İkinci Tanzimat Fermanı
Josef H. KILÇIKSIZ
Saray’da açıklanan ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ post modern bir Tanzimat Fermanı’nı çağrıştırıyor.
Eylem Planı’nın iki yıllık bir zaman diliminde uygulanmak üzere hazırlandığı belirtildi.
1839’da okunan Tanzimat Fermanı da hemen uygulamaya konulmamıştı. İlk önce Trabzon’da uygulanan Ferman’ın Bosna-Hersek’e ulaşması tam 11 yıl sürmüştü.
Bir iyi niyet gösterisi olarak ben ‘İkinci Tanzimat Fermanı’nın pilot uygulamasının gecikmeksizin Diyarbakır’dan başlatılmasını talep ediyorum.
Hukuk devleti olma yolundaki ilk manifesto niteliği taşıyan Tanzimat Fermanı aynı zamanda güçler ayrılığına da güçlü atıflar yapıyordu.
Halkın hayatını, canını ve dini inancını güvence altına alan, ama bu güvenceyi hükümdara değil çıkacak yasal düzenlemelere bağlayan bir özellik taşıyordu.
Açıklanan ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ bu yönüyle oldukça grotesk olmakla birlikte bazı yönleriyle Tanzimat Fermanı’nın da gerisinde kaldı.
Çünkü, Tanzimat Fermanı bu yönüyle güçler ayrılığı ve Başkan’ın denetimi konusunda kötü bir sınav veren Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden daha ilerici bir yapıya sahipti.
Batıya yüzünü dönmek ile şerî hükümler arasındaki ince çizginin kaybolduğu bir vesika olarak Tanzimat restorasyonları dışarıklı dinamikler nedeniyle başlatılmıştı.
Bu yüzden, 'İnşallah-ı taalâ ilelebed bekasına şahit olmak üzere dersaadetimizde mukim bilcümle düvelül mütehabbe sürefasına dahi resmen bildirilmesi hususlarına.' denilerek Fermanın o zamanki sefaretlere bildirilmesi gerekli görülmüştü.
Sinan Akşin, Keçecizade Fuat Paşa’nın 'Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, diğeri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet (padişah) cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hasıl etmeye imkân yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir.' yorumunu, bu dışarıklı dinamiğe vurgu yapmak için, Türkiye Tarihi adlı eserinde alıntılamıştır.
Eylem Planı da AB ile serbest dolaşım için ön koşul olarak ileri sürülen altıncı maddenin karşılanmasına dair dışsal bir dinamikten hız alıyor.
Tanzimat Fermanı, günümüze kadar varlığını korumuş, geleneklere sıkı sıkıya bağlı, karşıdevrimci muhafazakâr kesim ile akıl ve bilimi baz alan çağdaş unsurlardan yana, seküler modernist kesimden oluşan düalist (ikili) toplum yapısını da teyit ediyordu.
İlk temel haklar beyannamesi olan Tanzimat Fermanı başta gayrımüslim halk arasında heyecan uyandırmış ancak sert muhafazakâr bir dirençle karşılaşmış olmak yüzünden kadük olmuştu.
Tanzimat Fermanı’nda, dil, din, ırk farkı gözetilmeksizin, tüm Osmanlıların eşit sayılacağı hükmü yer alıyordu.
Eylem Planı da, 'İnsan onuru, bütün hakların özü olarak hukukun etkin koruması altındadır' denilen maddenin ardından, ‘dil, din, ırk farkı gözetilmeksizin herkesin hukuk önünde eşit olduğu ’nu belirtiyor.
Fransız Devrimi’nin yarattığı yeni olgulara yüzünü kapatan Osmanlı, kendisinden kaçışı olmayan bir koşulluluktan, asırlardır çiğnemek yüzünden paçavraya çevirdiği aidiyet sorunsalından kurtulmaya çalışıyordu.
Fermanın aidiyet duygusunun zedelenmesi başta olmak üzere yarattığı hayal kırıklıklarının yankıları günümüzde de sürüyor.
Eylem Planı apodiktik (yapılması zorunlu) önermeler içeriyor.
Eylem Planı, hiç kimsenin kamu hizmetinden yararlanma konusunda ayrımcılığa uğramayacağı, insanların gündüz vakti siyah Transporterlerle kaçırılmayacağı, kollukta, cezaevlerinde insanlara işkence yapılmayacağı, insanların evlerinden karga tulumba gözaltına alınmayacağı (en azından hafta sonları !), düşüncesini açıkladığı için kimsenin suçlanmayacağı ve tutuklanmayacağı, hiç kimsenin malvarlığına el konulmayacağı, izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabileceği, belediye başkanlarının İçişleri Bakanı’nın talimatıyla gözaltına alınıp tutuklanmayacağı, belediyelere kayyım atanmayacağı, masumiyet karinesine saygı gösterileceği, yargılamanın tarafsız ve bağımsız mahkemelerde yapılacağı, hiçbir kişi ya da kurumun hakimlere talimat vermeyeceğine dair toplumda "yıkıcı bir iyimserlik" uyandırmışa benziyor.
Tanzimat Fermanı ile başlayıp Atatürk devrimleriyle süren tüm reform hareketlerinin bir muhataplık sorunu vardı. Tanzimatçılar da halkı ne kendileriyle beraber ne de kendilerine karşı bulmuşlardı.
Bu eylem Planı’nın muhatabı, ekmek kavgasında tüm enerjisi soğurulan halk değil, iktidarın kendisidir.
Çünkü bu bir eylem planı olmaktan çok temel insan haklarına en azından on beş yıldır uyulmadığına dair bir itirafnamedir.
İktidarın sıkışmışlığının itirafnamesidir.
Hazinenin borçlanmasının önündeki engellerin en azından bir niyet beyanı ile kaldırılmak istenmesine dair bir itirafnamedir.
AB ile serbest dolaşım için ön koşul olarak ileri sürülen altıncı maddenin kerhen de olsa uygulanacağına dair bir itirafnamedir.
İktidardaki kan kaybının son bir hamle ile durdurulmasına yönelik "pragmatik-makyavelist" bir vesikadır.
Tatlı bir şeyler almak niyetiyle bir fırına yaklaşan birinin, tezgâhın arkasındaki pazarlamacının kendisiyle dalga geçtiğini görmesine rağmen, tatlıların cazibesine direnemediği için bu aşağılanmayı kabul etmesi ya da bir meyve satıcısı bir sepet mis kokulu armutla yanından geçerken, arkasındaki iki yabancının ona baktığını ve birbirleriyle onun hakkında kötü konuştuğunu fark edenin sonunda armutlara bakması gibi, "odak kaydırmaya" yönelik bir eylem planıdır.
Jean-Jacques Rousseau, "İtiraflar"da yukarıda saydığım örneklerden bahsederken gerçekliğe değil yanılsamanın baştan çıkaran cazibesine vurgu yapar.
Eylem Planı HDP’yi siyaset sahnesinden silmenin şokunun geri dönüşünü yumuşatmaya yönelik bir pazarlık belgesidir.
Dahası, Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılmaması pazarlığında milliyetçi küçük ortağa verilen siyasi rüşvettir.
Osmanlı Devleti'nin Magna Carta'sı niteliğinde olan Tanzimat Fermanı’nda yasaların gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında sert yaptırımlar öngörülüyordu.
10 Eylül 2014 tarihinde kabul edilen "Mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında ceza soruşturması ve kovuşturması yapılamaz" maddesi ile, 175 yıl boyunca tırnakla kuyu kazınarak kat edilen yol sıfırlanmış oldu.
İnsan Hakları Eylem Planı, devletin kendini vatandaşı uyarmakla yükümlü saydığı, ahlak-hukuk, adalet, gelenek, saygı ve muhafaza etme temeline dayanan değerleri yaşatmayı amaçlayan, ancak on sekiz yıldır uygulanmayan bir "andıç" niteliğindedir.
Bidermayerci ressam Eduard Gärtner bir fotoğrafta bize, özenle dekore edilmiş, pırıl pırıl temiz bir evde baba, anne, dört düzgün giyimli kız çocuğu, kedi yavrusu ve elleri erik kurusu buruşuk, nur yüzlü anneanneyi resmeder. "Görünüme" göre, acı, zarar, kederin ve en çok da Laviathan’ın giremeyeceği güvenli ve rahat bir yerdesiniz.
Eylem Planı bu yanılsamacı muhafazakâr yönüyle Biedermeier’ci anlayışın kötü bir kopyasını andırıyor.
Tanzimat Fermanı, 'Tanrı hepimizi başarılı kılsın; kanunlara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin, âmin' diyerek bitiyor.
Biz de, "İnsan Hakları Eylem Planı’nı uygulamayacak olanları Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Âmin" diyerek bitirelim.