Kalp merkezi: kalp para ve kalpazanlar merkezi (!)

Kalp merkezi: kalp para ve kalpazanlar merkezi (!)
Noktalama ve yazım kuralları sözden çok yazıyla ilgilidir. Ama dille ilgili kimi tartışmalar bunlar üzerinden yapılır.

Nizamettin UĞUR


Dilde bağlam esastır. Sözcüklerin anlamları dil içi ve dil dışı bağlamlara göre belirginleşir. Pek çok dilci vurgu yapar buna.

Saussure, dili satranç oyununa benzetir; Wittgenstein’da da vardır bu benzetme. Yani dil içindeki yeri, kullanılma biçimleri sözcüklerin anlamını ve işlevini belirler.

Şah, vezir, kale, fil, piyon taşlarının oyun dışında işlevleri yoktur; salt özel yontulmuş tahta ya da taştır onlar.

Satranç oynayanlar bilir. Piyon bile karşı yönde son basamağa ulaştığında istenen taşa dönüştürülür, elbette en önce ikinci vezir yapılır.

Bu durumun, sözcüklerin yaratıcı mecaz (değişmece) kullanımına karşılık geldiği açık değil mi? Böyle kullanımların gündelik dildeki duygusal söyleyişlerde ve şiir dilinde öne çıktığını da hepimiz biliyoruz.

Wittgenstein, dili genel olarak oyun eğretilemesiyle açıklar. Ona göre insanı yanlışa sürükleyen şey de, onun, sözcüklerin bir oyunda nasıl kullanıldıklarına bakarak, aynı sözcüklerin başka bir oyunda da aynı şekilde kullanılacağını sanmasıdır.

Tüm bu tartışmalar elbette dil sistemine, esas olarak konuşmaya ilişkindir. Bilindiği gibi yazı, dilin doğrudan kendisi değil, bir bakıma grafiği ya da fotoğrafı, belki gölgesi.

Dilin kaynağı ile yazının kaynağının birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini, hatta yazının söze göre önceliği olduğunu ileri süren Derrida akla geliyor burada hemen. Onun, bütün Batı geleneğini, yazıya boyun eğdirmekle, yazıyı baskı altına almakla, onu sözün bir kopyası konumuna indirgemekle suçladığını biliyoruz. Ama bu durum, yazının ne olduğuna değil, nasıl işlediğine ilişkindir ve bu bakımdan bir başka tartışma konusudur.

Noktalama ve yazım kuralları sözden çok yazıyla ilgilidir. Ama dille ilgili kimi tartışmalar bunlar üzerinden yapılır.

Bu yazının asıl konusu da düzeltme imi (^) ile ilgili özel bir iki durum.

Türkçede düzeltme iminin doğru ya da yerinde, bir başka deyişle ölçünlü (standart) dilin kurallarına göre kullanılmama, kullanılamama gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Debelenip duruyoruz, kafamız çok karışık bu konuda. Bazen de garip şeyler söyleyip yazıyoruz. İşin ilginci, bu gariplikleri paylaşan geniş bir kesim de var.

Bir yazıdan alınan aşağıdaki cümleleri ilk kez okuduğumuzu kim ileri sürebilir?

Şapkanın ne kadar önemli olduğunu büyük tirajlı bir günlük gazetemizden bir ilan alıntısıyla anlatmaya çalışayım.

"Bankamız .... yılının kar paylarının dağıtımını gerçekleştirmiştir....Bir önceki yıla göre %... karın üstüne çıkarak... olmuştur. Karınızın ne olduğunu şubelerimizden öğrenebilirsiniz. ..Her yıl %... oranında karı dağıtan ve bu karının yatırımlarından doğan %... payını da yine karına harcayan bankamız; karınızı satmak, devretmek, kiraya vermek yoluyla değerlendirmektedir. "

Yukardaki alıntıyı biraz açayım; "Bankamız .... yılının kar paylarının dağıtımını (O yıl kar yağmamış da banka sanki müşterilerine kamyonla kar dağıtacak) gerçekleştirmiştir… Bir önceki yıla göre %... karın üstüne çıkarak (Çok kar yağmış da karın üstünde yürüyerek kar keyfi yapacak ya da denizde karnının üstüne çıkarak yüzme öğrenecek)... olmuştur. Karınızın ne olduğunu şubelerimizden öğrenebilirsiniz (Bu güzel işte, bir erkek karısının kim ve ne olduğunu bilmiyor da banka şubesine gidip sorarak öğrenecek)...Her yıl %... oranında karı dağıtan (Ne güzel banka halka hizmette sınır tanımıyor, karı da dağıtıyor) ve bu karının yatırımlarından doğan %... (İyiliksever banka karına yatırım yapmayı da ihmal etmiyor) payını da yine karına harcayan bankamız; karınızı satmak, devretmek, kiraya vermek yoluyla değerlendirmektedir (Bu da tuz biber oldu, karınız bankanın malı ya ister satar, ister devreder, isterse kiraya verir)."

Tamam, düzeltme imini doğru yerde, gerektiği yerde kullanalım. Ama kullanılmadığında kim böyle anlar ki bu ilanı?

Aşağıdakiler de aynı yazıdan.

* Program indirmek zaman aldığı için bilgisayarım bana bilgi veriyor; "Hala yükleniyor." Anadolu'da hamile bayanlara "yüklü" dendiğini bilirsiniz. Sanki halamı yüklüyorlar. Yüklemeyi cinsel açıdan algılamayın bilgisayara zarar verebilirsiniz.

* Gecenin ilerlemiş bir saatinde Facebook'taki yazışmalara göz atıyorum. Biri diğerine soruyor; "Hala yatmadın mı?" Sorduğu gerçekten halası mı acaba?

* Televizyonda ekonomi haberlerini izliyorum. Biri soruyor; "Hala kar olanağı var mı?" Sanki halasına kar yağıp yağmayacağını soruyor.

Bir yanlışı düzeltelim hemen. Bu cümleleri yazanın da içinde yer aldığı büyük bir çoğunluğun düştüğü bir yanılgıyı.

Düzeltme imi yazıda sözü edilen türden sözcüklerde niçin kullanılmalıdır? Asıl amaç, anlamla mı ilgili yoksa doğru söyleyişle mi?

Elbette bu sözcüklerin (dolayısıyla cümlelerin) doğru anlaşılmasından çok doğru söylenişiyle ilgili. Çünkü anlam, bağlamdan kolayca anlaşılır zaten.

Aynı yazıdan şimdi aktaracağım bölüm ise tam bir Karagöz-Hacivat metni.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi bir bina yaptırdı ve girişe tabelasını astırdı: KALP MERKEZİ. "Kalp" sözlük anlamıyla "sahte" demektir bilindiği üzere, "kalpazanlık" da buradan geliyor. Şimdi Ankara Üniversitesi bu binada kalpazanlık mı yapıyor?

Açıklama şöyle devam ediyor.

Elbette hayır ancak orada bir şapka eksik. Koskoca üniversitede bir kul yok mu durumu fark edecek, itiraz edecek? Türk Dili Bölümü’nden hiçbir hoca, profesör kimliği taşıyan hiçbir hekim görmedi mi 9 yıl önceki yazıyı? Görmezler çünkü onlar özel muayenehanelerinde hastaları söğüşlemekle meşguldürler.*

Dil içi ve dil dışı bağlamın dilde esas olduğunu ne yazık ki bu cümlelerin yazarı farkında değil.

Bilgisayar ekranındaki "Hala yükleniyor" sözünü herkes "Hâlâ yükleniyor" diye anlar. Gazete ilanındaki "Bankamız … kar paylarını…" sözünü de "Bankamız… kâr paylarını…" diye.

Çünkü ekran ve gazete, anlam oluşturucu dil dışı bağlamlardır, anlam için bağlayıcı zeminlerdir. Bu zeminlerde yer almış metinlerde tartışılan sözcükleri, yazım yanlışları yapılmış olsa bile, babanın kızkardeşi: hala ve yağış türü: kar olarak anlamak, algı ve akıl sağlığı bakımından sorunlu oluşa işaret eder.

 Bu cümleleri konuşurken de kimse yanlış anlamaz; çünkü söyleyiş ile dil içi (sözdizimsel) ve dil dışı (zaman, mekân vb. ile ilgili) bağlam bize anlamı kolayca verir.

"Hala yatmadın mı?" ve  "Hâlâ yatmadın mı?" cümlelerini bağlamlarından kopartılmış konuşma cümleleri olarak düşünelim bir de.

Bu durumda, ilkinde "hala" (özne: babanın kız kardeşi), ikincisinde ise "hâlâ" (belirteç tümleci: şu ana kadar) söz konusu olur. Çünkü sözcüklerin söyleyiş farkı verir anlamı.

Yazı bağlamından kopartılmış olarak ele alalım bu cümleleri bir de.

İlk cümlenin öznesi yine "hala" olur. Anlam belirlemede, göz-zihin birliği işleyişi önceliklidir çünkü.

Düzeltme imi kullanılmamışsa, "hâlâ" sözcüğü "hala" olarak yazılmışsa eğer, bağlam kopukluğu amaç-araç çelişmesine, uygunsuzluğuna yol açmış, dilde belirsizlik oluşmuştur: "hala" mı "hâlâ" mı?

Kullanıcı-okuyucu-zaman-zemin/mekân bağlamı yoksa, bu cümle, anlamca ölü konumdadır artık. Sözcükler dil oyununun dışına düşmüştür çünkü.

Ama "kalp merkezi" sözünü böyle değerlendirmek aşırı bir zorlamadır. Ya da Karagöz-Hacivat metni yazmışızdır sonuçta.

Bu yazıya belki de şöyle bir başlık daha uygun düşerdi:

DİLİ KARAGÖZ-HACİVAT MANTIĞIYLA ANLAMAK


* Alıntılar, adını vermediğim bir kişinin Facebook sayfasından. Bu kişi, "Yazım Hataları" başlıklı yazısını ilk kez dokuz yıl önce bir dergide, ikinci kez başka bir dergide yayımlamış. Benim alıntılarım, "görülen lüzum üzerine gözden geçirerek ve eklemeler yaparak" Facebook sayfasında paylaştığı yazısından. Genel bir anlayışı örneklediği için ad verilme gereği duyulmamıştır.

Dil üzerine bu kadar iddialı ve kendine göre yer yer de ironik şeyler yazan bu kimse, sıradan yazım yanlışları da yapmış. Koskoca üniversitede hiçbir hoca, profesör elbette kalp (sahte) sözcüğündeki "şapka" eksikliğini göremeyecektir. Çünkü hiçbir yazım kılavuzu bu sözcükte düzeltme (şapka) imi kullanmıyor. Yine hiçbir yazım kılavuzu, bu kişi gibi, kurum, kuruluş, bölüm adlarına gelen çekim eklerini kesme imi ile ayırmıyor (Türk Dili Bölümü’nden)…

Ne yazık ki dil üzerine iddialı yazılar yazan başkalarında da bu tür yanlışlar hayli yaygın günümüzde. Bu konu ayrı bir sosyolojik tartışma konusudur bence.

Öne Çıkanlar