Hayatlarımız değerlidir...

Hayatlarımız değerlidir...
Meselelere ilişkin manipülatif cevaplar vererek sorumluluktan kaçındığınızda size inananların dahi neden sonra bu inancının sarsılması da pekâlâ mümkün.

Kemal BOZKURT


Gerçeği tüm çıplaklığıyla öğrenemediğiniz yerlerde doğal olarak bilememenin yerini daha çok düşünme, meseleler üzerine daha da  çok kafa yorma alıyor. Bilinmesin diye saklanan bilgi işte bu andan itibaren iktidarlar için daha tehlikeli bir hal alıyor. Hele de mesele üzerine düşünme, muhalefetin şimdi yaptığı gibi düşündüğünü de söylemeye evrilirse…

Muhalefet daha önce düşünmüyordu, anlamıyordu demek istemiyorum. Ondan önce iktidar seçmeninin de durumunu anlarsak muhalefeti de anlarım ki ana muhalefetin iktidar seçmeninden oy almak için taktik gibi görünen ama aslında ana politika değişikliğini anlatan durumunu da anlamalıyım. Anladığımı anlatabilmek ise çok başka bir mesele.

Hem muhalefeti arkasında hizalandırmak hem de iktidar seçmenini konsolide etmek için yapılan politikaların hemen sonrasındaki tartışmalara bakarak durumu anlayabilmeliyim. Sonuç her zaman durumu, sebebi izah etmeyebilir ama elbette bir fikir verebilir. Sonuçtan, daha doğrusu söylenenlerden, politikalardan geriye dönerek neyin murad edildiğini de böylece söyleyebilirim belki. Bir şey söylemek için yapılan ama işler kötü fidince söylenmeyenler belki de söylenenlerden daha çok bu duruma içkin olabilir ya da öyle olmalı. Politikaları somutlamak için yapılan şeylerin hemen sonrasında yaşanılan tartışmalar kadar iktidarın muhalefete yüklenen tutumuyla hemen herkes kolaylıkla anlıyor zaten iç politik sorunları düzenlemenin esas dert olduğunu. Politikanın sadece yüksek siyaset değil günlük yaşamda da ne kadar kritik olduğunu herkesin bilmek, anlamak zorunda olduğu yerdir burası aynı zamanda… Aksi halde işsiz, aç kalmanız olası… Oysa iktidarın kendi iktidarı için herkesten gizleyerek yaptığı, başarılı olunduğu takdirde kendi kongrelerinde açıklayacağı müjdeden, iktidardan gayrı kimse kendine pay çıkaramayacaktı nasılsa… Sorumlu olmanız için bir şeyin ne zaman nasıl yapılacağının da bilgisine sahip olmanız gerekir. Ancak kötü ve istenmeyen sonuçlarından bir ve birkaç bakanın sizi bilgilendirmesiyle haberdar olduğunuzda ise yine sorumlu değil sadece haberdar olmuş olursunuz. Ancak haberdarlığınız da size verilen bilgi kadardır. Gerisi yine düşünme ve anlamak için kafa yorma işine kalıyor. Bu bilgilendirmenin de ‘ben seni dikkate alarak bilgilendirme yapıyorum, daha ne, terbiyesiz’ çıkışıyla da neden hizaya geçilmediğini öfkelenerek söylemiş olduğunuz gibi gerçek durumu da muradınızı da herkese istemeden de göstermiş olursunuz. Nihayet olumlu sonuçlanan şeylerden de aynı şekilde pay değil yine ‘Siz anlamazsınız, bilmesiniz!’ diyerek defalarca iktidarların dışında kalnların dışlandığı durumları da biliyorsak eğer…

Başarısızlığın ikitdar tarafından söylendiği durumun aksine başarı elde edilebilseydi hızla bir erken seçime gideceğimizi de düşünebilirdik. Başarı kazanmadan sürekli ekonomik kriz ve pandemiyle boğulmuşken seçime gitmek olası mıydı yoksa? 
Bugüne kadar iktidarın kendine göre ‘milli’ ilan ettiği konularda muhalefetin hemen iktidarın arkasına dizildiğini ve aklından esas geçeni, ne düşündüğünü söylemediğini de biliyorduk oysa. İyi ama ne oldu da oldu muhalefet ‘tarz’ değiştirdi. ‘Her şeyin bir sınırı var ve bu sınır artık geçildi’ bir seçenek ise ikincisi muhalefetin bunun seçimleri kazanmak için bir hamle olduğunu görüp sakince durmasına rağmen iktidarı almak için kararlı olduğunu gösteren bir durum bana kalırsa. Uzlaşıyor olmak bir taktikti ve taktikler dönemi bitti (mi?). Artık iktidarın başarısızlıklarının sorumlulukları alınmayacak. Sair zamanlarda başkomutan kimse zor zamanlarda da başkomutanın o olduğu ve böylece seçimlere gidileceği anlatılmış oldu.

İşin hazin yanı ise bir futbol maçında penaltı mı değil mi diye ince ince günlerce tartışıldığı, dizilerin dahi beş dakikalık sahnesinin ince ince bir saate yayıldığı bir zamanda 13 rehinenin öldürülmesi ile sonuçlanan sürecin hızla kapatılmak istenmesi, hızla iktidar kongrelerinde bu duruma ayrılan vakit geçtikten hemen sonra yahut önce balonların, gülücüklerin havada uçuşması….

Oysa yas, hak ettiği gibi yaşanmazsa insanın ruhunda büyük yaralar açar. Ateş düştüğü yeri yaksa da düşmediği yerlerde de bu geçiştiren, 'politik olarak nesneleştiren' davranışla insanı olan bitenden uzaklaştırır, duygusuzlaştırır. 

Yolsuzluk var dediğinizde 
-Din…
Liyakatsizler yönetimde dediğinizde
-Vatan…
Dış politikada bir öyle bir böyle yapıyorsunuz dediğinizde
-Sakarya…

Meselelere ilişkin manipülatif cevaplar vererek sorumluluktan kaçındığınızda size inananların dahi neden sonra bu inancının sarsılması da pekâlâ mümkün. Aksi halde mesela 'Müslümanların, bazen kişilerin kendi politik ya da kişisel çıkarları için İslam’ı kullanmaya çalıştığını anlayamaz ve buna tavır alamaz' demiş olursunuz. İnsanlar ses etmeyebilir ama durumu anlamadığını düşünmek çok iddialı olacaktır bence.

Oysa bu tür manipülasyonlar yıllar öncesinde Kemal Sunal filmlerinde gayet sarih anlatılmışken bugün neden böyle değilmiş gibi, anlamıyormuş gibi davranıyor olabilir insanlar? Nihayet Kemal Sunal filmleri hala en çok seyredilenler arasında. İnsanların durumu anlamadığını düşünmüyorum. Kimi güçle arasına mesafe koymamak için, kimi geçimini sürdürmek için, kimi umursamazlığından, kimi aklından geçeni sevdiğine konduramadığından böyle yapıyor olabilir. Ancak insanların da bir sınırı var. Öyle olmasa yaşam ilk başladığındaki gibi kalırdı…

Bir dönemde olanın bitenin baskı ile tartışılamadığı gibi insanların lafının ağzına tıkılması, her an hain ilan edileceğinin bilgisiyle susturulması başka bir duruma da yol açıyor. İçinden düşünme, içine konuşma. Dışına konuşanlara karşı ise gizli bir hayranlık sempati süreci böylece kök saldı yine aynı zamanlarda… Hüda Kaya gibi, Ömer Faruk Gergerlioğlı gibi... Unutulsun diye cezaevine atılan muhalif liderlerin Twitter takipçi sayısının artması, yazdıklarının hızla paylaşılması bunlara delalet…
İnsanları konuşturmadığınızda gerçek konuşur oluyor… İçinize konuştuklarınızı da hafife almayınız lütfen. Onlar yarının edebiyatıdır, siyasetidir ve en basit haliyle sandığa gittiğinizde olgunlaşan bir fikir olarak elinizi kime  oy vereceğinizin işaretleterek hareket ettirendir.

Baskı altına almak ya da susturmak sadece muhalefet değil iktidar seçmenini de gerçeklerden uzaklaştırmak yerine gerçeklere daha da yakınlaştırıyor olabilir. Gerçeği reddetmek bazen bir kişiye, kuruma, fikre bağlılıkla izah edilebilir ama başkalarının kederine, acısına, açlığına rağmen bağlılık ancak içine dahi konuşmayanların işidir böyle anlarda. Nihayet sokaklarda, marketlerde, işte yaşadıkları kriz bunu onlara anlatıyor. 'Açlık yok' deseniz de, akşam sofranızın halini gördüğünüzde ne kendinize ne de sofradaki çocuğunuza anlatamazsınız durumu. Masa ortada çünkü. 

Daha önce 1990 ve 2014 arasındaki 24 yılda ailelerine kavuşturulmuş PKK'nin alıkoyduğu 335 rehine. Ben mecburen rakamla yazsam da aileleri için onlar ve herkes biricik. Düne kadar yaşam kurtaran bildiğimiz deneyimlerin, neden bugün terk edildiği bilenemiyor ama bu yine düşünmemize engel değil. İnsanları devletin istemesi halinde kurtarabilecek kurumlara, İHD'ye yine ve yine saldırılması ise bu deneyimlerin neden terk edildiğini de anlatıyor bir yandan... İktidarlar geçer gider ama bir annenin, çocuğunu kaybetmiş babanın kederi geçip gitmez. Toplumsal acıların dinmesi için en az birkaç kuşağın geçmesi kadar, geçmiş kuşaklardan da gelecek kuşaklardan da özür dilenmeli…

Aynı aklın 'her 13 kişi öldüğünde yas ilan edilmez' demesi de zaten durumu benim anlatmama gerek kalmayacak kadar kendi ağızlarından süzülerek gözle görünür elle tutulur kılıyor. Bu durum, politkaları ve iktidarın kongrelerindeki tavırla birleştiğinde hayatlarımızın onların politikaları karşısında ne kadar değersiz olduğunu da gösteriyor. O halde hayatlarımıza biz değer vereceğiz. Hepimizin hayatına hepimiz değer vereceğiz… 

Öne Çıkanlar