Hikmet, Oktay Akbal, Orhan Hançerlioğlu, Kemalettin Kamu’ydu.’’(3)

Söyleşinin devamında, sanat görüşü, şiiri niçin yazdığı, şiirden beklentisinin ne olduğu sorularına şu yanıtı verir: ‘’ Şiir Leandr’ın deyimiyle ‘Güzelliğin nefes alışı’ ya da rahmetli hocam Nurullah Ataç’ın tarifindeki gibi ‘Matematiğin şeması’ mıdır? Bir başka deyimle şiir yazılan dilden başka dile çevrilmeyendir. Bu bilimsel tanımlamaların yanında şiir bir martının uçuşu, Çınarcık’ta denizin balkonuma taşan köpüğüdür. Şiir Boğaziçi’nin dinmiş lodosların uğultusu içinde perdeleri sallanan bir yalıdır. Şiir bir ananın, oğlunun ya da kızının geciken dönüşünü bekleyişidir. Şiir buluttur, bir vapur düdüğüdür. Şiir liseli bir kızdır, bir uttur, bir tanburdur. Şiir ekmek kavgasıdır, hayatın kendisidir. Bir küçük istasyon şiirdir. Giden bir gemi, sallanan bir mendil şiirdir. Şiir hayâllerimizdir, rüyalarımızdır. Gençliğimiz, yenilgilerimiz, hüsranlarımızdır. Şiir uzaya sığmayandır.’’ (4)

‘Toplumsallık, Hümanizm, aşk / özlem, vatan sevgisi…’ temaları çerçevesinde yazar şiirini Hünalp.

‘Toplumcu’dur. ‘Sözleşmesiz Irgatlar Grevi’ şiirinde ‘emekçi’lerin hallerini işler:’’ Hep başkaları için ev yaptık / Başkalarına yemek taşıdık / Bize hiç ev yapmadılar // Don diktik yosmalara / Ellerle yatsınlar diye / Bizimle hiç yatmadılar // Hep yabancı gibi yaşadık bu dünyada / Morglarda demirbaş olduk / Güneş yüzü görmeyen odalarda / Beşer onar uyurduk / Birgün geldi uyanmayı unuttuk // Yaşadık mı yaşamadık mı bilmedik / Seçmen kütüklerinde adımız olmadı / Muhtarlar ‘ikametgâh’ vermezdi bize / Bir tek iyi gün yüzü görmedik / Ardımızdan şiirler yazdı ozanlar / Analar ağıt yaktı /Analar ağıt yaktı / Hiçbirinizin haberi olmazdı bizden / Bunlar da olmasaydı’’ (5)

‘Toplumcu’dur. Sınırsızlığı, sonsuzluğu imgeler ‘Ufuklar Benimdir’de: ‘’ Bütün aydınlıklara el konmuş /Sarmaş dolaş olmuşum karanlıklarla / Dünyaya sığmaz kalbim parçalasalar / Kaldırımlar ayak sesimi tanır // Bir sağanak boşanacak ansızın / Çırıl çıplak taşlara uzanacağım / Kurtulmalıyım günahlarımdan teker teker / Ellerimi başımın altında kenetleyip / Meydan okumalıyım Tanrılara / Ufuklar benimdir tahtlar sizin olsun’’ (6)

‘Hümanist’tir. Yazının girişinde değindiğim şiire benzer ‘Morg Gülleri’ şiirinde, ‘karşıt görüşlü’ öğrencilerin ‘çatışma’sından sonra meydana gelen ölümleri işler: ‘’ Morgdaki ölülerden de mutsuzuz / Onlar bir kez öldüler biz bin kez / Anılarında ölen de öldüren de biziz / Tetikteki el de namludaki mermi de //…// Giderken okula her sabah anacığına / Bir de her akşam yatarken /’Gülü bir gün seni her gün / Gülü solana seni ölene kadar’ derdin / Şimdi her sabah gün ışıdığında / Şimdi her akşam karanlıklar gelende / Sorup durur benden / Elleri yakamdadır tükrüğü suratımda / Gözlerinin kini zulmü boğmakta / Affetse de Allah kabirdeki çiyanlar bağışlamaz cinayetimizi // Türkiyemin bütün babaları /Sevgimize sarmak yetmedi çocuklarımızı / Onlar tamamdı sapına dek eksik olan bizdik / Önce morgları gül bahçesi yaptık teker teker… ‘’ (7)

‘Hümanist’tir. Ölümlere içi yanar, ölümlerden canı yanar. ‘Dilekçe’ şiirinde şöyle der: ‘’ Bilet zımbalar gibi kurşunladılar / Yürüyemem artık el etme anne / Ayaklarım dolanır gelemem / Gözlerim açık öldüm kapanmaz / Ağlamayı bırak yolumu gözleme // Ölümün de erkekçesi güzeldir / Ellerimlen açardım göğsümü sesleselerdi / Böylesine sürüklenmezdim ayaklarda / Yaşayacaklarım bir yana ana / Yaşadıklarım öte yana ‘’ (8)

O günlerde orası ‘Doğu’dur. ‘Orası’ için ‘Lorke’ der: ‘’ Ömrünce dağları gördün / Bilemezsin denizleri / Hep kartallarla konuştun / İnsanları sevemezsin / Sen Lorke’sin / Gözlerin varla yok arası / Kaderin körolası’’ ( 9 )

İnsanlık hallerinden dem vurur. ‘Yalnızların İsyanı’nda yalnızları anlatır :’’ Bütün köprü korkulukları tanır dirseklerini / Her köşebaşındaki fenerde sen varsın / Her yalpalayan adam sensin / Açık perde uçlarında çıkmaz sokaklar sallanır / Boşluklarda sen // İşaret lâmbalarını söndürebilseydin / Sökebilseydin bütün çivileri yıldızların / Çekip gitmeleri unutsaydın / Unutsaydın bütün çuvallamaları / Bütün zaferleri bütün yenilgileri / sallayıp sallayıp da silkeleyebilseydin / Kurtulurdun // Gemiler iskelelere bağlanırken rakamsız saatlerde / Kediler çöp tenekelerini kazırken / Bütün bekçi düdüklerinde yalnızların türküsü / Sonra çekip giderler bütün yalnızlar / Sonra hepsi kaldırım taşına ilân kağıdı gibi yapışır / Güneşe karşı dikilir delik pabuçlu ayaklar / Yalnızların isyanını ayaklar haykırır’’ (10)

‘Saçların Alnına Düşecek’te özlem yakar canını: ‘’ Ve bir gün leylâklar kuruyacak / Sil gözlerini diyeceğim o zaman / Yeşil bir bahar sabahında / Asker yüklü bir trenin düdüğü ile bitecek her şey / Martı kanadından / Kahve falından haber bekleyeceksin / Saçların alnına düşecek / Bir duman gibi geçip gidecek en renkli bulutlar/ Deniz en güzel maviliğini verecek avuçlarımıza / Şarkılı bir masaldır yaşamak / Şafak karanlığın zaman rüyaların düşmanıdır //…// Aldırma boşver yalnızlığıma / Biz kadere tekme atıp çelme takmış insanız / Biz şiar adamız / Fakat yağmurlar gönlümce yağmalıdır / Ve balkonda dağlara karşı beni beklemelisin / Sokaklar yıllarca boş kalsa da / Bir gün döneceğimi bilmelisin’’ (11)

Sonra ‘ölüm’ yakar canını; ‘Bildiri’ şiirinde şöyle der: ‘’ Bütün dalların çiçekleri bende açar baharla / Bütün dallar bende kurur / Bütün kuşların kanatları / Gönlümde çırpınır / Gönlümde kırılır / Ve sonra ben ölürüm / Öldüğüm gün adım unutulur’’ (12)

Yukarıda andığım söyleşide Oktay Yivli’nin sorusuna yanıt olarak ‘Kemalist’ olduğunu ve bunun temsilcilerinin de Oktay Akbal ile Atila İlhan olduğunu söyler. Şiirlerinde hem ‘ulusal kurtuluş’ savaşına değinir hem de ayrıca Atatürk için şiir yazar. Bu şiirlerinden en önemlisi ‘ Teğmenim’ şiiridir. ‘Teğmenim’ şiiri 1953’te Çanakkale Nara Burnu’nda Naboland şilebi çarpışarak batan Dumlupınar denizaltısında hayatını kaybeden askerler için yazılmıştır: ‘’ Senin gözlerin yeşildi Teğmenim / Sen tutunca küpeşte demirleri erirdi / Dize gelirdi ufuklar sen bakınca / Seni düşünürdü rüyalarında kızlar / Namus denilince sen gelirdin aklıma / Sen demirlerdin gönlüme Teğmenim / Hürriyet denilince //… // Bir bayrak var gözlerinde Teğmenim bir bayrak / Vatan onda aşkım onda süngüm onda / Bana öyle bakma Teğmenim / Kuran’a el basarım ki öldüğüme yanmam / Doyamadım Türklüğüme doyamadım / Kurusun mavileri denizlerin Teğmenim / Beni bayrağıma sar yalnız bunu isterim / Sonra anama hakkını helal et derim / Vatan sağ olsun / Ellerinden öperim’’ (13) 

Yazının bu aşamasında, Nazım Hikmet ve sonrasının toplumcu kuşağının hemen hepsinde ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başat konulardan olduğunu belirttikten sonra, iki alıntı yapacağım. İlki, 2018’de Şair Ahmet Özer’in şiirinin irdelendiği bir panelde, Ahmet Özer’in şiirinin tarihsel temellerini açımlamak üzere, Ahmet Oktay’dan aldığım bir alıntı. 

Ahmet Oktay, ‘Toplumcu Gerçekçilik’in anavatanın Sovyetler Birliği olduğunu söyler ve devam eder: ‘’ … Türkiye’de de toplumcu gerçekçilik anavatanında olduğu gibi hem ulusçuluk hem halkçılık akımından kaynaklanıyor. Türkiye’de solcu akımın asıl yerleşme yıllarının kurtuluş savaşı yıllarına denk gelmesi, bu kaynaklanmanın hiç kuşkusuz somut temelini oluşturuyor. Ne var ki, bu iki öğenin ortakyaşarlığı (symbiosis), Türkiye’de solculuğun pek çok kavramı birbirine karıştırmasına da yol açıyor. Kurtuluş savaşının adının hemen ortaya çıkardığı gibi, öne sürdüğü öncelikler, solcu söylemin özellikle kültürel alanda farklılaşmasını önlüyor ve onu, resmi ideolojinin içinde ve onunla birlikte yaşamaya zorluyor adeta. Savaş yıllarında bağımsızlık ve egemenlik, kuruluş döneminde ise Cumhuriyetçilik, laiklik, halkçılık gibi ilkeler, solculuğun da öncelikli ilkeleri oluyor ister istemez. Ekonomik kalkınma alanına ise, devletçilik uygulaması, pek çok kişiye solcu bir davranış olarak görünüyor. Burada bir vurgulama daha gerekiyor: İşçi sınıfının gelişmemişliği de, solcu aydınların, kendisine bir taban yaratmaya uğraşan o günkü iktidar kadrolarının sımsıkı sarıldığı halkçılık ideolojisini benimsemesiyle sonuçlanıyor. Üstelik bu halkçılık ideolojisi, aslında daha çok köycülük ideolojisi olarak beliriyor. Atatürkçülük öncelikle uluslaşma sürecine yöneldiğinden, bu söylemle ortakyaşarlık içindeki solcu söylem, çok uzun süre, hatta bugün; ulusal sorunu da çoğu kez sınıfsal soruna önceliyor.’’ (14)

İkinci alıntı Sezai Sarıoğlu’ndan. Sezai Sarıoğlu, Yaratım Dergisi’nin Mart – Nisan 2004 tarihli sayısında Murat Özyaşar’ın bir sorusuna şu yanıtı verir: ’’ Çok tartışılır bir şey değil ama Türkiye’deki edebiyat ortamının ‘muvazzaf ve üniter’ olduğunu söylediğimde kılıçlar çekiliyor. Burada üniterliğe vurgu, sadece ulus – devlet sınırlarını işaret eden coğrafi bir anlamlandırma ve politik bir gönderme değil. Çünkü, daha genel planda bu sorun metaforik olarak söylersem Dünyalı olmakla Düşyalı olmak arasında bir tercih sorunudur. Üniter şair ya da muvazzaf şair, imgenin ufkunu dil ile ya da etnik aidiyet ile sınırlar ve çok somut olarak bir devleti, bir etnik aidiyeti model / referans almanın eksilticiliğini kuşanır.’’ (15)

İçeriden bir eleştiri olarak söylersem, o kuşağın ayakta kalma / yetişme / biriktirme… koşullarının özelliklerini ve zorluğunu anlamakla beraber, Ayhan Hünalp’in şiirlerinde – yer yer eril söylemlerle birlikte - yukarıdaki ‘araz’ları görmek mümkün.

Toplumcu olmak, Rıfat Ilgaz örneğinde olduğu gibi bedel ödemeyi göze almaktır. Ayhan Hünalp, bürokrattır. Bedel ödemeyi göze almamıştır. Hümanist şiirler yazsa da muhalifliği başat öğe olmadığından ufku sınırsız değildir. Bu da şiirinin dar bir çeperi aşamamasını beraberinde getirmiştir.

12 Eylül darbesinden hemen sonra, 1980’in Güzü’ünde, belleğim beni yanıltmıyorsa, yalnızca bir sayı yayımlanabilen Yazın Dergisi’nde Atila İlhan ve yapıtları masaya yatırılıyor, ‘Hangi Atila?’ diye sorularak Atila İlhan’ın düzyazısıyla şiiri karşılaştırılıyor ve sonunda Şair Atila İlhan’da karar kılınıyordu.

Kırk yıl sonra başka bir düzlemde soralım biz de soruyu: Hangi şiirleri Ayhan Hünalp’in?

Yanıtı yine biz verelim: Elbette toplumcu ve hümanist şiirleri…


Dipnotlar:

1-Ayhan Hünalp – Uzak Maviler, Yazko Yayınevi,1982

2- Ahmet Yesevi Üniversitesi – teis.yesevi.edu.tr erişim tarihi:02.02.2021

3- Oktay Yivli – msku.acedemia.edu erişim tarihi:02.02.2021

4- Oktay Yivli – msku.acedemia.edu erişim tarihi:02.02.2021

5- Ayhan Hünalp – Uzak Maviler, Yazko Yayınevi,1982

6-age

7-age

8-age

9-age

10-age

11-age

12-age

13-age

14-Ahmet Oktay- Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları, B/F/S Yayınları, 1986

15- Murat Özyaşar’ın Sezai Sarıoğlu ile yaptığı söyleşi - Yaratım Dergisi Mart – Nisan 2004

Derkenar: Alıntılardaki yazım yanlışlarına dokunulmamıştır..

Öne Çıkanlar