Kara kuş Garuda Kabil’e geri döndü

Kara kuş Garuda Kabil’e geri döndü
Kadınlar, Taliban yönetiminde, görünmez olmak ve dünyadan saklanmak isteyecek kadar korkuyorlar. Kabil göklerini devasa kanatlarıyla gölgeleyen kara kuş Garuda geri döndü.

Josef  H. KILÇIKSIZ


ARTI GERÇEK- Taliban 1996-2001 yıllarında Afganistan'ı yönetmişti. O zamanlar, bütün dönemlerin en aşırı dinci tiranlarının uygulamalarına tanıklık etmiştik. 

"Medrese talebeleri" (Taliban) Hanefi mezhebini ön planda tutarak, ülkede o zaman en katı şeriat kurallarını uyguladılar. Herkesin ortasında yapılan idamlar, recim, kırbaçlamalar, uzuv kesmeler bu uygulamalardan sadece bazılarıydı. Kesilen uzuvlar şehrin merkezinde sergileniyordu.
Hatta öyle ki, zamanın Emr-i bil Maruf (iyiliği emretme) Bakanı, hırsızların elini ve ayağını kesmek için kendisine cerrah vermemesinden dolayı Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nü ülkesinin din adamları konseyine şikâyet etmişti. 

Huntington amcayı haklı çıkaran, barbarlığın en acı görüntüleri vardı o zamanların Kabil’inde.

"Bu görüntüler bir medeniyetler çatışmasına mı (clash of civilizations) yoksa Homo Sapiens’in Orta Çağı’na mı işaret ediyordu?" sorusu çok ayrı bir yazının sorunsalıdır.

Yine de ufak bir parantez açamadan edemeyeceğim. Bana sorarsanız, Homo Sapiens yüz bin yıldır yaşayan tarihin en mükemmel seri katilidir.

Ancak, Taliban, tarım devriminden sonra "savaşma ya da kaçma" güdüsünün yerini "koruma ve kollama" itkileri almış olması gereken bu memelinin daha ilkel bir alt türünü temsil ediyor.

Taliban mevzusunun, "kadın"ın ne kadar geniş bir iktidar alanına tekabül ettiği gerçeğinden tutun da, medeniyetler çatışması, siyasal İslam, şeriat ve demokrasi vb. gibi, geniş bir tematik yelpazeyi içine alan özelliğine rağmen, bu yazının konusu kadınların kâbusuyla sınırlı olacak.
Taliban 1996-2001 yıllarında Afganistan'ı yönetti. Hayatın her alanından soyutlanan kadınların çalışması, kız çocuklarının okula gitmesi ve eğitim alması tamamen yasaklanmıştı.

Kadınlar ancak erkeklerden yazılı izin almışlarsa ve tabii ki burka ile sokağa çıkabiliyorlardı.

Kadınlara peçe zorunluluğu getirilmişti. Yüzü görülen kadınlar sokak ortasında kırbaçlanıyordu.

İdamların ve el kesmelerin, kırbaçlamaların ve recimlerin birçoğu cuma namazlarından sonra gerçekleştirilip halka izlettiriliyordu.

Toplu taşıma araçlarındaki aynalar bile, kadınlara bakılabileceği gerekçesiyle kaldırılmıştı.

Şimdi, "Bizim Taliban inancıyla bir farkımız yok" diyen yöneticilerimize sormak isterim:

Taliban'ın petrol ithalat edecek parası yoktu o zamanlar. Bu yüzden insanlar mum yakarak aydınlatıyorlardı evlerini. Pencere önünde mum yaktığı için karşı komşunun tanımadığı adamıyla zina ile suçlanan Soraya’ya ne oldu?

Ayak bileği göründüğü için baton cezası alan Manan’a, doktor ona adını sorduğunda, adını doktora telaffuz ettiği için kocası tarafından Emri bil Maruf görevlilerine şikâyet edilen Rafa’ya, mahrem (erkeklerden yazılı izin) izni olmadığı için sokağa çıkan Aruti’ye, peçenin arkasından yüzü azıcık görünen Suhrab’a, doktorluk mesleğine devam edip çalışmak isteyen Marwa’ya, Peştu dilini konuşamayan Tacik kökenli Thanh’aya, namaz surelerini ezbere bilmediği için tutuklanan Sahar’a, evde okuduğu bir kitapta bir görsele rastlandığı için kocası tarafından feci halde dövülen Mariam’a ve daha adını anımsayamadığım birçok kadına ne oldu?

Mesela önümüzdeki aylarda Kabil Üniversitesi'nden mezun olması beklenen ancak pazar sabahı kampüse giremeyen Yasmin’e ne olacak? İlkokul üçüncü sınıfa giden Zahra okuluna devam edebilecek mi? Ya Nalle Puh izlemeyi seven Sasha çizgi filmini izlemeyi sürdürebilecek mi? Altı yaşındaki Tamara baş örtüsü olmadan sokağa çıkıp oynayabilecek mi arkadaşlarıyla? Kadın doktor bulunmadığı için muhtemelen tedavi olamayacak olan, rahim kanserine yakalanmış Narges’e ve daha nicelerine ne olacak?

Gerçi, Hizbi İslami partisi lideri Gülbeddin Hikmetyar’ın önünde diz çöken yöneticilere bu soruları sorarak oksimoron terkip etmiş oluyorum, bunun farkındayım. 

Gülbeddin Hikmetyar, Ahmet Şah Mesud, Burhaneddin Rabbani, Raşid Dostum gibi savaş ağaları zamanında Sovyet komünizmine karşı savaştıkları için kahraman ilan edilmişlerdi. Ancak, kapitalizme karşı savaşan hiçbir kişi, siyasal İslamcılar tarafından kahraman mertebesine çıkarılmamıştır. Çünkü komünistler din düşmanıydı. Peki ya kapitalizm İslam dostu mu?

Gülbeddin Hikmetyar, özellikle bizim siyasi İslamcılar arasında muhabbetin en ayrıcalıklı olanına methüsena kişiydi. Hatta bazıları önünde diz çöküp ihtiram ve bağlılık gösterisinde bulunmuşlardı.

Kısacası, tarih, yirmi senelik bir parantezden sonra, tekerrür ediyor.

22 yaşındaki Zena’nın Taliban yönetimindeki ilk gecesi, muhtemelen gözlerini bir an için bile kırpmadan, bir kâbus kadar uzun geçti. Ve Zena, yabancıları tahliye eden uçakların sesi ve kurşun vızıltıları arasında, ruhunu ve zihnini paramparça eden o günü muhtemelen hiç unutmayacak. 
Çünkü, Zena için, bütün ulus ile birlikte her şeyin bir anda çöküşünü temsil eden o gece, aynı zamanda "dünyanın sonu" anlamına da geliyor.
Viral olan, bir mağaza vitrininde sergilenen gülümseyen bir gelinin resmini silen adam fotoğrafına bakıyorum. Bu kare, kadınların kamusal alandan tamamen silinmesine dair çağrışımlar da taşıyor. 

Kadınlar, Taliban yönetiminde, görünmez olmak ve dünyadan saklanmak isteyecek kadar korkuyorlar.

Kabil göklerini devasa kanatlarıyla gölgeleyen kara kuş Garuda geri döndü. Korku, bir kara kuş misali Afgan kadınlarının içinde kanatlarını açtıkça, onları nefessiz bırakıyor.

Fakat sayıları az da olsa, sonuna kadar ülkesinden vazgeçmeyen, onurlu bir hayat için mücadeleyi sürdürecek olan, cesur kadınlar da bulunuyor. Onların bu tutumları delilik olarak görünebilir, ancak asıl delilik (daha çok cinnet), dini suiistimal ederek insanlığın yarısına zulmetmek değil midir? Asıl cinnet, sözüm ona uygar dünyanın bu kahramanlara sırtını dönerek gösterdiği şey değil midir?

Dünya ve Afgan liderler, Afgan kadınlarını hayal edilebilecek en acımasız şekilde yüzüstü bıraktılar.

Oysa Taliban, ancak "İslami değerlere" uygun olması koşuluyla kadın haklarına saygı göstereceğini defalarca teyit etmişti.

Burada asıl soru, şeriatın demokrasi ve insan hakları ile ne kadar bağdaştığı sorusudur. Feodal-gelenekçi bir yapıya sahip Afgan toplumunda şeriat, köktendinci taassup ve diktatörlük dışında başka bir yönetim biçiminin kuluçkalanmasının mümkün olup olmadığı sorusudur.

Bizim siyasal İslamcılar çok partili seçimleri kutsayacak kadar yüceltirler ya. Madem öyle, Taliban siyasi partiye dönüşerek seçimlere girsin.

Örgütün halk nezdinde tabanının bulunup bulunmadığı da netleşmiş olur böylece.

Fakat Taliban, çok partili serbest seçimleri, Allah’a şirk koşmak olarak yorumluyor ve şiddetle reddediyor.

Kısacası, Müslüm Gündüz’ün, Ayasofya eski imamı Boynukalın’ın, Cüppeli’nin arkasından peçeli kadını çektiğinizde bu adamların söyledikleri havada kalıyor. Taliban’ın, Gannuşi’nin, İran’daki mollaların, Gambiya’daki selefi Yahya Jammeh’nin, Sudan’ın devrik başkanı Beşir’in ve yerküre üzerindeki tüm siyasal İslamcıların arkasından "kadın"ı çektiğinizde, onların varlık nedeni de ortadan kalkmış oluyor.

Öne Çıkanlar