'Diyalog ve iletişim' gelişimdir, geliştirelim
Erdal BOYOĞLU
Yaşadığımız sınıflı toplum da sınırlar emekçilere yasak. Sınırlar emekçilerin yara izleridir. Dünyamız çalışanlarının mutluluğu için gereken en elzem yaşam ilişkisi "diyalog ve iletişim"dir.
Bu, hiç bir zaman alt yapı üst yapı kolaycılığı değildir. Dolayısıyla beyaz önlüklü, sanatçı, akademisyen ya da memur- işçi-köylü olmasına indirgenemez. İnsana dair üslup yaratabilmeyle, biçimsel yapılar kurabilmeyle ilintilidir. İnsanı hissettiğiniz kadar, nasıl söylediğiniz de önemlidir. Bunu insan ilişkilerinde yaratıcılık olarak algılayalım. Birey-Toplum bütünlüğü içinde yaşamak ve yansıtmak önemlidir. Toplumculuğu; toplumu dolaysız yoldan ilgilendiren konuların tekelinde sanmak, ilkel olduğu kadar sığ ve kaba bir anlayıştır. Toplumculuğun özü, iletişimi ve diyalogu dayanışma içinde yalansız dolansız yaşamaktır. Kendini iyi zannedenle değil, güzel insanlarla buluşmaktır. Buna ihtiyacımız var.
Emekçi sınıfın materyalist toplumcu görüşü hem toplumsal hem de bireyseldir. Nedeni çok açık: Toplumdaki tüm ilişkilerin kaçınılmaz varlığı sınıfsal niteliği bakımından toplumsaldır. Birey-Toplum biribirinin gelişimidir.
Peki bu toplumsal ilişkileri nasıl sağlayabiliriz. Belirli koşulları, belirli etkenleri nasıl çözümleyebiliriz?
Her ilişki aynı zamanda bireyseldir. Çünkü bireysel olmayan ilişki yoktur. Bu yüzden bireyselliği hatta, bireyciliği diyelim.
Şuraya gelmek istiyorum. Diyalog ve iletişim konusunu;
1) Niçin yazıyoruz ve öz olarak ne demek istiyoruz.
2) Biçim olarak nasıl söylemeliyiz
3) Nelere dikkat etmeliyiz
İnsan ilişkilerinde yaşamı tanımak, yaşamak diyoruz öncelikle. Gerçek mutsuzluğun ya da mutluluğun, bireyin içinde yaşadığı toplum düzeninden beslendiğini biliyoruz. Buradan gelişip, buradan hız alacağı çok doğaldır. Ancak içinde yaşadığımız toplum düzeninde insanları mutlu görmenin çok uzağındağız. Uzak olduğu zaten ortada, su götürmez. Bozuk düzenin çarkları insanları yutuyor, yiyip bitiriyor. Bu bozuk çarkı hep birlikte görüyoruz.
Geleneklerden neyi-nasıl görüyorsa öyle yapıyor. Büyüklerinden nasıl duyuyorsa öyle davranıyor. Hile ve desise karakter meselesidir. Mevcut düzen; yarattığı kindar atmosfer ile farklılığı ve farklı düşüneni insandan saymamayı norm edinmiş bulunuyor.
Düşünsenize şöyle bir; "Babana bile güvenme", "kardeşine güvenme", "tırnağın varsa kendi başını kaşı", "nerede çokluk orada b.luk" deyimleri ne anlam ifade etmektedir. Toplumu güvensiz ve bencil ilişkilere teşvik ettiği gibi, babayı, kardeşi bile düşmanlaştırıyor.
Toplumu uyandıran sosyal gelişmeler, sokak gösterileri umut veriyor. Kadınların direnişi güç ve güven veriyor.
Umut veren güzel insanımız. Sevgiyi saygıyı, dayanışmayı seven insanımız. İçten yürekten haklı tepki veren insanımız.
Diyalog ve iletişim ile konuşmaya, tartışmaya, düzeltmeye ve birbirimizi uyarmaya devam etmeliyiz. Haksızlığa karşı yüreklerin birbirini çektiğini bilmeliyiz ve yakınlaşmalıyız. Yani gerçekçi dayanışmanın içinde olmaya devam etmeliyiz.
Birey-Toplum arasında "Diyalog ve İletişim" geliştikçe barış içinde bir arada yaşamın duyarlılığı da bir başka olur. Toplumun değişimini algılamak, dönüşümünü yakalamak için sosyal yaşamın içinde ilişki yolları aramalıyız. Kin ve nefret söylemleri asla bizim lügatımız olmamalı. Küsme ve dışlama asla olmamalı. İnsanı seven, insana değer veren duygularımızdan taviz vermeden, dedikodudan, önyargıdan ve şiddetten uzak durmalıyız.
Emekten yana olmanın zorluğunu biliyoruz. "Devlet ana devlet baba", "Devletin vurduğu yerden gül biter" diyen bir potansiyel kitle var. Sessiz ve suskun bir toplum var. Devletin otoriter baskı rejimi var.
Dolayısıyla biz emekçilerin empati-sempati ve güvene dayalı ilişkilere "diyalog ve iletişime" ihtiyacımız var. İnsan ilişkilerini geliştirmek elzemdir ve çok kıymetlidir. Emeğin yanında sevgimizi, varlığımızı, dostluğumuzu gerçek bir iletişimle, gerçek bir dayanışma içinde olduğumuzun samimiyetini yaşamalıyız. "Diyalog ve iletişim" yaşamın içinde somut olmalıdır.
Yani dayanışmanın zarafetinde, insanı umursamalıyız.
Sosyal yaşam da iyileri ve kötüleri görüyoruz. İyiliği de kötülüğü de sosyal şartlar yapıyor. Bencil ve çıkarcı yapıyor. Hırsız ve dolandırıcı yapıyor. Herkes gibi herkes kadar iyiler ve kötüler var. Yanlışlar ve doğrular var. Etrafımızı belirleme, çevremizi seçmede bizim de hakkımız var.
İnsanlar arasında farklı farklı davrananlar var. Farklı farklı düşünenler var. Üfürükçüsü, katı kurallı dincisi, kafa keseni, öteki dünyaya inandıranı, milliyetçi ırkçısı, şovenisti var. Kötümseri-karamsarı ve kötülük yapanı var.
Diyalog ve iletişime önem veren, entellektüellerimiz, bilgelerimiz saygıyı ve sevgiyi eksik etmeyen emekçilerimiz var. Haksızlığa karşı gelenimiz var. Hümanist- iyimser- barışçı ve duygusal olanımız var. Okuyanımız, araştıranımız, merak edenimiz ve sorgulayanımız var. İşte bu farklılıklar da baş çelişkimiz.
Dünyaya ve doğaya karşı sorumluluğumuz var. Yaşadığımız alanda, evde işyerinde, okulda, sokakta kısacası bulunduğumuz her yerde diyalog ve iletişim içinde olmaya ihtiyacımız var.
Birbirimizi anlamaya, birbirimize anlatmatmaya ve daha çok sevgiyi saygıyı geliştirmeye ihtiyacımız var. Sosyal yaşamda iyimserliğe ve dostluğa ihtiyacımız var. Yaşamın içinde doğayla barışık olmaya ihtiyacımız var.Hayvanı korumaya, canlıları sevmeye ihtiyacımız var.
Estetik inceliğe ihtiyacımız var. İnsana dair güzellikleri yaşamak ve yaşatmak için "diyalog ve iletişim"in çoğalmasına ve gelişmesine ihtiyacımız var.
Biliyoruz ki en kötü insanı da en iyi insanı da içinde yaşadığımız bozuk düzen yaratıyor.
Şükür edilen, kader ve alın yazısı denilen biat kültüründe,üstüne üstlük hacılar-hocalar-imamlar bu dünya da kindarlığı, patrona köleliği, öteki dünyanın da zevkini, eğlencesini ve şatafatını öğütleyerek karakter aşılıyorlar.
Bir insan tacizci, ırz düşmanı, ya da hırsız, dolandırıcı ve kötülük müptelası olmuşsa,ve bu anormalliği gizleyen insan da en kötü karakterli zalim insandır.
İçinde yaşadığımız toplum "ahlaksızlığı, katilliği, vicdansızlığı, haksızlığı meşru görürse, ve bunların etrafında olmayı çok doğal bulursa, ilişkisini kesmezse asıl suçlu düzenin pisliği olsa da, göz yumanlarda kötüdür. İlişkilerinde bahaneler aramak da çıkarcıların işidir.
İnsana ve doğaya yapılan kötülüklere ve bayağılıklara karşı koymanın yolu "diyalog ve iletişim" çözüm yoludur. Sefaletin, açlığın, yoksulluğun sebebini tartışmak insani davranıştır. Sefil- perişan insanlar emekten yana diyalog ve iletişim kurmuyorlarsa, dertlerini anlatmıyorlarsa kötüğün saflarında suçludur. Çünkü sefilliğine çare aramayanlar kendi geleceğini kadere ve buna da şüküre teslim ettiği gibi yan yana gelen emekçilere destek vermeyerek insanın geleceğini de karartıyorlar.
İnsana dair olan, kendi hakkını savunmaya, "Diyalog ve iletişim" ile daha güçlü davranış ve dayanışamaya, sosyal hakların gelişmesine insanın insanca yaşayacağı, insan haklarına uygun ifade geliştirmeye ihtiyacımız var. Bunu ısrarla konuşmaya-tartışmaya ihtiyacımız var. Toplumun ruh haliyle bizzat bireyin kendi ruh hali derdimiz olmalı.
"Diyalog ve iletişim"de; Bilmişlik üzerinden cümle kurmak değil, konuştuğumuz şeylerin karşılığına önem vermeliyiz. Yaşamın gerçek yüzü,sevginin saygının taa kendisi olmalıdır.
Baş başa göz göze konuşulan konuları karşılıklı anlatabilmek ve anlayabilmektir. Yazım diliyle konuşma dili arasında ki ayrım mimiklerin şekli, gözlerin bakışı ve davranışların duruşu önemlidir .
"Diyalog ve iletişim" esnasında sohbetin dozu kaçırılmadan, sohbetin akışını dostça sürdürmek gerekir. Samimi havayı solumak, uygun olan davranış ve tavır içinde tertemiz eşitlikçi ve adaletli duyguları paylaşmaktır. Diyalog ilişkisi bireyin kendi egosu için değil, karşısında ki insan ile samimi dostluk iletişimi önemlidir. İletişim halinde olduğumuz insana yanlış konuşuyorsun doğrusu benim söylediğim diye ifadede bulunmak itici bir davranış olur.
Diyalog yolu en samimi en sıcak ve en içten bir dille kurulmalıdır. İletişim haline olduğumuz insan konuşmuyorsa, derdini anlatamıyorsa ukalalık yapmanın ne yeridir ne de hakkımız vardır. O insanı ezmek ve dıştalamak en büyük haksızlık olur.
Konu başlığı birey ve toplumun iletişimsizliğin ve diyalogsuzluğun yarattığı sonuçları bir nebze olsun tartışma konusu yapmaktır. "Diyalog ve iletişim" ile samimi duyguların ve dostluk anlayışını geliştirmek insanın güzelliğidir.
İnsan sevgisi-saygısı "diyalog ve iletişim"dir." Diyalog ve iletişim"insana dair tınıyı bulur ve bunu arıtır.Dilini ve davranışını saygıyla güzelleştirir. İnsana dair özü kendinden ayırmaz. Diyalog içinde olurken samimi duyguları paylaşırken, sosyal adaletsizliği,haksızlıkları, hakkaniyetli ilişkileri konuşurken, gerçekleri işlerken yaşamın eşitsiz ölçüleri sergilenmelidir. İletişim içinde taklit değil dostluğun sevgisini paylaşmalıyız. "Diyalog ve iletişim" içinde her yeni bir gün, her yeni bir konu ortaya çıkar. Diyalogun ve iletişimin göstereceği yol farklılıkların zenginliğinde önce insan olmaya yol alır.
İnsanı hem sevmek hem de saygı göstermek gerekir. İnsanlara gerçekten tanıma ve tanışma hissini vermek gerekir. Önyargıdan tamamen uzaklaşmak insani ve ahlaki duyarlılıktır. İnsanın vicdanıdır. Saf temiz güzel insanların duygularıyla oynamak kimseye bir şey kazandırmaz, tam tersine kutuplaşmaya vesile olur.
"Diyalog ve iletişim" emek eksenli, fıkra anlatımlı, düşünce paylaşımlı sosyal yaşamın içindeki konular ve tartışmalar dostluk ve saygı kazandırır.
İnsan ilişkisinde samimi olduğumuz takdirde sohbet güzel yanıyla akıllarda kalır diye düşünüyorum.
"Diyalog ve iletişim" çok önemli bir mevzudur. Eğer kendi aramızda bilgilerimizi paylaşırsak sevgilerimizi ve dostluklarımızı da çoğaltırız.
"Diyalog ve iletişim" halinde olmak birbirimize karşı sorumluluğun göstergesidir.
"Diyalog ve iletişim" sorunları hepimizi en derinden ilgilendiren kavramlar.
İnsan dostlukların, arkadaşlıkların yoldaşlıkların mutluluğunu ister. İstemek de kalmaz bu güzelliklerin gereklerini ve gerekçelerini arar bulur, yaşar ve açıklar.
"Diyalog ve iletişim"i yerine getirdiğimiz an hepimiz faydasını göreceğiz.
Paylaştığımız bilgiler ve okumalar, çocuklarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza ve kısacası insanlığa karşı bir sorumluluktur.
Yani "diyalog ve iletişim" içinde olduğumuz her an insanın mutluluğu demektir.
Ne diyalog ne de iletişim çıkmazda değil. İnsanın doğa bilinci ile doğa anayı kucaklaması gerilemez, doğa ana da seveni sever.
"Diyalog ve iletişim" halinde olmak uğraş ve emek ister. Bugün de dün ve önceki günlerde olduğunca kendilerine özgü bir süreç yalnız diyalog değil, iletişim de toplumsal açıdan, teorik olarak hazırlanma olayı da değildir.
Sosyo-Ekonomik- sosyal- siyasal problemler çok etkileyicidir.Toplumsal bilgilendirmeden tutalım ta ki ceberrut devletin otoritesine ve saldırılarına kadar, biat kültüründen kaynaklı tahammülsüzlükleri gözlerimizin önünde cerayan ediyor.
Dilimin sınırları, dünyanın sınırlarıdır der Avusturyalı filozof Wittgenstein.
Birbirimizi anlamak, dinlemek, duyguları, düşünceleri, bilgileri ve akla gelebilecek konuların aktarılması insanın olduğu ortamlarda paylaşılır.
Diyalog ve iletişim anlaşılması, anlatılması, öğrenilmesi karşılıklı konuşmaya dayalı sözlü iletişim yoludur. Yazılı bilginin paylaşılması ise kitlelere ulaştırmanın sözsüz, vucut dilinin olmadığı görsel iletişim yoluyla paylaşılır.
Ne kırmaya gelinmeli ne de kırılmaya. Yarın geç olabilir. Kırdıklarımıza karşı sevgimizi saygımızı ve iletişimimizi- diyalogumuzu yaşatmak ve de paylaşmak için sarılmalıyız birbirimize. Kocaman en içten bir gülümsemeyle geç olmadan.