Evimizdeki sürgün
Mertcan GÜLER*
Şans eseri ana rahminden çıkageldiğiniz, ve ayaklarınızın toprak anayla ilk buluştuğu, ilk temastan itibaren ait olmadığınızı anladığınız bu coğrafyadaki hayali demir parmaklıklar ve gökyüzünün dahi dört duvara dönüştüğü bir fanus içinde yaşamaya mahkum olmak, zincirlerinizi kırıp, kendinizi bulduğunuz, mesih misali özgür bir dünyaya uyandığınız başka diyarlardan daha sürgündür.
Dirilmek, acı verici olsa da zorakidir. Kapalı gözlerinizi belki de neşterlerle kendiniz açmak zorunda kalırsınız. Anne kedi misali yavrularını sahiplenen ailelerimizin sorgulanamaz gelenekselliği, bireyselliğimize at gözlüğü takmakla kalmıyor, onun ayaklarına aynı zamanda prangalar takıp köleleştiriyor. Kısacası birey olmak bir yana, ailelerimizin köleleriyiz.
Aile, toplumun en küçük yapı taşıdır. Babanın mutlak otoritesi altında süren aile ve evlilik kurumu, devlet baba ile ne kadar da benzer. Devletçi bazı ağızlardan da duyduğumuz ''Aile küçük bir devlettir'' tespiti, bir itiraf sayılmaz. Nazi rejimi gibi otoriter yönetimlerin de ailenin devamlılığı ve bireylerin kaç çocuk yapması gerektiği gibi haddini bilmez müdahalelerde bulunmaları bu tespitle birlikte daha anlaşılır olmuştur. Devlet, çıkardığı kanunlar, şart koştuğu evlilik imzası ve aile kurumuna burnunu sokması ile toplumun en küçük yapı taşını tektipleştirmeye çalışmaktadır. Devletin izni olmadan; yani evlenmeden birlikte yaşamak, bu ilişkilerden doğan çocuklar, eşcinsel bireylerin birliktelikleri ve ana akım olmayan herhangi bir ilişki çeşidi, norm dışında sayılmakta ve yalnızlaştırılmaktadır. Büyük aile dediğimiz devletten gelen küçük aile kurumuna yönelik tektipleştirme, aile içinde gelenekselcilik, din ve ataerkillikle devam etmektedir. Norm sayılmayan aile kurumunun yalnızlaştırılması gibi, aile içindeki ana akım fikirleri takip etmeyen bireyler de norm sayılmaz ve yalnızlaştırılır. Bu sebepten, devletten gelen bir tektipleştirmeyle ailelerimiz içinde bireyselleşemiyor ve prangalanıyoruz.
Bu bakımdan, sürgün dediğimiz mesele; Nazım Hikmet´in acı biçimde anlattığı sürülme meselesinden ziyade; Mekke´de zulüm ve baskı gören müslümanların Medine´ye hicret etmesi gibi, tünelin sonundaki ışık gibi zihinlerde yer etmelidir. Gitmek; kişiliğinize vurulmuş prangaları söküp atabilmek, yeni bir dünyaya uyanmaktır.
Burada sorgulayan ve itiraz eden bireylere düşen; sıcak yatağında yatarken yemeğinin önüne gelmesini ve temiz çamaşırlarının ütülenmesini beklemek değildir. Kişi bu özgürlüğe kavuşmak için inisiyatif almak zorundadır. Binlerce yıllık süregelmiş insanlık tarihinde, belki en fazla 100 sene geçirecek kum taneleri olarak, bu at gözlüğünden kurtulmak; insan olmak isteyen için bir tavsiye değil, görevdir.
Yoksa siz; "vatan millet Meriç" şiarıyla canlarından vazgeçip, hiç akmadığı kadar hiddetli akan Meriç´in karanlık sularında zincirlerini söküp atmak için kendi kurtuluş savaşlarını verenlerin bunu keyfi ve istekli mi yaptıklarını düşünmüştünüz? Senelerce hayatlarını prangalar ve at gözlüğüyle, dogmalarla geçirmek zorunda kalmış bu insanların dillerini ve kültürlerini bilmediği yeni diyarlarda gözlerini yeniden açması, kendi açılarından zoraki ve zorlu olsa dahi taktir edilesidir. Bu insanı bir uyanış ve reddediştir.
Bu bahsi geçen gizli kahramanlar kimler? Öğretmen, öğrenci, gazeteci, memur, aktivist, hakim, savcı ve hatta polis-asker. Belki de zamanı gelince, çok da uzak olmayan yakın bir gelecekte bu yazıyı okuyan sen. Yani biz. Bu insanlar bizleriz.
Bir kere sistemi eleştirmeye başladığınızda bunun önünü alamazsınız. Artık tuşa basılmıştır. Minnet duygusu değil sorgulama içgüdüsü ile hareket edersiniz ve bu tehlikelidir. Tehlikeli olduğu kadar da saygı duyulasıdır. Lütfen sorgulamaya devam edin. Medeni toplumlar seviyesine ancak bu şekilde çıkabiliriz. Ortadoğu toplumlarında bu mesele genelde tepeden inmeci olur ve evrimini tamamlayamaz. Bu sebeptendir ki dirilişimizi ekseriyetle başka bir ortadoğu ülkesinde değil Avrupa´da yaparız. Sorgulama meselesi ile kalmaz, aynı zamanda buna yönelik çözüm üretir ve harekete geçerseniz, işte o vakit bir şeyler değişir ve belki de kendi dirilişimizi kendi diyarlarımızda yapabiliriz.
*Aktivist, vicdani retçi. Medya çevirisi alanında Almanya´da yüksek lisans yapmaktadır. Türkiye´de oluşan baskı ortamından dolayı 2017 sonunda Türkiye‘yi terk ederek Almanya‘da yaşamaktadır.