İktidar eriyorken muhalefet büyümüyor mu gerçekten?
Kemal BOZKURT
Kemal Kılıçdaroğlu’nun T24’te Murat Sabuncu ile röportajını dinliyorum. Konuşma vasat bir seyirde devam ediyor olsa da baştan söylemeliyim muhalefetin atraksiyon yapmaması durduğu yerde durması yeterli zaten diye düşünüyorum. Makul bir vasatlık bu(!) Ana muhalefetin politika üretmemesinin ne kadar çok eleştirildiğini de biliyorum ancak atraksiyon yaptığında hata yapması da pek muhtemel. Dönem; deneme-yanılma değil hiç hata yapmama dönemi çünkü. Elbette yarın da hata yapmamak lazım ama bu dönemin telafisi de olmaz… İmamoğlu’nun 31 Mart gecesi yaptığı onlarca basın açıklamasından sadece birinde hata yapmış olduğunu düşünsenize. Binali Yıldırım'ın aynı gece bilinçli olarak yanlış bilgi vermesine, seçimi kazandık diyerek halkı yanıltmasına rağmen hem de, tıpkı Trump gibi… ( Tahmin edeceğiniz gibi konuyu birazdan ABD seçimlerine bağlayacağım.)
Kılıçdaroğlu’nun bir aşamada; Demirtaş’ın tutukluluk nedenlerinden birinin de, iktidarın desteği ile yeni kurulacak, kurulmakta olan Kürt partisinin önünü açmak için olduğunu söylüyor olması çarpıcı. Bunu HDP dillendirse ne yazık ki pek etkili olmazdı, doğal olan söylenmiş olurdu, ancak bunun Millet İttifakı’nın ana bileşeni tarafından dillendirilmesi HDP dışındaki muhalif partilerin de seçmenlerinin de durumu anlaması açısından kritik. Kılıçdaroğlu bunu söyleyerek sakin konuşmasının içinde önemli ve yön verici politik hamleler de yaptığını anlayabiliyoruz.
İktidarın desteği ile yeni kurulacak olan ve HDP’yi bölmesi arzulanan partinin, HDP’nin demokrasi ve eşitlik temelinde Kürtlerin haklarından bahsetmesinden öte, çok ve daha çok Kürtler söyleminde bulunacak olmasını hepimiz tahmin edebiliriz. Binali Yıldırım da Kürtlerden bahsetmemiş miydi seçim öncesi mesela. PeKeKe bile dememiş miydi? Binalı Yıldırım’ın dahi böyle söylediği yerde İktidarın desteği ile Kürtlerin ilgisini ve oyunu çekmek isteyecek olan parti neler der? Kürtlerin ilgisini çekmek için abartılı ve kocaman şeyler söylemek zorundalar. İşte tam burada eğlenceli bir durumda ortaya çıkacak. İktidarın derdinin, ne söylendiğinden ziyade kimin söylediği ile ilgilendiği… İktidarın devamını sağladığınız sürece ne söylediğinizin önemi de olmayacak haliyle. HDP seçmeninin, Millet İttifakı seçmeninin bildiğini AKP seçmeni de bilecek böylece. Kendileri bilirler…
Kılıçdaroğlu’nun aynı röportajda, kendisinin ve ailesini dinlendiğine ilişkin bilgisinin olduğunu söylemesini de bir kenara not etmeli. Fakat İçişleri bakanı Süleyman Soylu’nun ‘Bunun devlet sapıklığı’ olacağını dair net ve sert bir biçimde reddetmesini anlamış değilim. O kadar çok berbat uygulama arasında buna neden bu kadar hiddetlendi? Biz devletiz, elbette dinleyeceğiz! gibi bir açıklama bekliyordum doğrusu. Nihayetinde ana muhalefet lideri son dönem tehdit edilmiş ve hatta MGK sorunu olarak ilan edilmemiş miydi?
Ama benim tartışmak istediğim esas konulardan birisi; ‘Çin aşısı olacak mısınız?’ diye sorulduğunda liyakatı savunan bir parti olarak elbette doktorlara, sonra uzmanlarına soracağım demesi. Oysa Bilim Kurulu da doktorlardan oluşuyor. İşin uzmanı olmanın yetmeyeceğini, liyakatı savunanlar olarak hala bilemiyorlar mı? Nasıl bir uzman, ne için uzman sorusu esas belirleyici değil mi? Halk için konuşmayan, iktidar yanlısı olan ama gerçekten de uzman olan yok mu yani? Başlı başına uzman olmak yeterli bir kriter mi? İktidarın bakanlar kurulu, atanmış uzmanlardan oluşmuyor mu? Berat Albayrak gerçekten de ekonomi okumadı mı yani? Ziya Selçuk eğitimden gelen, eğitim kurumlarına sahip bir uzman değil mi yani? Fahrettin Koca bir doktor olan uzman değil mi yani? Uzman olmanın yetmeyeceği, ideolojinin onun kadar önemli olduğu anlaşılmadı mı hala?
Her neyse, birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın yeni binasının açılışında kültür ve sanatta bu dönemde ilerledik diye konuşmasına devam ederken açılan cezaevlerinden de bahsetmesi gerekirdi aslında diye geçti aklımdan. Nihayet, Demirtaş da, Yüksekdağ da, İdris Balüken de ne çok kitap yazdı, resimler çizdi, şarkı bestelendi… Şimdi değilse de belki CSO'da çalınır neden sonra; korkma bağır, olmadı Hızır'ı çağır;) Cezaevleri olmasa kültür sanatta bu kadar ilerleme olur muydu?
Dil ve kültür esas olarak muhalefetin geliştirdiği bir şeydir. Muhalifler, İslamcı ya da laik, sol, sosyalist farklı kategorilerden olsalar da kendi duruşlarına göre dil ve tavır geliştirseler de dertlerini anlatmak, çoğalmak için buna mecburdurlar bir yandan da... Ancak kendini hala iktidar zannetme hali, muhalif olsanız da bu dili, kültürü geliştirmenize engel oluyor. Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin yaşadığı da biraz da bu sanırım. Söylemlerini geliştirmeye çalışıyor olsalar da sosyal medya da yaygınlaşmış eleştiri cümlelerinin vasat tekrarından öteye geçemiyorlar. Muhalif olduklarını kabul etseler dilleri de hızla değişecek etkileri de çok daha büyük olacak oysa.
Birkaç gün önce bir çiftçinin ''Katar’a neden sularımızı satıyoruz?'' diye sorduğu için cumhurbaşkanına hakaretten ifade verdiği onun da ‘Bu söylediklerimden dolayı ifadeye çağrılmaktan onur duyuyorum’ dediğini okudum. Haberi okurken soran kişinin muhtemelen AKP seçmeni olduğunu; oy verdiğim vekiller buna bir şey demiyor mu diyerek iktidar vekillerine de seslendiğini görünce düşündüm. İktidar seçmeninin sorması neden sonra sarsıcı olur iktidar için. Muhalif olanın sormasından daha kritik bu elbette. Muhaliflerin sorması doğal olanken iktidar seçmeninin de sorması artık onların da dayanamadıklarının göstergesi. Özellikle AKP ve MHP iiçinde, ait olduğunuz parti yönetimine sormanın ne kadar düşmanlaştırıcı görüldüğünü, itaatsizliğin 'hainlik'le eş görüldüğünü biliyorsak bu sorma halinin onlar için çok zor olduğunu da biliyoruzdur. Nihayet muahelefet seçmeni genel olarak sadece ilktidara değil kendi partisine de açıktan fesap sormayı kutsuyor ve demokrasi için önemli sayıyor. İktidar seçmenleri dün nasıl AKP seçmeni oldularsa ve gördükleri her neyse şimdi de başka bir şeyi görüyorlar... Muhalefetin ise ‘Şimdi mi gördün?’ diye söylenmek yerine ‘Bugüne kadar ben neden gösteremedim, nihayet görmek istiyorlar, ki görüyorlar da…’ demesi de gerekmez mi?
Nefsinizi köreltmek için AKP seçmenine edeceğiniz kötü bir laf iktidar seçmenini geldiği yere ittiği gibi, onları ‘Bunlar da böyle işte!’ diye uzaklaştırmaz mı? AKP seçmenini ikna etmeden iktidarı kazanmak mümkün mü? Değişim ve dönüşümün ciddi bir emek istediğini herkes biliyor ve söylüyorken bunun dil ile kültür ile ve en önemlisi sarıp sarmalamak ile olacağını da bilmiyor olabilir miyiz? Elbette yönetici pozisyonunda olanlar, propagandacıları ayrı tutmak gerek. Onların güçlüyken ne söylediklerine bakmalıyız, zayıflayınca, kaybedince söylediklerine değil…
Üslup çoğu zaman söylenmek istenenin önüne geçebiliyor. Muhalefet üslubuna dikkat etmeli demeyeceğim . Dikkat de bir taktiği ve hep uyanık olmayı içeriyor çünkü. Dikkat edilememesi için bu tavrı tutumu içselleştirmek gerekiyor. İnsanlar gider de gelir de… ama ilkeler ve demokratik tavır öyle değil…
ABD seçimleri üzerinden de Türkiye hala tartışılıyor. Gerçekten de kısmen de olsa bir benzerlik kurulabilir. Trump’ın her şeye rağmen oyunu arttırması da konuşuluyor ve onun seçileceğini zannedenler şöyle söylüyor: Trump seçimi kaybetti ama oyunu da ciddi oranda arttırdı. Böyle mi gerçekten? Buradan yola çıkarak Türkiye’deki iktidar seçmenini nasıl anlayabiliriz? Ki anketlerde çoğunun Trump’ın kazanmasını istediklerini siz de okumuşsunuzdur. Bunca krize rağmen AKP’nin %35’ler civarı Cumhur İttifakı’nın da %42-43 bandında oyunun olması umutsuzlukla ve hayretle karşılanıyor kimileri tarafından. Oysa iktidar olanın yanından uzaklaşmak pek zordur devasa çoğunluk için. Mesele muhalif olduğu halde, baskı altında halde çoğalmaktır. Muhalifin başına iş gelebiliyorken çoğalması zor olandır. İktidarınsa hata yaptığı halde insanların oradan uzaklaşması da yine zor olandır. Artık sadece muhalefet değil, AKP seçmeni de AKP’ye bakmıyorsa ve uzaklaşıyorsa işte bu daha da zor olandır. Güçlünün yanında kendince geçim gerekçeleri ile olanlar gücün değiştiğini de fark ediyor, bunu iktidar da fark ediyor. Sorun da burada başlıyor…
Muhalefet vasat da olsa dursun durduğu yerde, ben razıyım. Kültürü geliştirme, dili geliştirme işini halk yapıyor zaten muhalif liderler de sosyal medyaya bakıp bunları dile getirse de yeterli bence şimdilik… İktidarın artık kendine değil sürekli muhalefete bakarak politika yapmaya çalıştığını da fark etse iyi olur. Bunun kendi başarısından ziyade halkın başarısı olduğunu da…Ki son olarak söylemeliyim ki kendilerine öncü deseler de partiler halkın öncü olduğunu, onların da halkı takip etmeye çalışanlar olduğunu da fark etmeliler…
Çok sık söylenen; 'AKP düşüyor ama muhalefet de yükselmiyor' da gizli olan cümle şu; 'AKP’den umudum yok ve muhalefete bakıyorum ama bir şey göremiyorum…' Muhalefete sadece iktidar değil halk da bakıyor bu analize göre. Bakmasa bir şey göremiyorum diyemez nihayetinde. Bu analiz yanlış ki ne yanlış. Ehh bir şey olmasaydı muhalefet, çoktan dağılırdı şimdiye kadar ama yine de söylemeliyim: o halde muhalefetin halka bakması aydınlanması için yeterli şimdilik… İktidarın, iktidarı kaybetmemek için sürekli hareket etmesi, sürekli bir öyle bir böyle konuşması sonucunda politikaları da kök salamaz, salamıyor da. Durmak yok yola devam değil, durun ve halka bakın… Kim olursanız olun halka bakın, bakalım kendinizi mi göreceksiniz yoksa ne kadar uzak olduğunuzu mu? Muhalefetinse iktidarın tam akisne durması sorun değil, nasıl durduğu sorun, ki Cumhur İttifakı'nın tüm hamleleri de bu 'nasıl'a yönelik... Genel geçer olarak söylenen 'Halk mazluma destek verir!' söylemini genel olarak bu topraklarda doğrulandığını düşünmüyorum. Mazlum olsanız da aklınızı ve ruhunuzu kaybetmeden duruyorsanız dönüp size bakılır, büyümeseniz bile. Şimdilik muhalefetin başarısı da bu, yarın nasıl politikalar geliştireceği, mesela Kürtlere nasıl yaklaşacağı bilinmese de... En azından, 'Eldeki durumda yaklaşımları berbat ve bundan daha kötü olamaz herhalde!' mi diyeceğiz? Neyse karıştırmayayım daha fazla ve bitireyim: nasıl iyi duruyor mu mahelefet?