CHP’nin 'yerli, milli ve dini bütün' muhalefeti

CHP’nin 'yerli, milli ve dini bütün' muhalefeti
CHP ve başkanının asıl görevi halk kitlelerini sokaktan uzak tutmak, muhalefetin sokağa taşmasını engellemektir.

Kemal S. ÇÖZÜM


Bugün muhalefet denilince öncelikle iktidarda olmayan, ancak Meclis’te yer alan siyasi partiler anlaşılır. Yani bu konuda düzene uygun bir kafa yapısı egemendir.

Sokakta rastgele bir vatandaşı çevirip muhalefet nedir-kimdir diye sorsak CHP, İyi Parti ve bir de Saadet Partisi (veya başkanlarının ismi) söylenecektir.(1) Bunun dışında az çok siyasete ilişkin kulak dolgunluğu olan birilerine rastlarsak HDP’yi de muhalefete kattıklarına tanık olabiliriz.

Muhalefet ne yapar sorusunun cevabı ise salı günleri TBMM’de yapılan "Parti Grup Toplantıları"dır. Parti başkanlarının önlerine atılan yeni "gündem"ler çerçevesinde karşılıklı atışmaları, suçlamaları ve hakaretleriyle geçen bu toplantılar muhalefetin en önemli ve tek faaliyetidir.(2)

Bir de "terörist" olarak görülen HDP’nin durumu var ama onu ayrı bir çerçevede ele almak gerekiyor.

Bugünkü haliyle muhalefet halk kitlelerinden tamamen koparılmış, TBMM’de "Grup Toplantı Salonu"na hapsedilmiş bir muhalefettir. TBMM genel kurulunda da, komisyonlarda da muhalefetin varlığından söz etmek mümkün değildir.

Birkaç milletvekilinin kişisel gayretiyle gündeme getirdiği önemli sorunlar bir basın toplantısına veya basın açıklamasına konu olmaktan öte gitmemekte ve çoğu zaman da "sosyal medya" dışında yer bulamamaktadır.

İktidar ise oy çokluğuyla, olmadı zorbalıkla, o da olmazsa hile ve sahtekarlıkla istediği yasayı gayet rahat bir şekilde ve çoğu zaman muhalefete söz hakkı bile tanımadan "torba torba" geçirmektedir.(3)

Diğer yandan klasik deyimle "memleket yangın yeri"dir, açlık-yoksulluk, hırsızlık-soygun, keyfilik-zorbalık her yerde ve sınırsızdır. CHP ve başkanı ise bunlara gözünü ve kulağını kapatıp, Erdoğan ve AKP yöneticileri ile atışmayı-laf yarıştırmayı tek muhalefet biçimi olarak sürdürmekte kararlıdır.

Halk kitlelerini kendi sorunlarından ve çözüm arayışlarından uzak tutmayı misyon edinmiş bir CHP ve başkanı vardır karşımızda. Bütün sorunların çözümü her seferinde bir dahaki seçime ertelenmekte ve doğrudan AKP’nin ömrünü uzatan politikalara hizmet edilmektedir.

Daha açık ve net ifade edersek CHP ve başkanının asıl görevi halk kitlelerini sokaktan uzak tutmak, muhalefetin sokağa taşmasını engellemektir. Sistemi-devleti halk kitlelerinin yıkıcı öfkesinden korumak bugünkü CHP’nin temel politikasıdır. Bu politikaların AKP’ye hizmet etmesi ise gerici-cahil kitle tabanına yaranma vesilesi olarak görülüp bununla övünülmektedir.

Düşünün ki yukarıda özetlemeye çalıştığımız manzaranın egemen olduğu ülkede ana muhalefet partisinin başkanı, "AKP ne yapmak istedi de CHP engelledi" diyebiliyor.

Doğruyu söylüyor: Kürt sorununda olsun, dokunulmazlıklar konusunda olsun, demokratik hak ve özgürlüklerin tırpanlanmasında olsun, hileli seçimlerin meşrulaştırılmasında olsun, dış politikada olsun her seferinde AKP’ye en güçlü desteği veren, önünü açan, sıkıştığı yerden çıkaran CHP ve başkanıdır.

Bununla da kalmıyor aşağıdaki inciler de CHP başkanının ağzından dökülüyor: "21. Yüzyılın sorunlarını 18. yüzyıl kavramlarıyla mı çözeceğiz. Nedir sağcılığın, solculuğun kriterleri? Solcular kamu adına çalışır. Sağcılar kamu adına çalışmıyor mu? Solcular fakire yardım eder… Sağcılar fakire yardım etmiyor mu? Dolayısıyla bizim 18. yüzyıl kavramlarına hapsedilmiş bir siyasetle Türkiye'yi aydınlığa çıkarmamız mümkün değil. Yeni kavramlar üretmeliyiz"

Tarih bilincinden de, güncel siyasal bilinçten de yoksun bu saçmalıklar, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti başkanının ağzından çıkıyor.

Solculuk kamu adına çalışmak ("memur" gibi bir şey yani) ve fakirlere yardım etmektir ("sadaka" yani) diyor ve ekliyor ne var ki bunda, sağcılar da aynısını yapıyor.

Böyle bir demagoji karşısında terbiye sınırları içinde kalmak çok zor biliyoruz ama Can Yücel’in ruhunu çağırmakla yetineceğiz, eminiz ki Can Yücel o bilinen üslubuyla bu demagojiye gereken karşılığı verirdi.

Bu mantığa göre Mahirler, Denizler, İbolar ve binlerce devrimci boşuna ölmüştür bu ülkede. Binlerce insan işkenceden geçirilip zindanlara tıkılırken olmayan ayrımların, 18 yüzyıl kavramlarının kurbanı olmuşlardır.

Mesaj açıktır, boşuna direnmeyin, isyan etmeyin, alternatif aramayın hepsi aynı kapıya çıkıyor, olana razı olun, boşuna acı çekmeyin, işkence görmeyin, ölmeyin diyor. Yani, yine iktidarı, sistemi korumanın derdinde…

Son olarak CHP sözcüsünün Boğaziçi öğrencilerini kınamasıyla da netleşmiştir ki, CHP’nin temsil ettiği muhalefet, "yerli, milli ve dini bütün bir muhalefet"tir. Ezilen halkların böyle bir muhalefetten bir beklentisi yoktur, olmamalıdır.

HDP’nin Alternatif Yalnızlığı Bilindiği gibi bugün parlamento içinde yer alan bir muhalefet partisi daha var: HDP. Ancak HDP bugün muhalefet yapamıyor.

Yapamıyor çünkü dört bir yandan saldırı altındadır ve muhalefet etmekten çok kendini anlatma, belli noktalarda savunma ve ağırlıklı olarak da varlığını koruma kaygısı taşımaktadır.

Tüm bir süreci suç haline getiren Devlet-AKP iktidarı, özellikle de "terörizm" demagojileriyle ve uydurma gerekçelerle yöneticilerini tutuklayıp politika üretemez duruma düşürdüğü HDP’yi politik arenanın dışına süpürmeye çalışmaktadır. Bugünkü duruma bakıldığında başarısız olduklarını söylemek pek de mümkün değil.

Bugün, tüm bir sürecin sorumluluğu HDP’nin omuzlarına yıkılmış ve HDP herkesin uzak durmaya çalıştığı "lanetli" bir olgu haline getirilmiştir.

Neden böyle olmuştur, bu durumu yaratan HDP’nin politikaları mıdır, iktidarın saldırı ve demagojileri midir, yoksa dostlarının vefasızlığı-duyarsızlığı mıdır?

Elbette ki bu sayılan nedenlerin hepsinin de bu süreçte belli payları vardır ve soğukkanlılıkla ele alınıp tartışılması gereken noktalardır.

Diğer yandan bu durumu, liberal ya da ulusalcı argümanlarla temellendirilen değişik komplo teorileriyle, kariyer çatışmalarıyla veya buna benzer gerekçelerle açıklama çabalarını da, gerçeklerle tartışmalı bağları nedeniyle ciddiye alamayız.

Keza bütün bir süreci ve ortaya çıkan sonucu "seni başkan yaptırmayacağız" sözündeki taktik yanlışlıkla veya bu sözün "tahrik" ediciliği ve karşısında duyulan bitmek-tükenmek bilmeyen "kin" ve "intikam" duygusuyla açıklama tarzının da en hafif haliyle kolaycılık olduğunu da vurgulamak gerekir.

Tüm sorularımızın cevabını bulacağımız yer Haziran 2015 seçimleridir. Haziran 2015 seçimleri, CHP’ye rağmen, alternatif bir muhalefetin HDP çevresinde şekillenmeye başladığını ortaya çıkarmıştır.

Bundan sonrası devletin paniği ve o güne dek, yaptığı tüm plan ve programı (öncelikle Kürt sorununun çözümüyle ilgili olanlar olmak üzere), kendi yasa, uygulama ve geleneklerini de çiğneyerek, hatta kendini inkar ederek yeniden ele alıp baştan aşağı değiştirmesidir.

İlk iş seçim sonuçlarının geçersiz-uygulanamaz hale getirilmesi olmuştur. R.T. Erdoğan ve AKP’nin dört elle sarıldığı bu plan CHP’nin de yardımıyla hayata geçirilmiş ve herkesi 3 ay boyunca oyalayan koalisyon görüşmelerine başlanmıştır.

Erken seçim kararı bu görüşmelerin sonuçsuz kalması üzerine alınmamıştır. Tam tersine alınan erken seçim kararını meşrulaştırmak, tek yol haline getirmek için bu sonuçsuz görüşmeler yapılmıştır. AKP ve CHP devletin bu politikasının gönüllü ve istekli uygulayıcılarıdır.

Sonraki adım, bu alternatif muhalefeti doğmadan yok etmek olarak belirlenmiş ve adım adım hayata geçirilmeye başlanmıştır. Başta bu muhalefetin çevresinde oluştuğu HDP olmak üzere tüm yasal ve meşru muhalif örgütlenmeler "terörizm" demagojileri eşliğinde baskı altına alınmış; muhalif bir içerik taşıyan tüm yasal etkinlikler, gösteri ve protestolar yasaklanmış yapılabilenler ise azgın saldırılarla dağıtılmıştır.

Bu doğrultuda IŞİD eliyle gerçekleştirilen kitle katliamlarıyla da (20 Temmuz Suruç, 10 Ekim Ankara Gar) genel korku ve yılgınlık havası güçlendirilip yaygınlaştırılmıştır.

Kasım 2015 seçimlerinde alınan sonuçlar, her türlü seçim hilesinin-yolsuzluğunun dışında, uygulanan bu politikaların sonuç verdiğini göstermiş ve devlet o günden bugüne CHP dışında bir alternatif muhalefeti engellemek için her türlü baskı, terör ve demagojiyi gündemde tutmaktadır.

Ancak gerek Mart gerekse de Haziran 2019 İstanbul belediye seçimlerinin sonuçları; bütün bu baskı-terör ve demagojinin etkisinin bir yere kadar olduğunu ortaya koymuştur. Halk kitleleri tüm korku ve yılgınlığına karşın çözüm arama, alternatif arama çabasından vazgeçmemiştir.

Bugün temel sorun ezilen halk kitlelerinin bu arayışına cevap olabilmektir. Bunu yapması gerekenler ise doğaldır ki HDP’nin yanında sol-sosyalist-devrimci olduğunu iddia eden yapılanmalardır. Ne var ki, HDP de,sol-sosyalist-devrimci örgütlenmeler de, gerek örgütsel yapılarıyla, gerekse de politik-taktik üretimleriyle hala bu arayışa cevap verebilmekten uzaktır.

Bu da başka bir yazının konusu olsun.


(1) Erdoğan kapıyı açtığında onun yanında yer almaya hazır olduklarını her fırsatta gösteren İyi Parti ile Saadet

Partisi’ni de, yeni kurulan Deva ve Gelecek partilerini de bir kenara bırakıp muhalefet derken esas olarak CHP’yi

kastettiğimizi belirtmek isteriz.

(2) Bir de "terörist" olarak görülen HDP’nin durumu var ama onu ayrı bir çerçevede ele almak gerekiyor.

(3) Şurası doğrudur, ülkemizde meclis, hiçbir dönem etkili bir muhalefete geçit vermemiştir. Ancak hiçbir dönem

bu denli etkisiz, korkak ve cahil bir muhalefetle de karşılaşılmamıştır.

Öne Çıkanlar