‘Gastamonu Daşköprü Sarımsağı’ndan bir iktidar perspektifi çıkarmak

‘Gastamonu Daşköprü Sarımsağı’ndan bir iktidar perspektifi çıkarmak
Egoları sorgulanamaz olanların devlet yönetiminde günah keçisi bulundu: Esnaf

Josef H. KILÇIKSIZ


Tek adam yönetiminde istişare, kurumsal akıl ve bilimsel analizler yoktur. Onların istişareden anladığı şey eş-dost ve akrabanın görüşüne başvurmaktır. Ancak eş-dost ve akrabalar arasında karşıt görüş bildirenlerin bu kıyımdan muaf olmadığı Berat Albayrak operasyonuyla görüldü.

Bürokrasideki kıyım olağanüstü boyutlara ulaştı. Türkiye, tek adamın halkı denek olarak kullandığı bir laboratuvara dönüştü.

Egoları sorgulanamaz olanların devlet yönetiminde günah keçisi bulundu: Esnaf

Sözüm ona KOBİ’leri temsil eden odalar ve kuruluşlar zamanında vesayet olarak nitelenen güç odaklarına açıkça desteklerini bildirmişlerdi. Varsıl sermaye burjuvazisi, kapitali ülkeye çekmek için sözüm ona devletin "laik" karakterinin aşındırıldığını ileri sürmüş ve AKP hükümetlerine karşı tavır almıştı.

Bu kuruluş ve odaların, ekonomide ve insan haklarındaki enkaza ve laiklikteki aşınıma rağmen, senelerdir susmaları manidardır.

Örneğin bunlar Merkez Bankası rezervleri hoyratça eritilirken, döviz kurlarının olağanüstü yükselişi ve ulusal paranın dramatik değer kaybı karşısında, enflasyondaki yükseliş ve hayat pahalılığı karşısında, on milyonu bulan işsizlik ve içtimai sonuçları karşısında, yatırım ortamını zehirleyen faizlerin önlenemez yükselişi karşısında ve esnafın iflası karşısında sustular.

Fiyat istikrarının sağlanması olgusu son günlerde hak ettiğinden daha geniş bir iktidar alanı kaplamaya başladı. Pahalılık karşısında tüketicinin korunması aslında onca zulmün sadece ekonomik ayağını oluşturuyor.

Fakat Türkiye’de seçmen eğilimlerini ne yazık ki orantısız bir şekilde ekonomi belirliyor. Erdoğan da bunu çok iyi bildiği için seçmen tabanını konsolide etmek adına esnafın, küçük üreticinin ve tüketicinin ağzına arada bir parmak bal çalıyor.

Bu bağlamda küçük esnafa en son açıklanan destek eşeğin önüne tutulan havuç niteliği taşıyor.

Mesela bu odalar, bir parti başkan yardımcısının ülkücü mafya tarafından dövülmesi, insanların kaçırılıp işkence edilmesi, AİHM kararlarının uygulanmaması, KHK’lerle işten atılanların aklanmasına rağmen görevlerine iade edilmemesi, cezaevlerindeki açlık grevleri, Anayasa Mahkemesine hakkaniyetten uzak atamaların yapılması vb. olaylar yokmuş gibi davranıp siyaset alanını iyice daraltan AKP hükümetlerinin değirmenine suskunluklarıyla su taşıdılar.

Ne hikmetse daha önceki hassasiyetleri bir anda yok oldu. Yatırım ortamı, istihdam, işsizlik, enflasyon ve döviz kuru ile hak, hukuk ve insan hakları arasında sıkı bir diyalektik olduğunu çok iyi bilmelerine rağmen susuyorlar.

Şimdi bu odalar gerçekten ne işe yarar?

Dünyada enflasyon oranları ortalama yüzde ikilerde seyrederken enflasyonu yüzde dokuzlara düşürmeyi kamuoyuna yüce bir hedef ve başarı hikayesi olarak lanse eden Erdoğan yönetimi, işte bu odaların suskunluğundan da hız alarak ülkeyi bir resesyona ve stagflasyona doğru sürüklüyor.

Düşük enflasyon, düşük kur ve faiz fetişleri siyasal İslam’ın ekonomi politikalarına yön vermeye devam ediyor.

Üretimin, tüketimin ve ithalatın azaldığı, talep daralmasının yaşandığı bir ortamda enflasyonu belki yüzde altılara kadar çekebilirsiniz. Ancak asıl marifet, onu orada tutabilmektir. Asıl marifet, bu stagnasyona rağmen büyüyebilmektir.

Ekonomiye yapay komaya sokarak enflasyonu düşürebilirsiniz belki ama bu sefer yaprağın kımıldamadığı bir ekonomik atmosferde sadece bir Pirus zaferi kazanmış olacaksınız.

Enflasyonu yukarı çeken bileşenler nelerdir sorusunun tüm olası yanıtları, Erdoğan’ın "yüksek faiz eşittir yüksek enflasyon" savını akamete uğratıyor. Yapılan bir araştırmada en yüksek enflasyonist baskının döviz kaynaklı olduğu ortaya çıktı.

Emekçilerin ücretlerinin enflasyonu arttırmada başat rol oynadığı savı uzun zamandır kapitalist ekonomik paradigmanın temel tezini oluşturuyordu.

Oysa işçi ücretlerinin enflasyonist payı sadece yüzde birin altındadır. Asgari ücret, işte bu yalan yanlış veriler ve savlar baz alınıp belirleniyor. Oysa Türkiye’de enflasyon oranı yüzde 36,87’de (Bunu ben değil ABD’li ekonomist Hanke söylüyor.) seyrediyor.

Liyakat sisteminin çökertilmesi, bürokrasideki ideolojik kıyım, insan sermayesinin yurtdışına kaçırılması, para basıp piyasaya sürerek emisyonun arttırılması, ithalata dayalı "montaj ekonomi", ulusal kaynakların heba edilmesi, israf ve güçler ayrılığının ayaklar altına alınması Erdoğan yönetiminin ekonomideki manevra alanını feci şekilde daralttı.

Hükümet ekonomideki sıkışmaya rağmen, Millî Görüş’ün dinozorlarının kapısını çalarak kuyruğu dik tutmaya çalışıyor.

Oy oranı bir zamanlar yüzde yirmileri aşan Refah partisi seçmeni nereye buharlaştı? Eski Refah’tan AKP’ye olan oy kaymasının AKP’de kalıcı hale gelip kemikleşmiş olmasının en önemli nedeni, Erdoğan’ın, Millî Görüşçülerin siyasi ajandalarını tek tek gerçekleştirmiş olması gerçeğidir. Şimdi Millî Görüşçülerin Saadet’te kalan son tortularının, İstanbul Sözleşmesinin lağvedilmesi sözünü Erdoğan’dan almış olmak yüzünden, ağızları sulanıyor.

Milli güreşçileri zaten biliyoruz; ağır sanayi fetişistlerini, İslam pazarı ve Batı düşmanı fanatiklerini zaten tanıyoruz. AKP ve Refah’ta kümelenmiş bu iki tipoloji sadece görünüşte birbirine zıttır. Gerçekte, ikisi de mevcut sefaletin tek büyük çözümüne inanır: Batı ve İslam arasındaki sonsuz konuşlanmaya ve laik Cumhuriyet’in toplumu ifsat ettiğine.

Erdoğan’ın sıkışmışlığı kendini, sadece mikro partilerin kapısını aşındırıp İncelerden, Aksakallardan, Desticilerden, Perinçeklerden medet ummakla belli etmiyor. Erdoğan’ın sıkışmışlığı kendini daha çok, ayçiçek yağının postanede satılmasıyla, patates ve soğan esnafını hain ilan etmekle, AİHM kararlarını hiçe saymakla, Çin’e on günde ulaşacak olan kıçı kırık trenle övünmekle, Demirtaş’ı ve Kavala’yı siyasi geleceği için bir tehdit olarak görmekle, AB’ye "Biz kendimizi Avrupa’da görüyoruz" söylemiyle, Oruç Reis’i Antalya Limanı'na çekmekle, Yunanistan’la istişareleri başlatmakla, Macron’a yazılan mektupla, İmamoğlu’na atılan korkunç iftiralarla, İsrail ile yakınlaşmayla, Hamas’ın gözden çıkarılmasıyla, faizlerin arttırılmasını kabul etmekle belli etti.

Türkiye’nin olağanüstü oranlarda artan borçlarını ödeyecek yeterli kaynağı bulunmuyor. Bu nedenle geriye dış borcu daha yüksek faizle geri ödemek seçeneği kalıyor. Bunun yolu da faizleri epey arttırmaktan geçiyor. Bu açıdan Merkez Bankası’nın faizleri arttırması Türk lirasını sadece geçici olarak rahatlatabilecek.

Ülke kuruluşundan bu yana dış politika, iç politika, ekonomi gibi alanlarda hiç bu kadar kötü yönetilmemişti. Birileri ise hala ısrarla hamaset pompalıyor. Bir "dış minnak" beyanı ve "ezan susmayacak" naraları pazarda ezilenlerin gazını alıyor mu? Bir sonraki çarşı pazara kadar kısmen alıyor olabilir. Üstelik şimdi Boğaziçlerin Kâbe afişleri de işin tuzu biberi oldu.

Muhalefetin, ona sosyo-ekonomik bir kurtuluş vaadi eşlik eden bütüncül bir siyasi perspektiften yoksun olması Erdoğan’ın işini daha da kolaylaştırıyor.

Siyasal İslam’ın aklı şu anda derin bir krizdedir.

Muhalefetin görevi, bu aklı (daha çok akılsızlığı) ayakları üzerine doğrultmak, mantıksız zamanlarda onu korumak ya da siyasal İslamcıları ekonomik oyunun akılcı kurallarını uygulamaya ikna etmek olmamalıdır.

El arabasıyla sebze meyve satan satıcıların sarımsak satanı her sene mutlaka bizim mahalleden geçer.

"3 yıl önce 1 kg 'gastamonu daşköprü sarımsak' beş liraydı, iki sene önce sekiz, geçen yıl on beş, bu sene otuz lira abi" dedi.

Ardından, "Sarımsak, ‘durşudan dut da her yemeğe gatılır’" diye ekledi. "Haklısın" dedim.

"Sözün özü, hökümeti Gılıçdaroğlu ya da Agşener değil de 'gastamonu daşköprü sarımsağ' düşürecek" dedi.

Ne yalan söyleyeyim, adam içime bir umut ekti. "Paranın üstü kalsın" dedim. Gülümsedi. Ardından, "'Govid düşmanı, gastamonu daşköprü sarımsaaağ'" diye bağırıp uzaklaştı.

Demirtaşlar, Kavalalar, Kılıçdaroğlular, Akşenerler, KHK’liler, adam kaçırmalar ve ülkücü mafyanın şiddetinin Erdoğan’ın koltuğunu tehdit etmediği apaçık ortaya çıktı. Acaba mercimek, ayçiçek yağı, yumurta, margarin, pırasa, ıspanak, patlıcan, domates ve "Gastamonu Daşköprü sarımsak" Erdoğan’ı koltuktan eder mi?

Öne Çıkanlar