Kılıçdaroğlu linç edilmek istendiğinde büyükşehirler kazanıldı, yeni tehditlerle Türkiye mi kazanılacak?

Kılıçdaroğlu linç edilmek istendiğinde büyükşehirler kazanıldı, yeni tehditlerle Türkiye mi kazanılacak?
Ana muhalefet liderinin dahi tehdit edildiği yerde hukuk adalet gibi söylemlerin yeniden dile getirenlerin sözlerinin bir değerinin iyice kalmadığı zamanları karşımıza çıkarıyor.

Kemal BOZKURT


Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı ve daha önemlisi ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu'na yaptığı tehditlerin MHP Genel Başkanı Bahçeli tarafından 'dava arkadaşımdır diye sahiplenilmesi üzerine çok konuşuluyor. Şimdi olduğu gibi daha öncesinde de HDP’ye yönellik tehdit ve baskılar arttığında 'bu baskılar aslında HDP’ye değil …' diye pek çok analizler yapılmış olsa da öznenin HDP olduğu anlatılmaya çalışılmıştı benim gibi bir çok kişi tarafından. Ancak bu sefer ben de bu tehdit esas olarak CHP Genel Başkanı’na değil diyeceğim. Elbette ona ama aynı zamanda değil de... İzin verin anlatayım zor da olsa fikrimi.

Ancak yine de başlamadan önce söylemeliyim daha önce Ankara’da linç edilmeye ve yakılmaya çalışılan Kılıçdaroğlu ‘Bunu niye yaptığınızı biliyorum, yolumdan dönmeyeceğim!’ demiş gerçekten de yavaş atın tekmesi pek olur kararlılığıyla yolundan dönmemiş İstanbul, Ankara, Mersin, Antalya, Adana gibi büyükşehirler HDP’nin bağrına taş basmasıyla kazanılmıştı. Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu diyen AKP iktidarına karşı halklar, gayet açık bir şey oldu diyerek ciddi bir fark atmıştı kısa sürede istanbul’da… Açılan farkın kapanmak yerine daha da açılıyor olduğunu artık herkes biliyor. İstanbul’da fark açılınca Türkiye’de de açılacağını da…

Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni bizzat kendisinin yol vermesiyle, onaylamasıyla hayata geçtiğini biliyorsak bu projenin artık Erdoğan’dan daha çok onun olduğunu da düşünmek gayet doğal ve doğru olur. Koltukta oturan değil ‘gölge gücün’ önemi var burada. Artık gölgede kalmadığını da görebiliyoruz zaten. Gölge asıl görünenin önünde burada ve esas olan benim diye arada bir kendini de gösteriyor. Bu projenin iflas etmesi elbette AKP’den çok Bahçeli’yi etkileyebilir. Sosyal olaylar, doğa olaylarına benzetilerek anlatıldığında ciddi hatalara düşülebildiği üzerine de burada bir parantez açmalıyım. İnsan düşünme üstüne düşünebilen, gerçeği kendi gücüne göre bükebilen bir canlı sonuçta. Gölge asılın önüne pekala geçebilir insan ilşkilerinde…

Son dönemde İyi Parti’nin Cumhur İttifakı’na çağrılmasına rağmen bunun olmamasına karşılık iç sarsıntı yaşatılmaya çalışılması da bu durumla alakalı görülebilir. İyi Parti’den rolü alan Gelecek Partisi’nin şimdilerde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in yeniden inşa edilmesi ile ilgili olarak CHP, HDP, İyi Parti ve hatta AKP ile de görüşmek istemesi dünkü tehditleri ateşledi bana kalırsa. ( AKP, bir dönem kendisinin önerdiği ve sonrasında başbakan olan Davutoğlu'nun Gelecek Partisi ile görüşmeyi reddetti çağrı sonrasında.)

Ama önce biraz daha geri gidelim. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kurulmazdan önce Bahçeli’nin de nasıl güçlü itirazlar ettiğini hepimiz biliyoruz. Ancak dedim ya bunun bir önemi yok sağ siyasette. Tutarlılık gerekmez doğa olaylarından farklı olarak özellikle ilkesiz sağ siyasette. Her şeyin hızla yapılacağı, bürokrasinin ortadan kalkacağı, ekonominin uçuşa geçeceği söylenirken Berat Albyarak’la her şeyin tam tersi olması doğal olarak buna yol veren Bahçeli’nin aynı sistemde 'Askıda Ekmek Kampanyası'nı sembolik olarak başlatmasına yol açmış olabilir mi? Nihayetinde kısa bir süre sonra Albayrak ağır ithamlarla istifa etti. Sonumuzun hayırlı olmayabileceğini söyleyerek gitti.

Her şeyin hızla olacağı söylenen bu sistemde ekonomi işlesin diye pandemi tedbirleri en bürokratik’ kurumların devrede olduğu ülkelerde mesela Avrupa’da hızla alınırken ABD, Türkiye gibi ülkelerde hep ağırdan alındı. Trump’ın yaptığı gibi Türkiye'de de doktorlar tam bu süreçte hedef gösterildi. TTB’nin hedef gösterildiği, doktorlara en çok ihtiyaç duyulan ve doktorlar kadar gerçeği de bilmeye ihtiyacımızın olduğu bir dönemde başka bir 'gerçek' anlatılmaya başlandı Fahrettin Koca tarafından. Ne ki artık Sağlık Bakanlığı da durumun TTB’nin dediği gibi olduğunu yavaş yavaş kabul etmek zorunda kaldı. Doktorlardan özür dileyen olmadı ama hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilmek isteyenler çok oldu… Bu sefer gerçekten hiçbir şey olmasa da bir şeyler olmuştu! Fakat bunu tedbirler alınmadığı için hayatını kaybeden insanlara anlatamayacağız…

Ancak Berat Albayrak istifasında 'Askıda ekmek Kampanyası'nın nasıl bir etkisinin olduğunu çok sonra belki birileri anılarını yazarsa daha net anlayacağız ama hemen sonrasında Erdoğan tarafından ‘hukuk, reform, adalet’ gibi söylemlerin ve onun da hemen ardından Kemal Kurkut’un öldürülmesine ilişkin hiçbir sanığın kalmaması, beraat ettirilmeleri de sadece Kürtlere değil topluma da bir şey anlattı ve bu gayet net anlaşıldı da... Şimdi ana muhalefet liderinin dahi tehdit edildiği yerde hukuk, adalet gibi söylemleri yeniden dile getirenlerin, sözlerinin etkisini kısa sürede kaybetmesine neden olacak bu süreç artık sözün de bir değerinin iyice kalmadığını tasdik ediyor. Erdoğan’ın uzun süredir sözlerinin etkisinin azalması, heyecan yaratamaması üzerine çok konuşuluyordu ancak bu yeni söylemlerle birlikte muhalif olan kimilerinin de dönüp yeniden ona baktığını da gördük. Ancak yine aynı kısa sürede bu etki bizzat Cumhur İttifakı eliyle bertaraf edilmiş oldu. Artık Osman Kavala hapisten çıksa dahi bu reforma, yeniliğe değil zorunluluğa delalet sayılacak sanırım, Erdoğan’a bakan kimi muhalifler tarafından da. 'Öyle söylendi ama öyle olacak mı gerçekten?' diye iktidar seçmenlerinin dahi emin olamadığı bir süreç yaşanacak. Kendi seçmeninizin size güveninin kalmadığı yerde, ki bu güvenin çok güçlü olduğu anlarda dahi zorlanan bir Cumhur İttifakı bakalım gelecekte hangi sözü söyleyecek ve kendi seçmenleri nasıl karşılayacak? (Kimi Akit yazarlarının dahi Çakıcı'nın tehditlerine tepkisini sosyal medyada aratacağınız videolarda bulabilirsiniz.)

Birkaç gün önce Medyascope yorumcularından Burak Bilgehan Özpek, Cumhur İttifakı’nın dağılabileceğini anlattı. Ben de bu gelişmeleri ve Kılıçdaroğlu’nun tehdit edilmesini bu durumun bir emaresi olarak görüyorum. Kendi sorunlarını düzeltmek yerine muhalefeti ‘düzeltmeye’ çalışan bu yaklaşım sanırım yerel seçimler öncesine çok benziyor. ABD seçimlerinde Trump’ın kibri ve üstenciliği, Beyaz ırkçıları göreve çağırmasına karşılık Biden’in pek de başarılı geçmeyen, cansız seçim kampanyasına rağmen, milyonlarca insan mecburen onun arkasında blok, cephe oldu ve seçim de böyle kazanıldı. Yerel seçimlerde tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Sonuçta bir şeyi başarmak o kişiler arasında istemeseler de bir ilişkiyi de ortaya çıkarır. Nihayetinde ortak bir başarıdır bu. İşte Cumhur İttifakı için de tehdit budur. Muhalefet tüm tartışmalarına, fikri ayrılıklarına rağmen arasında konuşuyor… Birbirini istemese de duymak zorunda kalıyor ve aklı selim bu diye hareket ediyor…

Fakat metnin arasına girerek söylemeliyim; Cumhur İttifakı, İyi Parti’yi yanına almaya çalışsa da, bu tehditler sonrasında İYİP istese dahi Millet İttifakı'ndan uzaklaşabilir mi yoksa aralarındaki sorunları bir kenara mı bırakır şimdilik? HDP seçmenleri tüm eleştirilerine rağmen Alevi olan, ibadethaneleri dahi tanınmayan bir insanın yeniden ve yeniden tehdit edilmesine karşı eleştiri mi yükseltir yoksa sorunları şimdilik olsa da bir kenara mı kaldırır?

İşte bu diyalog ortamı hiç de iyi bir şey değil! Muhalefetin kendi içinde ciddi bir kavga olsaydı ne bir tehdit olurdu ne de başka bir şey…

Bir not:

Egemen olanlar, hiç kimsenin 'hesap soramayacağı' düşüncesiyle ağzına geldiği gibi konuşup eline geldiği gibi yazabilir. Fikirlerini süzmeden ilkel haliyle ifade edebilir. Bu durum onları ciddi konuşma, yazma hatalarına iter. 'Yazında, ifadende hata var!' deseniz de nerede olduğunu göremeyebilir.

Egemen olmak haliyle rehavettir aynı zamanda... Muhalif olansa derdini anlatmak, ikna etmek, başarmak için mecburen dili de ifadeyi de çok iyi kullanır, kullanmak zorundadır. Yani egemen dili bozarken, muhalif olan dili, ifadeyi, kültürü hep geliştirir...

En büyük zararı da yine egemenler verir doğal olarak. O bozuk ifadeler, yazım hataları güçlü olan tarafından yapıldığı için taraftarlarınca görülmek istenmez, görülemez de. Bozukluk böylece yerleştiği gibi savunulur da...

Öne Çıkanlar