Kemersiz hükümet, kemer sıkar mı?
Turgay KILIÇ
Türkiye bir açlık, yokluk, sefillik içinde cebelleşirken; aynı ülkenin havuz medyası, bakanı, sözde gazetesi; yurttaşın bu hallerine alışması gerektiğini yüzü kızarmadan belirtiyor. Bu da sık sık süregelen bir ‘kemer sıkma’ politikasını hatırlatıyor.
Bu politikayla yıllardır yurttaşa tasarruf etmesi söylenerek; yoksulluğun sebebi olarak yurttaşın harcamalarını gösteriyorlar. Mademki aç, yoksul bu yurttaş; o zaman az harcasın, lükse gitmesin. Nitekim bu yaklaşım, çevre insanının da birbirlerine yaklaşımından biri aslında…
Ayrıca işin içine de hükümetin yanında yer alan imamlar, şeyhler, dervişler girince; vaizlerde ‘şükür’ politikası da burada dini yaklaşımla yurttaşın önüne atılıyor. Karnı aç olanın, ekmeğini alamayan yurttaşın, işsizlik ile çaresizce ailesini kaybeden yurttaşın bu hallerine ‘şükür et’ denilmesi hangi dine sığar? Hangi kitapta yeri vardır?
Türkiye artık iktidarın elinde bir tür sefilliğin çıkmazı içinde, dönüp dolaşıyor. Bir yüzük ile siyasete giren AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu yüzükten başka servetim olursa, bilin ki çalmışımdır" söylemiyle de gönüllere ‘sefilliği, yoksulluğu’ anlatan lider çizmişti hafızalara. Yoksuldan anlayan, emek kazancını bilen bir lider.
Bu aynı lider, 18 yıl sonra 1200 odalı bir saray inşa etmiş, içine altın varaklar dizmiş, elektrik masrafları milyonları aşıyor. O liderin yüzlerce çalışanı, vekilleri, ona hizmette kusur etmeyen 5’li müteahhit çetesi, ondan para alarak yazan gazetecileri var. Ve o ‘tek yüzüklü yoksul imajı çizen’ lider, ikinci ve üçüncü saray inşasının hayalini kuruyor. Bir de o liderin İletişim Başkanı Memur Fahrettin Altun ve eşinin 4 maaşı var. Bunları görmezden gelirken, muhalefetin ve yurttaşın kendi cebinden harcadığı paranın hesabını yapıyor.
Bu hayalinin yanında bir de Bodrum’da din mensuplarının dinlenmeleri için 30 milyon TL ile yaptırılan dinlenme tesisi var. Bodrum’un en güzel yerlerinden birinde. İslam Tanıtım ve Bilgilendirme Merkezi haline getirileceği söylenen tesis, iktidarın kadrolaşma alanında bir tuğla taşı diyebiliriz. Deniz manzaralı bir yerde, bu din mensupları ne yapıyor da, neden böyle bir yerde dinlenme gereği görüyor?
Amaç Bodrum’un doğa güzelliğini yok etmek, amaç yapılaşma adı altında para kaçırmak, servetine servet katmak. Hepsi bu. Yoksa nasıl kazanıp, yandaşa aktarılacak o milyonlar?
Bu devede kulak
Her makama kendi adamını atayan, işsizliğin arttığı, vergilerin her geçen gün katlandığı, yurttaşların meyve ve sebzelerini çöpten topladığı, gençlerin Türkiye’ye olan güvenini, umudunu yitirdiği bir zamanda; kim İslam’ı tanımak ister? Kim uzaya, Ay’a gitmek ister?
21. yüzyılın Türkiye’sinde kadrolaşma adımları atan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hayali projelerle açlığı, sefilliği, geçim derdini, pahalılığı göz ardı etmeyi başarıyor. Çünkü muhalefet zayıf, çünkü muhalefet proje ile AKP’nin eksiklerini, boşluğunu doldurmuyor, AKP’li Erdoğan’ın ortaya attığı her gündem maddesine eğiliyor, her tartışma konusuna malzeme veriyor.
Çünkü AKP, artık Türkiye’deki açlığın da, sefilliğin de, dolar ve euro yükselişinin de farkında. Amaç bunları gizlemek. Bunun için de hayalleri satmak gerekiyor. Nitekim bunu başarıyorlar. Güçlü bir muhalefet, demokrasinin de güçlenmesini sağlar. Bunu bizzat AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti. Haklı bu konuda. Muhalefet zayıfken, iktidar istediği gibi yasa çıkarıyor, kanun onaylıyor, atama yapıyor, bölüm açıyor, bina dikiyor… Muhalefet ise izliyor, sosyal medyada ‘tepki’ gösteriyor, kınama mesajları yayımlıyor. Ve AKP, hız kesmeden devam ediyor talan siyasetine.
Geçenlerde AKP’li Mahir Ünal, bir televizyon programında bir çiftçi ile arasındaki o diyalogu paylaşıyor, gülüyor:
Kahramanmaraş’ta dağlık bir bölgede güzel insanlar yaşar. Mayıs(2018) ayında bir delikanlı geldi. ‘Bizi mahvettiniz, bizi öldürdünüz, çiftçi şu durumda…’ Ben de bu arada 14 yaşına kadar çiftçilik yapmış birisiyim. Üzerimde beyaz bir gömlek var. Cebinde bir telefon vardı. Telefonu alabilir miyim,’ dedim. İphone 6. Dedim ki telefonu kaça aldın? Dedi ki, 3 bin 400 lira mı, 3 bin 500 lira mı? Kaç taksit aldın? 24 taksit aldım,’ dedi. Bunun internet paketi de var mı? Dedim. Var dedi. Ayda kaç lira ödüyorsun? Ayda 450 lira ödüyorum."
Bu diyalog, Türkiye’nin aydınlığını karartan bir diyalog aslında. Çiftçisi, emekçisi açlıkla cebelleşirken, hükümetin ‘mademki açsın, o telefonu kullanma, bu arabaya binme, bu kıyafetleri giyme, lükse kaçma’ kısacası ‘kemer sık’ yaklaşımı; Türkiye’nin karanlık durumunu gösteriyor.
Yetmiyor bir de Saray’ın talimatıyla manşet atan gazetelerden Takvim’in yurttaşa alışverişte akıl verici cinsten "Bu haberi okumadan markete girmeyin, çıkarken üzülmeyin" manşetiyle karşılaşıyoruz. Yurttaş markette ne alacağını, ne alamayacağını zaten biliyor. Çünkü yurttaş aldığı 2 bin 825 lira 90 kuruş asgari ücret ile kirasını, faturalarını zor ödüyor. Açlık sınırı 2 bin 500’e yaklaştı ki bu mutfak masrafı demektir sadece. Yoksulluk sınırı ise, 8 bin liranın üzerinde. Bu da mutfak harcaması hariç, evin diğer giderleri demektir.
Kemeri hükümet sıkmalı
Hatırlarsınız, geçen yıl TBMM(Türkiye Büyük Millet Meclisi) Başkanlık Divanı üyeleri için İsmail Kahraman’ın TBMM görevinin son bulması öncesinde 64, Binali Yıldırım’ın TBMM’ye getirilmesi sonrasında ise 66 yeni araç kiralaması ihalesinin iptal edilmesi sonrasında bu ihale, yeniden sonuca bağlanmıştı.
CHP Vekillerinden Özkan Yalım’ın soru önergesine Meclis Başkanvekili Süreyya Bilgiç, alınan bu araçların 2019 model, sıfır kilometre, dört silindir dizel, benzinli veya benzin-elektrikli hibrit motor, yol bilgisayarı gibi özelliklerinin yanı sıra, 38 aracın ise tam klimalı, deri döşeme, ısıtmalı koltukların olduklarını belirtmişti.
2 yıllığına kiralanan 2019 model, 2000 cc motor gücüne sahip 66 aracın aylık bedeli 1 milyon 187 bin 200 TL. Meclis’e yıllık maliyeti 14 milyon 250 bin TL, 2 yıllık maliyeti de 28 milyon 490 bin TL’nin üzerinde olduğu açıklanmıştı.
İstanbul Yenikapı’da yüzlerce sözde makam araçları sergisi yapıldı CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından. Tüm o araçlar, israfın göstergesi, Türkiye’deki açlığın sebebiydi.
Tunus’a 5 milyon dolar hibe gönderildi, devlet kurumları tek tek satıldı, İstanbul Borsa’dan yüzde 10’u da Katar’a satıldı.
Yurttaş, asgari ücretle geçinmek zorunda kalıyor, emeğiyle bir telefon alıyor; onu da çok görüyor AKP Kabinesi. Alın teriyle alıyorlar, alın teriyle biriktirip, evlenebiliyorlar. Hükümet’in kabinesi gibi, devletin kasasından, yurttaşın cebinden son model araçlar, lüks daireler almıyorlar. Sadece kendi emekleri, kendi alın teriyle kazandıkları parayı, onlara çok görmemek lazım.
Asıl çok görülmesi gereken Saray’ın masrafları, yandaşa aktarılan milyonlar, diğer ülkelere hibe edilen milyon dolarlardır. Asıl kemeri yurttaş değil; Hükümet sıkmalıdır.