Büyük yalanlar, büyük yolsuzluklar, büyük korkular

Büyük yalanlar, büyük yolsuzluklar, büyük korkular
Bütün zalimlerin geçmişinde 'mazlumluk' ve 'mağdur olma' algısı vardır; mağdurdan yaratılan zalim, zalimden yaratılan zalimden çok daha tehlikeli ve acımasızdır.

Cemal ÇAĞLI*


"Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz insanlar ona o kadar çok inanırlar."

"Gelecek ya bizim olacak ya da ortada gelecek diye bir şey olmayacak!"

"Bir hareket veya parti, ülkesinin yönetimini devraldığı anda benimsediği dünya görüşü devletin de dünya görüşünü temsil eder ve hareketin partisi, bir anda tüm ulusun partisine dönüşür"

Yukarıdaki sözler her türlü yayın organını kullanan, bir lider olarak Hitler’e ilahi bir ‘öz’ ve kutsal bir dokunulmaz kazandıran, bunu yaparken başvurduğu akla hayale gelmeyen büyük yalanların ustası, tarihin gelmiş geçmiş en büyük kara propagandacısı ve 1933 -1945 yılları arasında "Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı" olan Goebbels’e ait.

"Eğer koca bir ulus delicesine korkuyorsa ve korkaklardan geriye harika bir şeyler yapmak ve devleti dönüştürecek güce sahip olmak isteyen sadece bin kişi kaldıysa, ulus dediğiniz aslında o bin kişiden ibarettir"**

Bu söz de, insanlık tarihinin en kanlı diktatörü Hitler’e ait.

 "Büyük Yalanlar" Otokratik Rejimlerin Yol Taşlarıdır.

Adaletin, özgürlüğün ve refahın yeterli olmadığı toplumlarda kitleleri kendilerine çeken kavramlar adalet, özgürlük, eşitlik ve refah kavramları olur. Otokratik rejimi kuracak olan bir siyasi örgüt; siyasi tüm yetkileri tek bir kişide toplama sürecinde bu kavramları kullanarak gerçekleştirir süreci. Bu süreçte büyük yalanları yönetim tarzı olarak benimserler. Önemli olan söylenecek olanın doğru olması değil, toplumdaki etkisidir; çünkü "politikada ahlaki prensipler değil, güç konuşur." Çünkü yalanın siyaset biçimine dönüştüğü rejimlerin propagandalarındaki temel ilke "Olanı olmamış gibi, olmayanı olmuş gibi, ikisi de olmuyorsa olanı bozarak, çarpıtarak göstermektir."

Bunun için her yol ve yöntemi kullanmak bir "haktır!"

Muhalefeti haksız konuma getirmek, aşağılayıp küçük düşürmek, hatta terörize etmek için, kasıtlı olarak yanlış bilgilendirme veya  "kara propaganda" (bilimsel adıyla, dezenformasyon) olan yöntemi güçlü bir şekilde devreye sokarak "sahte belge, fotomontaj ve montaj filmler" üretirler ki bu, bir merkezden yönetilen istihbarat ve iktidar medyası eliyle muhalefeti tümüyle susturmak anlamına gelir.

"Zalim olan mazlumlar"

Bütün zalimlerin geçmişinde "mazlumluk" ve "mağdur olma" algısı vardır; mağdurdan yaratılan zalim, zalimden yaratılan zalimden çok daha tehlikeli ve acımasızdır. Kendisine ve çevresine uygulanan sözüm ona zalimliklerin, haksızlıkların hıncıyla zihni dolan zalim, daha büyük zalimlikler yaparak kendisiyle yüzleşmekten kurtulur. Sıra, toplumun, onun bir zalim değil, aslında ‘mağdur-mazlum’ olduğuna inandırılmasına gelmiştir. Bunun için de başkalarının algılarını, fikirlerini ve davranışlarını, onlara hissettirmeden değiştirmek anlamına gelen manipülasyon devreye sokulur.

Mağduru Zalime Dönüştüren Süreç

Mağdur maskesi takmış zalim zihniyet, iktidarını ilmek ilmek örerek kurar. Devleti ele geçirme sürecini bazen dini, bazen milli değerleri, bazen de her ikisini kullanarak tamamlar. Önceki diktatörlüklerin deneyimlerini kılavuz edinerek, toplum psikolojisinin bütün detaylarını kullanarak başta işçiler, emekçiler, köylüler, gençler olmak üzere;  onların iş, aş ve özgürlük taleplerini sönümlendirecek olan algı ve zemini oluştururlar. Bu anlamda, dikta rejimlerinin kütüphanesinin başköşesinde Hitler’in "Kavgam"ı ve Goebbels’in "Büyük Yalanlar"ı durduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Sürece ve duruma uygunluğuna göre çok esnek bir propaganda yürütürler; öyle ki liberal aydınların ve sosyal demokratların önemli bir kısmını topluma "refah, huzur ve özgürlük" getireceklerine inandırırlar. Belleğin yarılması ya da dağılmasıdır toplumun yaşadığı. Senaryosu uluslararası sermaye tarafın yazılmış olan "ölümcül oyun"un farkında değildir toplumun büyük bir çoğunluğu. Farkında olanlar da azınlıktadır; örgütlü kötülüğün peşine takılanlar karşısında onların sözleri geçmez. Zaten bütün dikta rejimleri,  iktidara gelişlerini de, iktidarda kalışlarını da muhalif kesimin muhalefetsizliğine ve dağınıklığına borçludur.

Kuzu Postuna Bürünmüş Kurtlar Çıkar Sahneye.

"Sürmekte olan hukuksuzluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe son vereceğiz" diyerek yasal olan ama meşru olmayan yol ve yöntemlerle iktidarı ele geçiren egemen güç, "Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir" söylemindeki "Millet"i ve buna bağlı olarak vatandaşlık kavramını sadece kendilerine oy veren kesimi kapsayacak şekilde yeniden tanımlarlar. Bununla da yetinmeyip milletin seçtiği yerel yöneticilerin yerine kayyımları atarlar, gerektiğinde muhalif milletvekillerinin vekilliklerini düşürürler, siyasetçileri hapse atarlar ve yıllarca rehin tutarlar, hatta daha ileri giderek parti kapatma yolunu seçerler.   

Daha önce onları bağlayan Anayasa ve uluslararası sözleşmeler artık onları bağlamaz hale gelir.

"Anayasa kararı benim için yok hükmündedir!"

"AİHM kararı beni bağlamaz!"

"Ben öyle istiyorum, var mı itirazınız?" sözleri güçlü bir şekilde duyulur olur ve bir gece ansızın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı haberi yayılıverir kamuoyuna; "Ben yaptım oldu!" mantığıyla!

Sonuç olarak: Büyük yalanların gölgesinde büyük yolsuzluklar saklanır; büyük yolsuzluklar bir yandan büyük yoksullukların, diğer yandan da büyük korkuların kapısını açar. Büyük korkular demokrasinin en ufak kırıntısını bile yok edebilecek olan devlet şiddetini uygulamaya sokar; çünkü devlet parti devletidir artık. Seçim sandığına umut bağlayıp susanlar ise bu militarist şiddetin altında nefessiz kalmaya mahkûm edilir!  

 


* Eğitimci

**Goebbels/Büyük Yalanlar/Zeplin yayınları

Öne Çıkanlar