Söz hiç bitmemişti...

Söz hiç bitmemişti...
Öyleyse neden 'söz bitti' diyordu muhalefet, Boğaziçi sözün bitmesi bir yana yeni başladığını anlatıyorken. Söylediklerinin yükünü de taşıyorken hem de…

Kemal BOZKURT


Muhalefetin özellikle CHP’nin sağ seçmenin oyunu almak için çekinik politika yaptığını sağ da sol da anladı artık iyice. Hedef olarak doğru olan gözüken bu politika uygulanması aşamasında berbat bir pragmatizme doğru gidiyor. Oysa sağ seçmen şu anki CHP’den çok daha ileride de olabilir değil mi? Ki onlar pragmatik AKP’den neden uzaklaşıyor diye hiç düşünmez mi insan? İktidarı terk etmek kolay mı seçmen için? Sağ da sol da CHP’yi anladı ama AKP seçmenlerinin de rektörlük seçimlerinin siyasi alandan uzak ve demokratik olması yönündeki yüzde 69’luk cevaba rağmen, Müslüman gençlerin CHP’den çok daha ileri ve özgürlükçü argümanlarla Boğaziçi öğrencileriyle dayanışma ve desteğine rağmen onun bu gericiliğini, çekinikliğini ne ile izah edebileceğiz? Nasılsa kısa sürede bu eylemler biter, her şey normale döner diye düşündüğünü düşünebilir miyiz? O halde neden birkaç günlük bir şey için ‘ilericilik’ yapılsın ki? Hem zaten marjinaller de!

Gezi ve Boğaziçi arasında çok fazla benzerlik hem iktidar hem de kimi muhalefet tarafından kurulsa da benim açımdan çarpıcı benzerlik direnenlerin dahi kestiremediği bir etkiye, yaygınlığa sahip olmasıydı. Öyle sanıyorum ki bunu iktidar da, muhalefet de eylemi yapanlar da bilmiyordu. Bilmedikleri için hem iktidar hem de ana muhalefet hazırlıksız politika yapmanın cümlelerini ağzından çıkarıyor. İlkleriniz varsa elbette ne diyeceğiniz bilirsiniz ama aksi halde böyle yalpalayabilirsiniz de. Yani yarının ne olacağını kimse kestiremiyor. İşte bu bilinmezlik hali insanın canını sıkan bir durum gibi olsa da bir yandan da siyasi, edebi, kültürel yaratıcılıkları da besliyor. Ki gördüğümüz de tamamen bu…

Muhalefette de kimileri popülist vasatı dillendirirken o vasatı kıran, söyleyenleri de yakın gelecekte hükümsüzleştirecek bir durum ortaya çıkıyor. Manipülatif Kabe propagandası dahi artık bırakın kimi muhalefeti (Kılıçdaroğlu ve Faik Öztrak hariç) iktidar seçmenin de bile etkili olmuyor. Neyin ne olduğunu nihayet herkes derinde biliyor. İktidar seçmeni de gayet iyi biliyor ve anlıyor…

Ya CHP bugünkü geri ve sığ söylemleriyle, gerçekten de sağ seçmenden, iktidar seçmenin oy alarak seçimleri kazanırsa söylediklerinin dışına çıkabilecek mi? İktidarla birçok konuda anlaşırken onun yaptıklarını adı AKP olmayan bir parti olarak mı yapacak? İsim değişince durum da değişecek mi? Yoksa bunlar taktik mi? O halde sağ seçmen bunu neden bugünden anlamayacak?

Konu sadece sağ seçmenden oy alma değil İktidarla karşı karşıya gelmemek olabilir mi? İyi ama iktidarla karşı karşıya gelmeden nasıl bir muhalefet olabilir? Olamaz, olamıyor da… Muhalefetin özellikle son seçimlerde iktidarla açıktan çarpışmadan genel ve olumlu söylemlerle seçimi kazandığını söylesek de ki bu bir anlamda doğru ama açıktan karşı karşıya gelen HDP olmasaydı seçim kazanılabilir miydi? HDP seçmeninin oyu şimdilik yüzde 11 ile 13 arasında olsa da politikaları çok sık eleştirilse bile ilkesel davrandığını herhalde yüzde 90 kabul görür tüm seçmenler tarafından. Kim HDP inanmadığı şeyleri söylüyor diyebilir? Aksine herkes onların sözlerine sadık politikalar yaptığı için hapse düştüklerini de biliyordur. Bu durum, ona karşı olsanız bile bir güveni de izah eder aslında. İlkesel olanın ne yapacağını, söylediğine sadık kalacağını herkes bilir nihayetinde…

Bu prestij şimdilerde siyasette pek değerli görülmese de orta ve uzun vadede ne kadar etkili olacağını da görebiliriz…

Son 10 sene içinde belki yüzlerce defa söz artık bitti söylemini çok duydum. Bunu iktidar hiç kullanmadı ama kimi muhalefet çok kullandı. Oysa iktidarın sözü krizlerine rağmen bitmiyordu. O kadar ki Ayşe Buğra için söyledikleri bunun son hali. Boğaziçi Dayanışma’nın kaleme aldığı açık mektup ise söz artık bitti söyleminin de, ifadesizliğinde bittiği gün oldu. İktidarın hakaret, aşağılama ve kibir dolu sözlerine karşılık, ki iktidar bunları güçlü olmanın rehavetiyle kabalaşarak söylerken bu mektupla incelikli ama daha etkili ve güçlü olduğu da böylece kayda geçmiş oldu.

İktidarın aslında dili ve kültürü yozlaşırken muhalefetin dili ve kültürünün direncinden sebep derinleşmesi, etkili olması geleceğe kalacak sözler bırakması olağandı. Ki tarihten gelen sözler iktidarların değil büyük oranda direnenlerindir değil mi? Elbette bu sözleri söyleyenler neden sonra iktidar olabilir…

Öyleyse neden söz bitti diyordu muhalefet, Boğaziçi sözün bitmesi bir yana yeni başladığını anlatıyorken. Söylediklerinin yükünü de incelikle taşıyorken hem de…

Biliyorum çok zor ama muhalefet zor durumda olsa da, baskı altındayken de aklını ve ruhunu koruyarak yazmalı konuşmak zorunda yine de... Muhalefete düşen tüm zorluklara rağmen işini iyi yapmak… İşini iyi yapmak toplumda güven oluşturduğu gibi yarının kültürünün, insanının bugünden nasıl olabileceğinin de izlerini taşır pekala…

Madem ana muhalefet sözsüz, temsilcileri konuşamıyorsa öğrenciler ve akademisyenler konuşuyor işte. Böylece Meclisteki ana muhalefet de halkı izlemek zorunda kalıyor şimdilerde yine yaşadığımız gibi. Onların isyanı da, çabaları da 'ben seyirci miyim?' diye halkın önüne geçmek içindir. Faik Öztrak’ın, Kılıçdaroğlu’nun vasat bir iktidar sözcülüğü yaparak anne babalara çağrı yaptığı, kimi Müslüman gençler ve kurumların dahi ikna olmadığı bir tavırla iktidardan çok iktidarcı davrandığı bir zamanda yarına dahi sözleri kalmıyorken, Boğaziçi Dayanışması geleceğe kalacak sözler bırakıyor. Elbette tavrı olan gençler, akademisyenler olmasaydı bu cümleler yazılamazdı….

Kazanmak haklı olduğunuzu toplumun kabul ettiği gün olan şeydir. Meşru olmak ile yasal olan arasındaki fark da budur…

Bir dönem bitti, kayda geçsin…

Ki insanlar neden sonra yaşadığını ne olduğunu idrak edebilir…

AKP iktidarında yine aynı iktidar tarafından başörtülü gençlere konu mankeni denmesinin kayda geçtiği gibi idrak edecekler ne demiş olduklarını. Onların kendilerinden başka başörtülüleri kendi akılları ve iradeleri olamayacağını, yok saydığı gibi CHP de kendi isteğinin dışında doğru ve etkili tavır alan gençleri yok saydığı da kayda geçsin ve neden sonra okuyarak ne olduğnu idrak etsinler. Bunun 20 yaşında yapılmış bir tavır olup 40’ında vazgeçilmeyeceğini de öğrenecekler nasılsa. Boğaziçi akademisyenleri, öğrencileri ve onlarla direnen başka üniversitelerden öğrenciler; dönem olarak kendi ikbali için herkesin ikbalini karartanların egemen olduğu bir dönemde geleceğin, hiç tanımadığı çocukların ikbali için kendi ikbalini riske atanlardır…

Hem AKP hem de CHP’yi ortaklaştıran en büyük tehlike; gençlerin fikirlerini, cinsel yönelimlerini tavırlarını saklamadan açıklamaları. Düşünsenize; düşündüğünü ve istediğini açıkça söylediği gibi bunun için mücadele eden bir Türkiye’yi her ikisi de yönetebilir mi?

Her iki iktidar biçiminin de, halka karşı ‘siz kendinizi ne sanıyorsunuz?’ diye davrandığını düşünebilirim. İktidarların kendini her şey sandığı bu zamanlarda bir şeyiz…

Öne Çıkanlar