'Her hikayenin bir hikayesi var' - 1. Bölüm

'Her hikayenin bir hikayesi var' - 1. Bölüm
Trakya ve Anadolu coğrafyasında -aslında sadece Türkçe değil, aynı zamanda Kürtçe, Süryanice, Ermenice, Zazaca, Lazca ve daha başka dillerdeki anlatım geleneğinde de mevcuttur.

 Songül KAYA


Aile İçi Anlatılarda Bilinç-Ardıl-Birikim

Şimdiye kadar kendisiyle kişisel tanışma fırsatım olmadığı halde, bir kaç proje fikri hakkında telefonda konuşma şansı bulduğum politolog ve sosyolog sevgili Dr. Hıdır Eren Çelik[1] telefonda bana, "Bizim oralarda yaşlılarımız söylerdi, her hikayenin bir hikayesi var." dediğinde, bu sözün günlerce beni takip edeceğini bilmiyordum. Free Pan yayınevinin gönderdiği beş çocuk kitabını incelediğimde bir hikayeden çıkan ve başka bir hikayenin kurgulanmasını sağlayan her hikayenin anlatıcı ve dinleyicide(okuyucuda) gittikçe artan bir tecrübe-bilgi-algı aktarımına yol açtığını farkettim. Bilinç-Ardıl-Birikim olarak adlandırabileceğim bu durum, ancak edebiyatbilimsel kriterlerle işlendiği taktirde çocuk eğitiminde ve kültürler arası dialogda farkındalık yaratabilir kanaatindeyim.


Hıdır Eren ÇELİK

Peki, Bilinç-Ardıl-Birikim´den tam olarak kastedilen nedir?

Sözlü edebiyatta aile içi anlatım geleneğine dayalı masal ve meseller çocukta sistemli olmasa da temelde Bilinç-Ardıl-Birikimi sağlar. Masal ve mesellere anne-babalarının, dede ve ninelerinin göç hikayeleri de dahil edilebilir. Malesef hepsi henüz kaydedilmemiş olan bu anlatımlar Trakya ve Anadolu coğrafyasında -aslında sadece Türkçe değil, aynı zamanda Kürtçe, Süryanice, Ermenice, Zazaca, Lazca ve daha başka dillerdeki anlatım geleneğinde de mevcuttur. Tabi etnik grupların Türkleştirilme sürecinde bu masalların, mesellerin ve göç hikayelerinin büyük oranda Türkçeleştirilmiş olduğunu da hesaplamak gerekir.

Çocuk-Gençlik-Edebiyatı´na buradan yaklaştığımızda yazılı olmadığı halde sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılan ve bölgeden bölgeye dili değişen sözlü bir hazineden bahsetmek mümkün. Bu hazineye yakından baktığımızda masal-mesel ve göç hikayelerinin kuşaktan kuşağa aktarılırken dinamik ve kollektif bir yaratıcılıkla dönüştüğüne, değiştiğine, demlendiğine ve hatta anlatıcılarnın ruh haline, ya da -dinleyicilerin sordukları sorulara göre, eklemeler yapılıp çoğaldığına tanık oluruz. Hazine olarak adlandırdığım aile içi anlatım geleneğinin insanın kişilik gelişiminde mutlak bir etkisi olduğu fikrindeyim.

Bilinç-Ardıl-Birikim doğru-yanlış değer sistem(ler)inin kodlanması yoluyla, masal-mesel ve göç hikayeleri formatında aktarılır. Gelenek-görenekler, tarihsel gerçekliklerin aileye yansıyan sınırlı bilgisi, insan ilişkilerindeki beceri ya da beceriksizlik, derin felsefi gönderimler-çıkarımlar, nasihatlar...vs. Bilinç-Ardıl-Birikim´in aile sohpetlerine yansıyan kodlarını yanıstır. Çocukluk ve ergenlik döneminde edinilen birikim -elbette her insan için, ilerdeki hayatını belirleyen bir etkiye sahiptir. Akıldan çıkmaz. Hatta bu masal-mesel ve göç hikayeleri çeviri yoluyla Türkçeye kazandırılan Kırmızı Başlıklı Kız ya da Kurbağa Kral masallarından daha büyük bir dikkatle dinlenir, merak edilir.

Tabi bu arada, Kırmızı Başlıklı Kız ya da Kurbağa Kral masallarının da sözlü anlatım geleneğinden üretildiğini, üretildiği coğrafyadaki (Almanya) çocukları doğrudan etkilediğini belirtmekte fayda var. Zaten böyle olduğu için Alman Dil ve Edebiyat Bilimi´nin (Germanistik) kurucuları sayılan Grimm Kardeşler de, (Jakob Grimm, 1785-1863; Wilhelm Grimm, 1786-1859) önce sözlü olarak evden eve sonra köyden köye dolaşan bu masalları toplayıp gerekli düzenlemeleri yaparak yazılı hale getirmişlerdir.[2]

Peki Anadolu ve Trakya coğrafyasına yayılan (dağılan) sözlü Çocuk-Gençlik-Edebiyatı´nı sistemli bir şekilde işleyip yazılı hale getiren biri ya da birileri var mı?

Bunu kısaca "Sözlü Hazine´nin Yazılı Kaydı" olarak tanımlayıp şöyle devam edebiliriz:

Yukardaki soruyu sorarken aklıma ilk gelen isim doğal olarak Yücel Feyzioğlu oldu. Almanya´da Masalcı Dede olarak tanınan Yücel Feyzioğlu´nun Gürsel Köksal´ın kendisiyle yaptığı bir söyleşide konuyla ilgili verdiği cevap şu:

Göksel Gürsal: Şimdiye kadar topladığınız ve yayınladığınız masalların hacmi konusunda istatistiki bilgi alabilir miyiz? Örneğin bunların sayısını Grimm Masalları, Andersen Masalları gibi kolleksiyonlarla karşılaştırdığımızda nasıl bir tablo çıkıyor?

Yücel Feyzioğlu: ... İki binin üzerinde masal derledim, derlenmişleri topladım. En tanınmışları seçtim, toplam 600´den fazla masal üstünde çalıştım. Bütün dünya çocuklarına sunulmuş olan Grimm Kardeş Masalları 268, Andersen’in ise 156 masalı var. Yanlış anlaşılmasın, buradan bir övünç payı çıkarmıyorum. Bizim coğrafya çok büyük ve anlatılan masalların kapsamı inanılmaz derecede geniş. Ve ben her Türk topluluğundan masal derlediğim halde daha yüzde birine bile ulaşmış değilim. Konu çeşnisi o kadar zengin ki, atalarımız aile içi tacizleri bile Orta Asya’dan Kosova´ya kadar konu etmiş, çocuğuna çıkış yolu göstermiş. [3]

(2013 yılında Avrupa Gün adlı dergide yayınlanan röportaj)

Burada Yücel Feyzioğlu´nun da dile getirdiği gibi köklü bir anlatım geleneğine sahip olan geniş coğrafyada kayda geçirilsin ya da geçirilmesin milyonlarca masal, mesel ve göç hikayesine, bunların değişik dillerde farklı anlatım tekniklerine rastlamak mümkün. Masal derleme ve derlenen masalları edebiyat biliminin kriterleriyle değerlendirme çalışmalarını eldeki hazineyi işlemek ve hatta eğitimde kullanılır hale getirmek olarak görüyorum.

Ancak burada dikkat çekmek istediğim, daha doğrusu çocuğun Bilinç-Ardıl-Birikim´inden kastettiğim başka bir şey daha var. Masal, mesel ve göç hikayelerinin mekana ve zamana göre güncellenerek sözlü anlatım üzerinden Almanca ifadesiyle Identitätsbildung, Türkçe karşılığıyla Kimlik Edinimi´ne hizmet ettiği olgusu. Konuyla ilgili örneklemeyi yıllar önce Ermeni sorunsalını ele aldıkları için üzerine çalıştığım otobiyografik bir kaç eser üzerinden yapmak istiyorum.


Mıgırdiç MARGOSYAN

Mıgırdiç Margosyan´ın hayat hikayesini anlatan Gavur Mahallesi adlı belgesel film onun babasından dinlediği bir hikayeyle başlar, ki bu hikaye aslında onun unutamadığı bir çocukluk anısıdır. Legleg´in Hikayesi Ermeniler´in yaşadıkları bölgelerden nasıl sürüldüklerini anlatmak için seçilen başlangıç noktasını oluşturur. Leylek göç eden bir kuştur. Leylek´in yumurtalarına elini uzatan Siké (Mıgırdiç Margosyan´ın babası), soykırım sırasında ailesini kaybeden bir Ermeni yetimidir. Leylek, bildiğimiz leylek olduğu, devlet, sınır, bayrak, millet...vs. tanımadığı için yavrularını koruma hakkına ve gücüne sahiptir. Bu yüzden Sıké´ye unutamayacağı bir ders verir. Ermeni yetimi Sıké bir insan yavrusu olarak korunmasızdır. Anne-babası leylek kadar özgür olmadıkları ve devlet, millet, bayrak kurallarına göre yaşamak ya da ölmek zorunda kaldıkları için Sıké´yi koruyamazlar. Leylek  hikayesinin sonunda Sıké´nin şu sözleri yukarda bahsettiğim bilinç-ardıl duruma örnek olabilir: "Allah heç kimsenin yuvasını yıhmasın." [4]


Peter BALAKIAN

Yine edebiyatbilimci, şair ve yazar Prof. Peter Balakian´ın pen award ile ödülllendirilen otobiyografik kitabı Die Hunde vom Ararat´ta da (Ağrı Dağı´nın Köpekleri), henüz on yaşındaki bir çocuğun (Peter Balakian) anneannesinden dinlediği masal, mesel ve göç hikayelerinden nasıl etkilendiğine tanık oluruz.[5] Türkçe edebiyat çevresinde daha çok tanınan başka bir örnekse; Fethiye Çetin´in "Anneannem" adlı kitabı. Burada Fethiye Çetin anneannesinin -muhtemelen kendi çocukluğunda Ermenice dinlediği, Piyez Bacı masalını onlara Türkçe anlattığından bahseder.[6] (Hatta aynı masalı ben de Kürtçe versiyonuyla defalarca babamdan dinlediğimi çok iyi hatırlıyorum.)


Fethiye ÇETİN


[1]Startseite | Hıdır Eren Çelik (hidir-eren-celik.de)

[2]Brüder Grimm – Wikipedia

[3]Yücel Feyzioğlu (yuecelfeyzioglu.de)

[4]Gavur Mahallesi´nden Yükselen Ses: Alo Santro... Alo Santro... - Mesele 121

[5]Peter Balakian: Die Hunde vom Ararat. Eine armenische Kindheit in Amerika - Perlentaucher

[6]Schock und Trauma, Lüge und Versöhnung - Fethiye Çetin erzählt von ihrer armenischen Großmutter : literaturkritik.de 

Öne Çıkanlar