Kürt pazarında acılara mendil uzatmak
Mazlum ÇETİNKAYA
Adaletsizliklerin en büyüğü adil olmayıp adil gibi görünmektir, der Platon.
"Tahir em jî te bîr nakin!" ne güzel bir söz, bir cümle ilk baktığımızda, değil mi? Keşke sadece sözden ibaret olsaydı her şey.
28 Kasım 2015 Diyarbakır Sur’da öldürüldü Tahir Elçi, dün ölüm yıl dönümüydü. Uzaktan uzağa herkes de bir Tahir haykırışı, sosyal medya paylaşımı, günah çıkarma, özellikle de tatil beldelerindeki yazan çizen tayfa…
"Tahir em jî ta bîr nakin!" yani "Tahir biz seni unutmayacağız." Bakın Tahir Elçi de sesleniyor, diyor ki; ben de sizi unutmayacağım!
Bunu herkes bir Tahir Elçi vicdanı yapıp paylaştı. Bu tür paylaşımlara kimse bir şey demiyor, dememeli de. Ancak insanın sözü göklerdeyse bu kadar düşüncesi de yerlerde olmamalı.
Birileri durmadan Kürt pazarından hâlâ alışveriş yapıp işini yürütüyor. Yazarı, çizeri, şairi, hukukçusu; iktidarından muhalefetine, solundan muhafazakârına…
Bu hamur hâlâ su götürüyor, kimi kardeşlik adıyla kimi de açıktan düşmanlık dilini kullanarak "Kürtler kardeşimiz" diyor, ki hiç kimse de "Kürtler düşmanımız" demiyor!
Kürtler düşman değil ama, ama Kürtler adına konuşanlar, seçilenler, söz söyleyen avukatlar, eşitlik ve barış savunucuları düşman ilân edildi ediliyor ve hedef haline getiriliyor. Bu hedeflerden biri de Avukat Tahir Elçi idi.
Bir halk bu kadar da karton gibi katlanmaz ki yahu. Ayıp, biraz elinizi kalbinize koyun, atan kalbinize, susan vicdanınıza, sonra biraz cesaretinizi yoklayın, büyük laf eden abiler, pazarda acılarımıza mendil satanlar şairler.
Mesela kalkın gidelim bir gün bir adliye önünde kendimizi ihbar edelim, oturalım bu rejimin suç diye tanımladığı düşünce suçlarını biz de işleyelim. Sonra da kendimizi ihbar edelim. Hani "enternasyonalizm" diyoruz ya!
Sözü göklere çıkardığımız kadar düşünceyi de göklere çıkaralım. Var mısınız? Ege’de tatil yapıp rakı içmek kolay, Tahir yoldaş demek de!
Gelin üç gün o görmediğiniz Sur’da uyuyun ya da kardeşlik nöbeti tutun, ben de geleceğim Diyarbakır’ın kalan kırıklarıyla da üşümemeniz için de sizlere ateşler yakacağız…
Mutluluklarını yerleştikleri tatil beldelerinde hatırlayanlar…
Kürtlerin yüzüne bakıp kendi mutluluklarını arayanlar…
Unutmayın, ateş düştüğü yeri yakıyor. Şu tatil beldesi tayfası biraz da Ankara'nın doğusuna gidip oradan yazsa, birikimini de oradan söze dökse ya.
Ne bakir bir pazarmış şu Kürt pazarı!
Alfabenin en çok acı çektiren harfi K
Kürt’dür, KHK’dır, komünizmdir, kayyımdır, kaderdir, Kızılbaş’tır, Kars kadar uzaktır, katil kadar yakındır kasım ayı. Kendisini kuşatan bu kavramlardan ve harflerden uzak tutamayız Tahir Elçi’yi.
K ile başlar burada yasaklı olan çoğu şey; kar, kış, korona vb. ile başlar, kader ile, Karlıova ile devam eder, kırgın, küskün, katil, kravat hepsi ama neredeyse hepsi, ölenlerin ve öldürenlerin boynundaki bu hayat nasıl bir tesadüf ise ya K ile başlıyor ya da bitiyor… Esas belalı olanını da söylemiyorum, propagandadan saydıkları yasaklı bu coğrafyanın adını!
K ile başlamıştı kaderim K ile de devam ediyor. On dokuzlu yaşımda daha sakallarım yeni yeni göverirken dış dünyaya doğru ve ben de aynı şekilde bir tragedyaya doğru ilerlerken, birinde sorgucularımın kollarımdan astıkları askıda cinsel organıma soğuk bir kablo bağlarken içlerinden biri, sen üç K’lısın değil mi demişti, hiçbir şey anlamamıştım… 3K’yı şimdi sorsam bazılarınız benim çok geri kaldığımı düşünüp internetten hareketle 3G zannedebilir bu durumu. Değil tabi, sonrasında 3K’nın, Kızılbaş, Komünist ve Kürt kavramlarının baş harfleri olduğunu öğrendim ve o gün bu gündür hayatımı istila etti alfabenin bu uğursuz harfi.
Hukukun ortasında ve sonundaki bu harf Tahir’in bedenine mermi oldu, ölüm oldu K ile başlayan o coğrafyanın o insan kimliğine…
Bir "bakan" geçen gün bakmayanlara anlatıyor, onlar milislerdi diyor, helikopterden atıldılar demek istiyor. Bir bakanın ağzından "milis " ve "infaz" kavramları eşitleniyor, baktım ki katliam da K ile başlıyor. Nasıl da bir harfsin sen böyle, kimleri öldürmedin ki…
Çakaldaki K, çakıdaki K, çakıcıdaki K, kemaldeki K daha da çoğaltmak mümkün bunları ama sözün, sözcüğün ve âlemin ortasında hâlâ susuyor ya bazıları!
Ankara’nın da tam ortasında duruyor K, avukatın da emeklinin de içinde bu harf var. Yarab bu nasıl bir harftir böyle, bırakmıyor peşimizi…
Söylemek istediğim biraz da şu, gümüş gözlüklerle Sur’a ve Tahir’e bakmamalı, gitmeli oraya, 28 Kasım biraz soğuktur ama K ile başlayan o coğrafya ısıtır seni şair…
Susarsan ve sadece rakı masalarında Tahir dersen günü gelince senin de tepende yargıç olur bu hukuk. Önce avukatları sonra avukatlığı ve tümden savunmayı alır elinden, ardından baroları ve son olarak da hukuku guguk yapar isminin ortasında K olan iktidar partisi.
Gelin o vakit 5 Nisan Avukatlar Günü’nde veya Elçi’nin öldürüldüğü günde, gelecek yıl orada toplanalım avukatlar, yazarlar, çizerler, şairler her ne ise işte, bir grup insan olarak oraya dikilelim tatil beldelerimizden bir süreliğine ayrılıp... var mısınız?
Sonra oradan bir ses olursak biz, Sur’da kardeşlik diyen o çığlığın sahipleri de Ankara’nın soğuk bir kaldırımına gelip haykırırlar adaleti ve barışı, hiçbir harf ısıtmasa da içimizi.
Geçen gün bir sokak röportajında biri kendisine sorulan soruya, "cevap veremem abi Silivri çok soğuk, kış geldi" diyor. Bakın ne güzel de Silivri’nin soğuk olduğunu biliyorsunuz, peki ya Silivri’de yatanların üşüdüğünü ne kadar hissedebiliyorsunuz!
Yani Kürt pazarında görünüp acılara mendil uzatmak değil mesele biraz da Tahir olmaktır.