Devlet-mafya-siyaset üçgeninde Sedat Peker’in ifşalarının anlamı
Sedat Peker ifşaları devlet içinde örtülü bir çatışmanın ayyuka çıkması ve giderek devlet içi yeni bir savaşa/tasfiyeye dönüşebilecek bir potansiyelin yansıması olarak okunabilir. Bu sefer planlar daha çok Erdoğan sonrasına odaklanmış gibi gözüküyor. Anketlerde giderek oyları eriyen Erdoğan’ın yeni bir cumhurbaşkanlığı seçimlerini rakibi millet ittifakı adayı karşısında kaybetmesi güçlü bir ihtimal.
Erdoğan son seçimlerde büyükşehir belediyelerinin çoğunu rakipleri Millet İttifakı’na kaybetmişti. Hatta kaybettiği İstanbul seçimlerini yeniletmeye gidecek kararı (İstanbul seçimlerinin ikincisinde daha ağır bir yenilgi aldı Erdoğan) yargıdan aldıracak kadar güç sahibi olan Erdoğan’ın gücünün gerilemesinin yeni bir merhalesi olabilecek bu seçimler şimdilik 2023 yılında gerçekleşebilecek gibi gözükse de muhalefetin ısrarlı seçimlerin erkene alınması çağrısı karşısında Erdoğan’ın ne yapacağı meçhul.
Erdoğan’ın mevcut anayasaya göre üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilebilmesi mümkün değil. Ancak bunun bir yolu erken bir seçime gitmek olabilir. Eğer bu mümkün olmazsa, anayasa ve seçim yasası gibi değişikliklerle de Erdoğan’ın önünün açılması mümkün ancak Erdoğan’ın yeniden İnsan Haklarıyla ilgili eylem planlarının, AB ile ilişkileri düzeltme çağrısı gibi adımlarının muhalefeti yeni bir anayasa yapmada masaya oturtamadığı açıkça görüldü. Dolayısıyla Türkiye’nin yakın gelecekte önündeki bu iki seçenekten daha güçlü olan ihtimal bir seçimlere gitmek şeklinde gözüküyor. Ancak Erdoğan’ın seçimlere oyları %35’lerde geziyorken gitmesi, kaybettiği seçimi dahi yenileten Erdoğan için akıl karı gözükmüyor. Bunu muhtemelen AKP’li elitler de görüyor olmalı. Dolayısıyla ya yerine başka bir aday gösterilmesi gündeme gelecek ya da düşen oyları tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerini izleyen günlerde olduğu gibi yükseltmek amacıyla milliyetçiliği ve savaşı körükleyen bir strateji izleyecek Erdoğan. (Zaten Erdoğan bunun işaretlerini Rize İkizdere’de taş ocağı yapılmasına karşı çıkan köylülere desteğe giden Millet İttifakı ortağı İyi Partili Meral Akşener’e karşı yönelen saldırıyı "organize ederek" göstermiş oldu ve "bunlar daha iyi günleriniz" diye belirtti. İşin aslı bu gibi saldırılarda kullanılan bir aparattan fazlası olmayan Sedat Peker’in ifşaları seçimle yeni bir anayasa yapılması arasında gidip gelen Türkiye’nin içinde bulunduğu bu açmaz çerçevesinde okunabilir.) Son bir ihtimal ise yeniden bir darbenin yakın gelecekte gündeme gelmesi olabilir. Bu ihtimali dillendiren ciddi gazeteciler var. Bu gazetecilere göre bu sefer tasfiye edilecek grubun Atatürkçüler olacağı söyleniyor, ancak gelecek günlerin ne getireceği şimdilik belirsizliğini koruyor.
Cumhurbaşkanlığının kaybedilmesi Erdoğan’ın mafyaların açık desteğiyle kurduğu içinde silah ve uyuşturucu ticaretinin ana bir unsur olduğu, para aklamanın ve büyük sermaye gruplarına kaynak transferi üzerine kurduğu sultanlığının sonunun gelmesi demek. Erdoğan’ın İslamcı bir devlet kurma hayalleri büyük ölçüde Gezi Direnişi ve kısmen 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla sekteye uğramıştı. O dönemli yönetimin büyük ortağı olan İslamcı Fethullahçılar 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında önemli ölçüde devlet kademelerinden ve askeriyeden temizlendi. Savaş suçlarına bulaşan, Bakanları yolsuzluğa karışan, İran’la yasa dışı ticaret nedeniyle ABD’de yargılanan, Suriye’de El-Kaide’ye silah ve lojistik sağlayan Erdoğan hükümeti halihazırda yeterince suça bulaşmış durumda. Bu suçları birlikte işleyen ortakların bir kısmı yine halihazırda Erdoğan’ın gemisini çoktan terk etmiş durumdalar. Erdoğan’ın gemisinin batacağını görenler de adım adım gemiyi terk etmeye ya da onun yerine geçmek için avuçlarını ovuşturmaya çoktan başladılar. Gemiyi terk edenler Deva ve Gelecek Partisi olarak çoktan örgütlenip partileştiler. Geride kalanlar ise temel olarak Erdoğan ve çevresi ile Erdoğan’ın ortağı ultra faşist Bahçeli. Ancak bu ittifakta elini giderek güçlendiren ve Erdoğan sonrasına yatırım yaptığı açıkça belli olan bir isim var. Ve bu isim bugün mafya lideri Sedat Peker tarafından hedef alınıyor gözükmekte. Bu isim halihazırda İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu. Bu ittifakın diğer ortakları arasında medyada çok etkili olan ve Erdoğan sonrasına hazırlanan damadı eski Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak ve onun medyada ayağı olan ve Davutoğlu’nu da başbakanlıktan eden Pelikan çetesi var. Yine iktidar ortaklarından bir başkası; "Beşli Çete" olarak nitelenen beş sermaye grubu. Bu sermaye grupları dünyada devletten en çok ihale alan şirketler arasında ve kelimenin tam anlamıyla Türkiye emekçi sınıfların kanını emen yapılar. Petrol ticaretinden, altyapı hizmetlerine, medyada faaliyet göstermekten, bankacılık hizmetlerine kadar geniş bir yelpazede şirketlere sahip bu yapı temel olarak işçi sınıfından alınan vergilerin transfer edildiği gruplar. Yine bu yapılar büyük projelerle yeni rant alanlarından faydalanması beklenen gruplar. Ancak bu rant kapısının önündeki en büyük engel Erdoğan’ın mevcut iktidarı koruyamaması, dolayısıyla iktidardan düşmesi olarak gözüküyor.
Türkiye egemenleri açısından devlet içi savaş yeni bir olgu değil. Bu savaşlar zamanında ülkenin başbakanını bile idama götürebilmişti. Son 20 yıla baktığımızda ise, savaşın taraflarının değiştiğini görebiliyoruz. Bu açıdan devletin burjuvazi ve bürokrasi arasındaki sürekli değişen ittifaklarla sahne olduğunu söyleyebilmek mümkün. Bugün Türkiye egemenleri yükselen AKP burjuvazisi, ülkücü mafyatik paramiliter milliyetçiler, bir kısmı AKP burjuvazisine eklemlenmiş bir kısmı muhalefette yer alan merkez sağ mafyatik yapı; özellikle medyada, bürokraside, yargıda ve orduda güçlü olan ve laik sermaye gruplarının desteğini almış olan Atatürkçü elitler ve kendisine sistemde yer edinmeye çalışan Kürt elitlerden oluşuyor. Bunun yanında irili ufaklı cemaatler de siyasette etkili olsalar da şu ya da bu partinin hizmetinde oldukları için bağımsız bir siyasi perspektif koymaktan uzaktalar. Zaten parlamento da bu grupların temsilcilerinden oluşuyor.
Bu elitlerin üzerinde uzlaşamadığı konular var. Bunlar Sedat Peker’in ifşalarında da öne çıkan hususlar. Bu başlıklar kabaca Türkiye’nin uluslararası ittifaklarının yönünün ne olması gerektiği (NATOcu mu yoksa Avrasyacı mı olunacağı), bununla ilintili olarak Kürt sorununa nasıl yaklaşılacağı, hangi sektörlerde hangi sermaye gruplarının nasıl faaliyet göstereceği, rantlardan kimin ne kadar pay alacağı, kökeni anti-komünist bir örgüt olmaya giden ve bürokraside önemli bir ağırlığı olan gladyonun uzantısı devlet içerisindeki mafyatik grupların iktidardaki konumlarının ne olacağı, dolayısıyla uyuşturucu ve silah ticaretinden, taşımacılık hizmetlerine, doğal alanların ranta açılmasından, inşaat sektöründeki faaliyetlere kadar geniş bir yelpazede örgütlenmiş sermaye gruplarıyla mafya arasındaki ilişkilerin nasıl tanzim edileceği gibi konular hep bir çatışma ve kavga konusu Türkiye egemenleri açısından.