Dünyanın tüm üniformalarını yakmalı
Mazlum ÇETİNKAYA
Bugün dokuz ekim cuma, çok eski olmayan tarihte de bir bugün vardı! Bugündü işte, yollara düştü yüzlerce barış gömlekli, binlerce türkü sözlü yiğit insan, yiğit kardeş, yiğit yürek. Yarını, yani 10 Ekim’i, bir umutla, bir avuç söz ile taçlandırmak için yola çıkanlar…
10 Ekim size bir şey hatırlatıyor mu?
Kalbi barıştan duvarlar ile örülmüş, sözler ve türkülerden gömlekler giyinen o yüz üç insan size bir şey hatırlatıyor mu?
Bakın hatırlarsınız, her şey 10 numaraydı o gün: 10. ayın 10’u, saat 10!
Ülkemiz başkentinde, üzerine barıştan gömlek giyen on binlerin devletten gömlekler giyenlerce karşılandığı bir gündü o saat 10.
Ambulanslara bile müdahale edilen o gün, planlı, ayarlı ve üniforma güdümlü bombaların on binlerin ortasında infilak ettirildiği gündü 10 Ekim.
Hatırlamazsınız, çoğunuz yaşlandınız, ülke yaşlanıyor, yaşayanlar yaşlanıyor, akıl pas tutuyor zamanla… Hatırlamazsınız, o gün bir yandan infilak ettirilen üniformalı bombalar öte yandan da tazyikli su sıkan, biber gazı kullanan yardımcı kuvvetler!
Ülkede ilk defa kuvvetler ayrılığını burada gördüm!
Hukuk ve guguk ilk defa burada buluştu sanki…
Sonrası malum
Bugünkü "guguk kuşu" da sanırım o günkü "hukuk kuşu"ndan gıdasını alıyor. Güçlü olmakla sadece savaşlar kazanamazsınız, barışı kazanmak için de bir o kadar güçlü olmanız lazım gerekir…
Güç sadece savaş için gerekli bir enerji değildir, barış için de güç gerekli! Yanlış anlaşılmasın, barışı savunanların inancından değil, gücünden bahsediyorum; inanç olmazsa olmazıdır barışın ama güç de öyle; olmazsa olmazımızdır güç…
Halkın ve inancın bir araya geldiği, diyalektik ve sosyolojik olarak buluştuğu bir toplumda barış dile getirilir. Barışın dile getirildiği bu yerde ise terör her zaman inkâr ettiği üniformayı giyer… Ve farkına varırız o gün, bedenimizi parçalayan metalleri üretenlerin terörü ne kadar lanetlediğini!
Ve o zaman fark ederiz ki, "bizi sevdiğini söyleyenler" aslında bizim bedenimizi parçalayan bombaları görmezden gelenlerdir…
Ve sonra duyarız ki bunlar bu işin yan sanayiidir!
Ve sonra bir daha "devlet dersinde" öldürülürüz…
George Orwell der ki "aslında hiçbir şey yasa dışı değildir /çünkü, artık yasa diye bir şey yoktur."
Değil mi ki, işte tam da bugün "yasa diye bir şey yok"u nasıl da doğruluyor yaşadıklarımız!
Değil mi ki, daha dün halkın oylarıyla seçilenler üniformanın emriyle hapishanelere atılıyorlar!
Değil mi ki, daha dün 15 Temmuz’a darbe diyenlerin bir gün sonra 15 Temmuz’u Allah’ın bir lütfuna dönüştürenlerin aynı kişiler olduğu!
Ve değil mi ki aynı yüzün, daha dün KHK’lar ile yüzbinlerce insanı açlığa, ölüme, sürgüne ve ağaç köküne mahkûm etmeye çabalayanlar olduğu!
Hatırlıyorum, daha bir kaç yıl önceydi, saatte 30 km hızla yol alan bir adalet yürüyüşü vardı, yağmur yağıyordu, sadece kendimiz anlatmak için kavuşmaya çalışıyorduk, nafile! Adam o kadar hızlıydı ki, kavuşamadık! Koştuk, koştuk, koştuk…
Çünkü bu üniforma kozmik dikişlerle dikilmiştir, günü gelir adalet için yürüyenlere de bu üniforma giydirirler ve sonra barış diyenlere Ankara’nın ortasında kıyarlar…
Ve dokuz ekimde on binler sevgi, barış ve kardeşlik için Ankara’ya gider ama bir gün sonra, yani 10 Ekim 2015’te ise 103 insan, gencecik beden, barış elbisesi giymiş beden bir daha geri dönemez…
İşte üniformadan beslenen bir ses kütlesi, üniformadan beslenen bir cesaret; teröre, barış düşmanlığı ve anne acısına sonra da evlatların gözyaşıyla beklemesine yol açar…
Üniforma budur, aslında dünyanın tüm üniformalarını yakmalı.
Kalbi, merhameti, yüreği üniformadan dikili hiçbir devlet, hiçbir düşünce, hiçbir sevgi, hiçbir merhamet insani olamaz, insani değildir… Yakmalı bütün üniformaları.
Sonra devlet ayarlı bütün patlayıcıları imha etmeli.
Barış için. 10 Ekim için. İnsan için.
İçim içimi yiyor!