Eziyet, bir kız çocuğunun adı ve büyüyor!

Eziyet, bir kız çocuğunun adı ve büyüyor!
Evet, devlet bu topraklarda en büyük otorite oldu hep. Yıllarca bu yokuşlu yolun coğrafyasında ne zaman güvendiysek devlete ne zaman inandıysak, hep bir yerlerimiz kanadı!

Mazlum ÇETİNKAYA


Siroz hastalığına yakalanıp 22 ağustos 1985 tarihinde yaşamını yitiren ikinci yeninin Kürtlere şiirini ve penceresini açan büyük şair Turgut Uyar; "Asker okullarında hiç mutlu olmadım. Genellikle yatılı okullarda mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum. Başkalarının, hatta somut başkalarının değil de, hiç kavrayamadığım bir otoritenin belirlediği ve çoğu zaman saçma bulduğumuz bir şeyler yaşamak..." der.

Evet, devlet bu topraklarda en büyük otorite oldu hep. Yıllarca bu yokuşlu yolun coğrafyasında ne zaman güvendiysek devlete ne zaman inandıysak, hep bir yerlerimiz kanadı!

Burada bir yerdeki herhangi bir gül susuz kalmışsa, burada bir yerde bir dere yatağı kurumuşsa, bir orman ateşe verilmişse, bir kadın öldürülmüş tecavüze uğramışsa ve dere kenarında kimsesiz bir ceset gibi hayat akıyorsa ve baştan aşağı kimseler görmüyorsa buradaki yokuşlu yolları, buradaki kırılan kalemleri… 

ki kimseler görmüyor! 

Burada işte iki devlet olduğunu, birinin evin içindeki baba olan devlet, ötekinin de nikâh defterindeki imzadan, ölüm tutanaklarımıza kadar, okuldaki alfabeden, iş yerimizde giyineceğimiz üniformaya kadar tepemize yaslanan, havalanan, kimsenin hesap soramadığı devlet. 

Sonra bir gün on altısında bir kız çocuğu tecavüze uğrar, üniformalı bir yokuş karakolunda…

Sonra başka bir gün, bir kadın bir kız çocuğunu dünyaya getirmekle görevlendirilir. Bu kadın önce gözaltına alınır sonra kadın tecavüze uğramaz, tecavüz kadına uğrar. 

Doğacak çocuğun babası karakoldaki devlet midir yoksa eşi mi diye kadın çırpınıp dururken, kadın kız çocuğunu dünyaya getirir, bu acımasız dünyanın acımasız yerinde, bu kızın adını "Eziyet" koyar.

İşte burasıdır, bu "Eziyet"in dünyaya geldiği yerdir Turgut Uyar’ın "Yokuş Yola" şiirindeki kanayan yer, kanayan coğrafya, bir kara parçası sadece burası, kadınların "Eziyet"ler doğurduğu bir kara parçası sadece.

Ve bu kara parçasında her şey bir "terör" önyargısından geçirilir önce. Hukuktan önce kimliğine bakılır "Eziyet" doğuran kadınların, en sivil olan, en duyarlı olan akıl bile, "duuur der içinden her tepkisinden önce," sonra bu ülkenin hak savunucuları vardır, elleri bayraklı.

Daha dün bir uzman çavuşun üniformasındaki tecavüzden duyduğumuz Siirt’te intihar eden o kadının adı yok! Burada kadının adı yok, hele tecavüz bir üniformadan çıkmışsa, kadının rızası vardır derler, tecavüzcü sarhoştu derler…

İşte burada "güllere ve devlete inanırsan / eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar" der Turgut Uyar.

Burayı, bu coğrafyayı, doğan kız çocuklarına "Eziyet" adı verilen bu coğrafyayı, okul sıralarındaki coğrafya kitaplarından bilen, öğrenen ülkemin ellerindeki bayraklı "yaz güzelleri", nedense buradaki kötü donatımlı askerlere karşı hep susarlar ve burada tütün utanır! İncir ise kendine incinecek bir yer bile bulamaz…

"benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar" diyen şairi saygıyla anıyor, Muş – Tatvan yolundaki tabelaların selamlarını gönderiyoruz.

Burada güllere ve devlete inanmayacaksa insan, burada askere ve polise inanmayacaksa… inanmak ve güvenmek, iki olamayan söz, aldatan bir aynanın arka yüzüne yazılmış iki söz…

Ve siz ellerindeki renkli bayraklarla tecavüzlere tepki duyanlar, sokakları dolduranlar, size ne diyelim!

Buradaki her hukuksuzluğa karşısında hemen kendilerini "milli bir algıyla" yoranlar, ya size, size ne diyelim!

İşte ismini sadece kitaplardan öğrendiğiniz bu coğrafyada Türkçe kuralları gereği "Eziyet"in baş harfi büyük yazılır, çünkü burada, bu coğrafyada "Eziyet" artık özel bir isimdir…

Burada Eziyet, tecavüze uğramış bir kadının yine kendi bedeninden dünyaya getirdiği bir kız çocuğunun adıdır.

Buraya görevle atanan çavuşun, polisin, askerin psikolojik arka bilincine burayı bir terör yuvası, yahut burayı bir terör bölgesiymiş gibi işlersen yıllarca, sonuç bu olur!

Kötü savaşların sonuçlarıdır bütün bunlar. Kardeşliğin toprağa gömüldüğü her savaşın sonucudur bütün bunlar, bütün bu susmalar, ayrımcı bu bakış açıları böyle ayrımcı acılar doğurur işte…

Ve ayrımcılık neredeyse tüm her görüşe bir şekilde sirayet etmeye başlar.

Aklını devlete kiralayanlar bir süre sonra vicdanını da kiraya verirler, adalet herkese lazım ve herkes için adalete ihtiyaç var, bir katil için bile…

Geçen gün bir eski arkadaşım, söz açılınca, gözaltı, işkence lafı geçince, "yahu şimdi fetöcü’lere yapılıyor" diyerek, bir nevi onayladı. Oysa işkence suçtur; kim yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın, sebebi de ne olursa olsun.

Tecavüz suçtur, üniformalı da yapsa sivil de yapsa suçtur, hatta üniformalı için iki katı olmalı cezası… 

İşte bu coğrafyada kendisine tecavüz eden bir çavuşun karakoluna kim gidip de yaşadığı başka bir mağduriyetini anlatabilir, nasıl güvenebilir Eziyet’in annesi bu otoritenin adına güvenliğimizi sağlayan bu karakolun çavuşuna. 

Şiddetin her türlüsü yukarıdan aşağı doğru inşa edildi, hem de yıllarca. 

Keşke "güllere ve devlete inanabilsek" ve Turgut Uyar yanılsaydı da "Eziyet" bir kız çocuğunun adı olmasaydı.

Öne Çıkanlar