Emek hareketi sorunları ve işsizlik
Halit ERDEM*
İşsizlik bugüne kadar sermaye düzeninin çerçevesi içinde düşünülen, palyatif, geçici önermelerden ileri gidilemeyen bir sorun olarak, bu düzen devam ettiği sürece devam edecek olan bir sorun gibi zihinlerimize işlenmiştir; çözüm olarak ileri sürülenler de işsizliği sonu belirsiz bir geleceğe ertelemeyi, bu şekilde ondan kurtulmayı çağrıştırır.
Sosyal Demokratlar, ekonomi büyüyecek, sermaye yeni iş alanları açacak, yatırım yapılacak ve işsizlik azalacak derken, Sendikalar 35 saatlik çalışma haftası, vardiyalı çalışma, daha çok istihdam benzeri tedbirler önermektedir. Bireyleri emek piyasasına kazandırmaya çalışan mikro kredi, meslek edindirme, iş kazandırma ve benzeri tedbirlerin kapitalizmin ve düzenin sağlayacağı olanaklara bağlı olduğu ve çeşitli yerler ve şartlarda başarı sağlasa bile işsizlerin, kayıt dışı çalışanların, göçmen işçilerin sorunlarına kalıcı bir çözüm olmadığı, olamayacağı açıktır.
İşsizliği azaltacak bütün önlemler uygulanabilir; yatırımlar yapılabilir, tarım emeği değerlenebilir, çalışma saatleri azaltılabilir ancak bütün bunlar kapitalizmin işsizleri, çalışanlar üzerinde bir tehdit aracı olarak kullanmaktan alıkoyamaz. Bu nedenle nüfusun ezici çoğunluğunun savunacağı, uğrunda mücadele vereceği bir hedef ortaya konulmalı, hedefin ayrıntıları mücadele içindeki tüm emek güçlerince tartışılmalıdır. Bu hedef gerçekleşirse, kapitalizmin dayandığı temellerde yarıklar oluşabilir. Kapitalizmin işleyişini sarsacak olanaklar ortaya çıkabilir.
İşsizleri ve işsizliği tanımak
İşsizler, işsizliğe karşı verilecek mücadelenin asli gücü, öznesi olabilir mi? Öncelikle mesele kavram ve içerik olarak yeniden tanımlanıp, kapitalist iktisadın kitabî söyleminden, istatistik rakamlardan kurtararak gerçekliğini öğrenmek ve kavramak zorunludur. Bir diğer acil sorunda işsizlerin, "bir çatı altında, bir koruma şemsiyesi altında" toplanmasıdır; örneğin sendikalı olanların sendika üyeliğinin devam ettirilmesi, işsizlik fonunun kesilmesi veya bu haklardan yararlanamayan geçici, güvencesiz, kayıtsız işlerde çalışanların da yaşamını devam ettirebilecek bir gelir temin etmelerini sağlamaktır. Bu sorunlar önceleri işçi dayanışmasıyla veya sendikaların olanaklarıyla karşılanabilir. Bunun için eşzamanlı çok geniş bir kamuoyu oluşturma çalışması da başlatılmalıdır.
Ulaşılabilir hedef
Deneyimlerimizden biliyoruz ki "amacı, yakın ve ulaşılabilir bir hedefi" olmadan hiçbir hareket kalıcı olamaz. O halde bu hedefler üzerinde çalışmalıyız. Mesele öz haliyle ortaya konulduğunda bu hedef "hiçbir kayıt ve koşula bağlı olmaksızın bireylere "hak" olarak ödenecek "temel gelir güvencesi"dir. Bu sayede çalışanların üzerinde ki basınç kalkacak; düşük ücretle çalışmak için fabrika, işyeri kapılarında bekleyen, grev kırıcı olarak kullanılan, aç kalmamak için ölümüne madene giren, iskeleye çıkan milyonlarca insan rahatlayacak, açlık korkusu ortadan kalkacaktır. "Çalışma"nın değeri ve kalitesi artacaktır. Bu hedef işsizlerle çalışanlar arasında süre giden ve kapitalizmin yarattığı rekabeti dayanışmaya dönüştürecek, zor ama hayati önemde bir mücadele hedefidir.
Değerlerin önemi
Bu bağlamda tartışılması gereken önemli bir sorun daha var; sosyal devlet, toplumsal refah, birlikte kalkınma gibi kavramların aşındırıldığı yerine acımasızca üsttekinin bir altını ezerek, sömürerek yaşadığı ilişkilerin egemen olduğu kaotik bir toplum içinde yaşadığımız gerçeğidir. Gözünü sermayenin haksız ve gemlenemeyen kazançları yerine, kapitalist düzenin olanaklarıyla işçisini sigortasız, güvencesiz dolayısıyla daha ucuza çalıştırmanın yolunu arayan taşeronun, mevsimlik göçmen işçinin üç kuruşluk gelirinden pay alan dayıbaşının, tekellere ve devlete karşı kendi hakkını korumak yerine ilk krizde işçisini çıkaran küçük patronun direnci de hesaba katılmalıdır. Bir yandan kapitalizm işleyişini sürdürürken, bunun aynı zamanda toplumun ahlaki değerlerini yok eden, acımasız bir ideolojik saldırı ve rıza mekanizmalarıyla birlikte sürdürüldüğünü de gözlerden ırak tutamayız.
Kapitalist işleyişe müdahale
Bütün bu nedenlerle ileri sürülen talep kapitalizmin işleyişine müdahale eden bir içerik taşımaktadır. Talebin sivri ucu doğru yönlendirildiğinde kimse açıkça milyarlar kazanan ve her krizde zenginlikleri artan büyük sermaye tekellerini savunamayacaktır. Ya da devletin bir mütahitler grubuna, akrabalarına yandaşlarına silah endüstrisi kurduran, bunu devlet garantili alımlara bağlayan halkın cebinden, ekmeğinden çaldığını dağıtan devleti açıktan savunamayacaktır. Çünkü talep, temel gelir güvencesinin kamu kaynaklarınca karşılanmasıdır, ilk krizde işçisini çıkaran büyük sermaye patronlarına krizin yükünü ortak taşıma payı da çıkarılabilir. Bunlar tartışmaların ilerlemesiyle ortaya çıkacak sorunlardır, ana fikir kabul edildiğinde çözümü daha kolaydır.
"Temel Gelir Güvencesi"nin kaynağı
Mevcut koşullarda tam istihdamın sağlanamayacağı tespitine dayanan ve birçok ülkede farklı şekilde de olsa gündemde olan temel gelir desteği uygulaması, ülkedeki belirli bir düzeyin altında gelire sahip vatandaşlara kamu kaynakları kullanılarak düzenli ve şartsız nakdi ödenek tahsis edilmesi olarak tanımlanmalıdır. Türkiye’de sosyal yardımlar dünyadaki benzer uygulamaların aksine tamamlayıcı sosyal koruma araçlarından biri değil çoğu zaman politik bir manüpile aracı olarak kullanılmaktadır. Esasında bu amaç için ayrılabilecek ödeneğin büyük bir miktarı bugün dağıtılmaktadır. Devletin, Valiliklerin, Belediyelerin dağıttığı sosyal yardımlarda, bu yardımların dağıtımında yaşanan sorunlar ibretlik örneklerle doludur; kurumsal dağınıklık, mükerrerlik, patronaj ilişkileri, adaletsizlik algısı, aynî yardım dağıtımının vatandaşın onurunu zedelemesi gibi. En önemlisi temel gelir yoksulluğa karşı geçici, düzensiz ve her an geri alınabilir bir yol olan sosyal yardımlara hak temelli, kalıcı ve düzenli bir alternatiftir.
Emek tarihi yol göstericidir
Mücadele tarihimizden önemli verileri seçip çıkarmayı başarabilmeliyiz; söz gelimi ne kadar küçük ve ya etkisiz olduğunu ileri süren çevreler olsa da ve çoğu unutulmaya terk edilse de tarihte "işsizlik" konulu miting ve gösteriler sermayeyi paniğe düşürmüş, devleti çözemeyeceği bir sorun karşısında aciz ve çaresiz bırakmıştı. Emek tarihine, 3 Mayıs 1962’de "Açların Yürüyüşü" olarak geçen beş bin işsizin Ulus Meydanından, Meclis’e yürüyüşü, işsiz kitlelerin öfkesini, çözüm bekledikleri devlete yöneltmiş olmasının ne derece etkili bir güç olduğunu ortaya koymuştu. Bu hareket bile gerek o anda mecliste bulunan milletvekillerinin, gerekse de daha sonraki yıllarda politikacıların korkulu rüyası olmuştu. Bu baskı sürdürülemedi, unutuldu, her sendikacı ağzını açtığında işsizliğin kötülüğünden bahseder ama o kadar, çünkü düzen içinde bile olsa, kalıcı bir önerisi yoktur. Bu tür bir çalışma işsizlik sorununu gündeme getirerek ve önerilerle zenginleştirerek soruna çözüm arayan duyarlı çevrelere de yol gösterici bir çağrıdır. İşsizlik sorununun çözümünde, öteki sorunlarda da olduğu gibi düzenin sınırlarını zorlamadan ve bu zorlayıcı gücü biriktirecek kapasiteyi harekete geçirmeden bir sonuç alınamaz.
İşsizlik kapitalizmin en güçlü silahı aynı zamanda zayıf karnıdır
Bu nedenle işsizler mücadelenin kitlesel gücü haline getirilmelidir. Sermaye, işsizliği, işçi sınıfını bölerek, çalışanlar ve işsizler arasında rekabet yaratarak, çalışanlar üzerinde baskı aracı olarak kullanıyorsa alınacak önlemler ve uygulanacak politikalarla, işsizlik bir toplumsal felaket olmaktan çıkarılarak işçi sınıfı ve emek güçleri ile birlikte mücadelenin asli gücü haline getirilmelidir.
Bu büyük güç nasıl yaratılacak? Her an işsiz kalma tehdidiyle karşı karşıya olan fabrika işçisinin gücü, güvencesiz milyonlarca hizmet sektörü işçisinin, emekçisinin gücü, güvencesiz çalışanların, kadın emeğinin gücü, şu anda işsiz, iş bulmaktan umudunu kesmiş milyonların gücü ve umudu ile buluştuğunda, birleştiğinde bu talebin gerçekleşmesinin önünde bir hiçbir engel dayanamaz.
Amele Pazarlarından direniş ocaklarına
Örgütlenmenin odağını, iyi korunan fabrikalardan, girilemeyen sanayi bölgelerinden, serbest bölgelerden, devlet dairelerinden yaşama mekânlarına, mahallelere kaydırabiliriz. Bu yolla yürütülecek örgütlenmenin giremeyeceği, etkileyemeyeceği alan yoktur. İşsizlik ile "temel gelir güvencesi" talebi birleştiğinde her kesimin yapacağı katkı, eylem ve mücadele yolu vardır. "Amele Pazarları"nın hazin, onur kırıcı, hikâyelere konu olmuş manzaraları hafızalarımızdan silinmemiştir. Bu gün "Amele Pazarları", işsizlerin toplandığı, öteki emekçilerle iletişim ve dayanışma içinde olduğu, aşevlerinin kurulduğu, çalışanların, sendikaların dayanışmaya özendirildiği, gece gündüz sönmeyen direniş ocakları haline getirilebilir.
Böylece hali hazırda kurulu, yerleşik sendikaların da desteğini alan, programlı, demokratik, hedefi belli çalışmalar bir anda; koşulların elverdiği durumlarda beklenmeyen büyüklükte ve önemde sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Geleceğin tarihini bugünden yazan mücadeleler verilmektedir: bağımsız, mücadeleci, devrimci sendika, işçi derneği, işçi birliği veya örgütsüz, çoğu kendiliğinden patlayan direnişlerle şekillenen bir mücadele hattı vardır. Burada yeniden yapılanma hayatın içinde şekillenmektedir, eksik olan işli, işsiz tüm emekçilerin dayanışmasını ve mücadelesini birleştirecek varılacak hedefin, tüm emek alanında mücadele veren güçlerce tartışılması ve ortaklaştırılmasıdır.
*DİSK Maden-iş Genel Sekreteri