Güncel siyasi gelişmeler ne ifade ediyor: Erken seçim kapıda mı?
Kerem YAVAŞÇA*
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: "Birkaç aydır içinde bulunduğumuz süreç, bir erken seçim sürecinin tam da ortasında olduğumuzu gösteriyor."
Seçim yasasında yapılması planlanan değişiklikler, muhalefet bloğundaki hareketlilik, partiler arası artan diyalog ve ziyaretler, kongre süreçleri, Cumhurbaşkanı’nın görev süresine ilişkin tartışmalar ve son olarak Hazine ve Maliye Bakanı’nın görevden affı(!) gibi gündemde yer tutan konulara büyük bir çerçeveden bakıldığında, bu gelişmelerin erken seçimin ayak sesleri olduğu iddia edilebilir.
Esasen seçim havasını kamuoyundan çok daha önce hissedenlerin siyasi liderler olduğu düşünülecek olursa, yaşanılan gelişmelerin açık ya da örtük şekilde seçimlere yönelik hazırlıklar olduğu daha kolay anlaşılabilir. Bir başka ifadeyle, son birkaç aydır tecrübe edilen siyasi gelişmeleri, siyasi liderlerin seçim sürecinde son düzlüğe girmeden rakiplerine göre daha iyi bir pozisyon alma mücadelesi olarak okumak pek tabi mümkündür. Öyle ki, Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifası, ilk planda kişisel hesaplar üzerine bina edilse de, esas itibariyle ekonomi konusunda artan huzursuzlukları dağıtmak ve yeni bir başlangıç ile hükümetin hala güçlü bir aktör olduğunu kamuoyuna gösterme niyeti de ıskalanmamalıdır.
Erken seçimi kaçınılmaz kılan bir diğer önemli husus ise, Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile doğrudan ilgilidir. Anayasa’nın 116. maddesine göre "Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir." Bu durumda mevcut Cumhurbaşkanı’nın yeniden adaylığı için Meclis tarafından alınacak seçim kararı zaruridir. Muhalefet açısından bakıldığında ise, hem içerde (özellikle ekonomi nedeniyle) hem dışarıda (özellikle ABD seçimleri nedeniyle) siyasi iktidarın elinin oldukça zora düştüğü şu dönemde erken seçim için müsait bir zaman. Keza Cumhur ittifakının anketlere yansıyan düşük oy oranları da erken seçimin muhalefet tarafından olumsuz karşılanmayacağı düşüncesini pekiştirmektedir.
Öyleyse, son kertede, iktidar ve muhalefet liderlerinin birbirlerinin siyasi alanlarını tartarak, ellerini güçlü hissettikleri ve siyasi konjonktürün en uygun olduğunu düşündükleri bir zamanda seçim kararının hasıl olacağı söylenebilir. Zamanında yapılması durumunda zaten 31 ay kalmış olan seçimlerin, 12-18 ay gibi bir süreçte olması en güçlü ihtimal olarak önümüzde durmaktadır.
Anketler Ne Söylüyor?
Saygın araştırma şirketlerinin kamuoyuna yansıyan seçim anketleri benzer sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu sonuçlara göre AKP, 2002’den bu yana en düşük seviyesinde -%30’lar- civarında görünmektedir. Yaklaşık 20 yıldır siyasi rekabetin baskın aktörü olan AKP’nin bu düşüşü şüphesiz muhalefet partilerine oldukça önemli bir zemin açmaktadır. Ne var ki, AKP’deki düşüşe rağmen muhalefet partilerinin oy oranlarında kayda değer bir yükseliş söz konusu değildir. Zira partilerden veya ittifaklardan kopan seçmenlerin bloklar arası geçişi değil; kararsız kategorisine geçişi tercih ettikleri görülmektedir. Bu bağlamda seçim anketlerinde %30’lara dayanan kararsız bir kitlenin oy verme davranışının seçimler açısından belirleyici olacağı açıktır. Peki kimdir bu kararsızlar?
Bu noktada Metropoll şirketinin kararsız seçmenleri analiz eden Eylül ayında yayınladığı "Türkiye’nin Nabzı" raporundaki verilere göz atmakta fayda var. Her seçimde olduğu üzere, her 100 seçmenden 10-15’inin sandığa gitmeyeceği ön görülürse geriye kalan kararsız seçmen (yaklaşık %15-20) hakkında şu yorumlar üretilebilir.
- Kararsız seçmenin 1/3’ünden biraz fazlası son seçimlerde Cumhur ittifakına oy vermiştir (AK Parti %29.8; MHP % 6.7 olmak üzere toplam % 36.5). Yani 100 seçmen arasından yaklaşık 6-7 seçmen 2018’de Cumhur ittifakına oy vermiş; mevcut durumda (Eylül ayı itibariyle) kararsız kategorisine geçmiştir.
- Benzer çıkarımlar muhalefet partilerine oy veren seçmenler için de geçerlidir. Kararsız seçmenin (CHP % 16.3; İYİ Parti % 7; HDP % 8.1 olmak üzere) %31.4’ü 2018’de muhalefet partilerine oy vermiş; mevcut durumda ise kararsız kategorisine geçmiştir.
- Geri kalan kararsız seçmen ise diğer partilere oy veren, görüş bildirmeyen veya protestocu seçmenden oluşmaktadır.
Son analizde şu çıkarımlar yapılabilir:
- Gün geçtikçe kötüleşen ekonomik şartlarda, iktidar bloğunun geçmişte oy aldığı, ancak mevcut durumda kararsız kategorisinde olan seçmeni konsolide etmesi oldukça zor görünmektedir.
- Muhalefet partileri açısından ise durum daha parlak görünmektedir. Cumhur ittifakına göre en önemli avantajları geçmişte muhalefet partilerine oy vermiş, ancak mevcut durumda kararsız olan seçmen için alternatif muhalefet partilerinin ortaya çıkmış olmasıdır. Dahası, iktidar bloğundan kopan ve yeni bir umut arayışında olan seçmeni ikna etmesi noktasında -en azından teorik açıdan- muhalefet çok daha avantajlıdır.
- Muhalefetin, evinden çıkmış ancak yeni gideceği adrese karar verememiş seçmeni ikna etmenin yolları üzerine düşünürken, bu kitlenin homojen olmadığını, hatta neredeyse iki ittifak seçmeninden eşit oranda oluştuğunu akılda tutmasında fayda vardır.
- Bu kitlenin kararsız kalmasında en önemli sebebin herhangi bir partiyle arasında güven duygusunun henüz oluşmamış olduğu açıktır. Bunun üzerine akıl yürütmek ve çözümler üretmek muhalefet partilerinin önündeki en önemli sınav olacaktır.
- Seçmen açısından bakıldığında kendisini temsil edecek ve/veya yönetecek kişilere güven duymasında iki temel veçhe olduğu ifade edilebilir. Birincisi, partilerin söylemlerinde samimi olduğu düşüncesinin, güven duygusunun oluşmasında ön şart olduğu gerçeğidir. İkincisi ise parti kadrolarının yönetme kabiliyetine ve yönetim için gereken donanıma/projelere sahip olduğuna ikna edilmesidir.
*Dr. Kerem Yavaşça
Ahi Evran Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü