Emekli sendikalarının kapatılma kararlarındaki hukuksuzluklar (3)
Veli BEYSÜLEN
Bu yazının 04.06.2021 tarihinde yayınlanan ikinci bölümünde, Yeni Emekli Bir-Sen Sendikası lehinde olan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Dairesi'nin kararının Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından bozulduğunu, ancak Bölge Adliye Mahkemesi 6. Dairesi'nin bozmaya karşı eski kararında direndiğini belirtmiştim. Bunun üzerine dosyayı ele alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi alt komitesinin, Tüm Emekliler Sendikası dosyasının "İç Hukuk Yollarının Tüketilmediği" gerekçesi ile reddine ilişkin karara atıfta bulunarak karar oluşturmasının, hukuki olmaktan uzak, tartışmalı bir karar olduğu gibi, Sosyal Haklar Avrupa Komitesi'nin Polonya devleti hakkında verdiği karara aykırı olduğunu da anlatmıştım.
Sosyal Haklar Avrupa Komitesi, Polonya devletinin emeklilerin sendikalaşmasını engellemesine karşı kendisine yapılan başvuruyu değerlendirirken, örgütlenme hakkına bağlı olarak emekli kişileri, ev çalışanları ve işsizleri çalışmakta olanlardan ayrı bir hukuki düzene sokmanın, Avrupa Sosyal Şartı ile bağdaşmadığını tespit etmiş ve Polonya devletinin savunmasında işsizler ve emeklilerin kurdukları dernekleri örnek göstermek suretiyleörgütlenme özgürlüğüne engel olunmadığını belirtmesine karşı, dernek kurma hakkının bulunmasının emeklilerin sendika kurma hakkını kullanmalarının engellemesinin gerekçesi yapılamayacağını açıkça belirtmiştir.
Tüm bu tespitleri yapan Komite'ye göre, emekli kişilere, ev çalışanlarına ve işsizlere bağımsız sendika kurma hakkı tanınmaması hiçbir haklı gerekçeye dayanmadığı gibi, sendikaların geleneksel olarak üstlendikleri işlevlere bakılırsa yukarıda sayılan derneklerin bunları yerine getirmeleri mümkün değildir.
Bu kişiler menfaatlerini savunmak için dernek kurma hakkına sahip olmakla birlikte, Komite bu kişilerin sendika kurma hakkının sınırlandırılmış olmasında haklı gerekçe görmemektedir. Bu durum değişmediği takdirde, Komite bunun Şart’la bağdaşmadığını düşünmektedir.
Sonuç olarak Komite, Polonya’daki durumun aşağıdaki sebeplerle Şart’ın 5.maddesine aykırı olduğuna karar vermiştir:
• Kamu Hizmeti Kanunu, kamu görevlilerinin sendikal faaliyetlerini yasaklamaktadır.
• İç Güvenlik İdare Kanunu, idare mensuplarına örgütlenme hakkı tanımamaktadır.
• Emekliler, ev çalışanları ve işsizler bağımsız sendika kuramamaktadır.
Bu karar, Tüm Emekliler Sendikası avukatı tarafından başvuru dilekçesinin ekinde AİHM’e sunulmuştur. Bu kararda, komite, sendikanın hak öznesi kişiler adına taraf olan bir örgütlenme olduğu, dolayısıyla dernek-vakıf gibi örgütlenmelerle aynı kategoride değerlendirilemeyeceğini gayet açık bir şekilde hüküm altına almıştır. Bu karara rağmen, AİHM alt komitesinin önce iç hukuk yolları tüketilmediği gibi garip bir gerekçe ile usulden reddettiği dosyanın, esasına ilişkin değerlendirmede bulunması ve Sosyal Haklar Avrupa Komitesi'nin Polonya kararından farklı bir değerlendirmede bulunmak suretiyle Türkiye’deki emeklilerin, dernek-vakıf veya benzeri örgütlenme biçimlerinden birini kullanmalarının önünde engel bulunmadığını gerekçe yapması, devletlere göre farklı hukuki düzenlemeler olabileceğini kabul eden kötü bir örnektir.
Yargıtay kararına gerekçe yapılan Tüm Emekliler Sendikası AİHM alt komite kararında iç hukuk yollarının tüketilmediğine dair iddia ve kabul ise, başlı başına bir hukuki garabettir. İç hukuk yollarının tüketilmediğine dair gerekçenin açıklanabilir bir yanı yoktur. Zira başvuru konusu olan karar, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararına karşı süresi içinde temyiz ve karar düzeltme başvuruları yapılmış ancak sonuç alınamamıştır. Her iki talebin reddiyle karar kesinleşmiştir. Kararın kesinleştiği tarihte, Türkiye’de henüz Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanınmamış olduğundan, karara karşı başvurulacak olağan iç hukuk yolu kalmamıştır. Yapılacak başka herhangi bir başvuru kesinleşmeyi engellemeyeceği için, AİHM’e başvurunun süresi içinde yapılmamasına yol açacaktı.
AİHM 2. Dairesi alt komitesinin iç hukuk yollarının tüketilmediğine gerekçe gösterdiği kararlar, sendika lehine verilmiş olan; Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, şubeye karşı açılan ve mahkemece reddedilmiş olan karar ile Ankara 25 Asliye Hukuk Mahkemesi'nde, sendika yöneticilerine karşı açılmış olup, mahkemece reddedilmiş olan davanın kararıdır.
Her iki davada sendikanın lehinde olan kararlara karşı, sendikanın üst hukuk yollarına başvurmamış olmasının sorgulanması ve davanın reddine gerekçe yapılmasının hukuken açıklaması yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kurum veya kişi mahkemenin kendisi lehinde verdiği kararı üst mahkemeye taşımadı diye sorgulanamaz ve talebinin reddine gerekçe yapılamaz. Hiçbir hukuk sisteminde bu yönde bir düzenlemeye rastlamak mümkün değildir. Daha açıkçası, kişinin veya kurumun kendi lehinde olan mahkeme kararına neden ve hangi gerekçe ile itiraz etmesi gerektiği anlaşılır bir durum değildir.
Bu davaları kaybeden taraf devlettir. AİHM’in davalar aleyhine sonuçlandığı halde, mahkeme kararlarına karşı yasal yollara başvurmayan, üstelik kesinleşen mahkeme kararlarına rağmen sendikanın kapatılması yönünde davalar açmayı sürdüren devleti değil de kararlar lehinde olan sendikayı sorgulaması ve yasal yollara başvurulmamış olunmasını, iç hukuk yolları tükenmemiş olarak yorumlayarak davanın reddine gerekçe yapmasını anlamak mümkün değildir. Kısacası AİHM gerekçesinin açıklanabilir yanı olmadığı gibi hukuki karşılığı da bulunmamaktadır.
Öte yandan, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin AİHM’e taşınan kapatma kararında davalı doğrudan Tüm Emekliler Sendikası tüzel kişiliği iken, Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde lehte sonuçlanmış olan davanın muhatabı, o zamanki Sendika Merkez Yürütme Kurulu üyesi kişiler olup davalı sendika tüzel kişiliği değildir. Yine Kadıköy 1. Asliye Mahkemesi'nde açılan ve lehte sonuçlanmış olan dava, şubenin kapatılması talebiyle açılmış olup aynı şekilde muhatap sendika Genel Merkezi değildir. Muhatap farklılığının yanı sıra, temyiz edilmemiş olan bu kararlar ile kapatma kararının yargılama süreçleri uyumlu değildir.
Sendikaya karşı açılan ve AİHM’e taşınan kapatma davasında tüm yasal yollar tüketilmişken, diğer iki davayı kaybeden taraf Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal yollara başvurmamış olmasının, sendika aleyhine değerlendirilmesi kabul edilemez. Kaldı ki her üç davada davalı tarafların pozisyonları farklıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sendikanın kendisine gönderdiği hak ihlali dosyasının değerlendirmesinde; Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde sonuçlanmış dava konusu olayları ve sonuçlarını değerlendirmek yerine; delil mahiyetinde kendisine sunulan dosyalardaki sonuçları esas almış ve kapatma kararı dosyası ile ilgili karar vermek gibi garip bir yol izlemiştir.
Özetle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yerinde olmayan gerekçelerle zorlama şekilde bir karar kurma yöntemi izlediğini söylemek mümkündür. Öte yandan kararda her ne kadar dernek/vakıf kurulabileceğinden bahsedilse de; ne bu kararda, ne de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile yasalarında emeklilerin sendika kurmasının yasak olduğuna dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Kaldı ki Sosyal Haklar Avrupa Komitesinin yukarıda açıklanan Polonya kararında da görüldüğü gibi, dernek/vakıf gibi örgütlenmeler ile sendikalar, işlevleri farklı örgütlenmelerdir. Zira sendikalar üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarını koruma ve geliştirme özelliğine sahip örgütlenmeler iken, dernek/vakıf örgütlenmeleri dayanışma amaçlı örgütlenmelerdirler.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu kararları Anayasa'nın 51. Maddesi ile bu maddenin ruhuna uygun düzenlenmiş 4688 ve 6356 sayılı sendika kanunlarına dayandırılmaktadır. O zaman bu madde, hak ve özgürlüklerin kullanımının önünde engel teşkil etmektedir. Halbuki kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlayıcı olarak değil hak tanıyacak bir şekilde yorumlanması sosyal devlet olmanın temel gereklerindendir. Emeklilere sendika kurma hakkının tanınması kuşkulu bir durum da ise, devreye hukukun temel ilkelerinden olan kuşkulu durumlarda özgürlükten yana davranmak gerekir ilkesinin devreye girmesi gerekir. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir hususa dikkat çekmekte yarar var. Yukarıda kısmen değindiğim gibi, Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına ilişkin 10. 12. 17. 19. 20. 23. 24. 25. 26. 27. 33. 34. 35. 36. 49. 56. ve 60. maddeleri uluslararası sözleşmelerdeki gibi hak öznesini açıklarken, "Herkes" diye başladıkları halde; sendika hakkının düzenlendiği 51. maddenin sendika hakkını daraltacak şekilde, "Çalışanlar ve İşverenler" şeklinde düzenlenmesi, anayasanın demokratik topluma ulaşma hedefinden sapmadır. O zaman bu sapmanın nedenini ortaya koymakta yarar var.
Bu maddenin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na girişi ve zaman içinde uğratıldığı değişim, yazının bir sonraki bölümünde irdelenecektir. Bir daha görüşünceye kadar hoşçakalın, sağlıcakla kalın!