Lübnan'ın çıkışı federasyonda mı?

Lübnan'ın çıkışı federasyonda mı?
Lübnan'ı kilitleyip açmaza sürükleyen krizin kökleri Osmanlı'ya, 1861’de Lübnan Nizamnamesi'ne gidiyor. 8 Mart Bloku da 14 Mart blokunun taşıyıcı sütunları dışsal dizayna çanak tutuyor.

Mehmet Ali ÇELEBİ*


Lübnan'da Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen Başbakan Mustafa Edib istifa etti (26 Eylül 2020). 
Çok etnik ve dini farklılıkların olduğu 5 milyon kadar nüfusu olan Lübnan'da yolsuzluklar, işsizlik, yoksulluk, klanların yönetim organlarını mezhepsel güdülerle paylaşma kavgaları, çöp toplama sorunları halkları bezdirmiş 2019'dan beri ciddi protesto dalgaları yaşanıyordu. Kimi siyasetçiler lüks yaşam ve lüks harcama kalemleri ile uğraşırken, kişi başına gelir 7 bin dolar civarındaydı. Lübnan'a ihracat yapıp parasını kasalarına çeken ülkelerin ilk 10'unda Çin, İtalya, ABD, Almanya, Türkiye gibi ülkeler vardı. 
ABD Dışişleri'nin Yakın Doğudan Sorumlu bakan yardımcısı David Scheneker, ABD Dışişlerinin Siyasi İşlerden Sorumlu yardımcısı David Hale'nin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, Suriye'nin, Suudi Krallığı'nın, Türkiye ve İran'ın eli Lübnan'daydı.
Çin, fırsattan istifade "Bir Kuşak Bir Yol" (OBOR) projesi kapsamında Beyrut Limanı'nı ele geçirmek istiyordu. Rusya, Lübnan'ın İsrail ile deniz yetki anlaşmazlığından ve Suriye'de Lazkiye ve Tartus'ta iyice büyüttüğü askeri üslerin ve Suriye ile Libya'ya iyice yerleşmesinden yararlanarak Lübnan'ı da Doğu Akdeniz hamleleri için kaldıraç yapmak istiyordu. 
Türkiye de Lübnan'ı Kuzey Afrika'ya, Arap Yarımadası'na açılımlarda sarkaç yapmak, Doğu Akdeniz'de oyun geliştirme rampası olarak kullanmak istiyordu. ABD, Fransa gibi güçler de İsrail güvenliği, Ortadoğu ve Kuzey Afrika hegemonyalarını sürdürmek için Lübnan'a ihtiyaç duyuyordu.
Dışsal oyunların bunaltması, siyasilerin ekonomik kaynakları iç etmesi, Hizbullah'ın kaynakları silahlara ve Suriye iç savaşına kanalize etmesiyle Lübnan batma noktasına geldi. Vergiler ve zamlarla boyutlanan ekonomik kriz alev alev aile bütçelerini yakınca 2019 büyük gösterilere sahne oldu. Hizbullah'ın da zaman zaman göstericilere saldırıları huzursuzlukları, kutuplaşmayı artırdı.

Diyab'ın istifası  

Bunların üstüne büyük trajediye yol açan Beyrut Limanı patlaması (4 Ağustos 2020) sonrası ülkede siyasi ve ekonomik krizin derinleşmesi sonucu 10 Ağustos'ta Hassan Diyab (Diab) hükümeti istifa edecekti. Lübnan iç tartışmalarında sorumluluk Hizbullah'a yükleniyordu. Cumhurbaşkanı ve başbakan dahil yönetimin istifası isteniyordu. Oysa Diab daha 21 Ocak'ta kabineyi kurmuştu. 
Kabak, ABD Dışişleri'nin Yakın Doğudan Sorumlu bakan yardımcısı Scheneker'in reform yapmasını, batının dikte ettiği kararları uygulamasını, Refik Hariri suikastına karışan isimlerin içinde olduğunu söylediği Hizbullah'a tavır alamsını suikast ile suçlananların yargıya teslime dilmesini istediği Hassan Diyab'ın başında patlatıldı.
Diyab istifa ederken Suriye-Hizbullah desteğiyle Cumhurbaşkanı koltuğunda olan Michel Aoun istifa etmedi. Cumhurbaşkanı Aoun tez elden yeni hükümeti kurması için Mustafa Edib'i görevlendirecekti. 
Çünkü Lübnan'ı "batmaktan" kurtarma, yardım, bağış örgütleme, IMF ve Dünya Bankası kredileri öneriyordu Macron, Donal Trump, Angela Merkel yönetimi. Macron kısa arayla iki kez Beyrut'a gidip talimatlar vererek, 15 Eylül'e kadar hükümetin kurulmasını istiyordu. 
David Scheneker, geçmiş yardımlarını örnek veriyor, yeni yardımlar için sopa gösteriyordu. ABD ve Macron'un Hizbullah'ın da yer aldığı hükümete karşı durmayacakları sinyalleri de vermişti, mezhepsel dağılım yerine teknokrat hükümet istiyorlardı. 

Mustafa Edib'in çıkmazı

IMF, Dünya Bankası paketi ve batının "kurtarma fonu"na, Fransa ve ABD mali yardımlarına bel bağlayan Aoun  o kadar ikna olmuştu ki "hükümet kurulamazsa Lübnan, cehenneme doğru gidebilir" gibi cümleler kuruyordu.
Mustafa Edib de teknokrat hükümet için bakan seçerken Şii cephesinde sekülerizm tarafında olan Emel Hareketi ile Tahran şeriatı noktasındaki Hizbullah ittifak halinde ekonomiyi yönetmek istiyordu. Emel-Hizbullah İttifakı, İran’a, Suriye’ye yaptırımlarla, Corona pandemisiyle, Rusya’nın Suriye iç savaşını zamana yaymasıyla iyice ağırlaşan ekonomik tabloda Maliye Bakanlığını talep ediyordu. Hizbullah, İsrail ile anlaşma sırasına giren Körfez ülkeleri blokunun kendilerine karşı hamlelerine hazırlık için de para musluğunu tutmak istiyordu.
Müstakbel Hareketi Lideri Saad Hariri'nin Maliye bakanının Şii olabileceğini ancak bağımsız isim olması önerisi de kaynadı. Ve Mustafa Edib hükümeti kuramayıp istifa etti. (26 Eylül 2020)
Middle East Eye, El Cezire, Al Arabiya gibi Arap penceresinden Ortadoğu'ya bakan basın kuruluşları Hizbullah-Emel ittifakına dikkat çekti. 
AKP-MHP hükümeti de Beyrut'a ziyaretler gerçekleşirken, Türkiye; Fransa ile Doğu Akdeniz krizi nedeniyle restleşip karşılıklı meydan okuyuşlara girince ittifakın basını, krizin düğümlendiği mezhepsel güç paylaşımının sorumlusunun Fransa mandası dönemi olduğu propagandası yaptı. Fransa’nın bu mezhepsel krizin sorumlusu olduğu işlendi. Peki gerçek öyle miydi, yoksa Osmanlıya mı dayanıyordu?

19. yy ve Lübnan Nizamnamesi

Tarih arkeolojisine başvurulduğunda köklerin Osmanlı’nın hakimiyeti dönemine gittiği görülür. İlginçtir bugün Lübnan’a gölge olanlar, Lübnan’ın iliklerini kurtumak isteyen güçlerle 1800’lü yıllardaki güçler aynı: Osmanlı, İngiltere, Fransa, Rusya, Prusya (Almanya). 2000’li yıllarda ekonomik ve siyasi kriz yaşayan Lübnan’ı araçsallaştıran güçler de aynı: Türkiye, Fransa, İngiltere, Rusya, Almanya.
Mezhepsel yönetimin damarlarına gelince….
1800'lü yıllarda etnik ve mezhepsel çekişmeler artınca, taraflar birbirini imha edince, isyanlar patlak verince dönemin baş aktörleri çareyi 9 Haziran 1861’de Lübnan Nizamnamesi imzalamakta bulur. 
Lübnan Dağı nüfus olarak Maruni ve Dürzi nüfus ağırlıklıdır. Şii nüfus ağırlığı Güney Lübnan'dadır. Sünni nüfus Lübnan'ın kuzeyinde ve doğuda Suriye sınırındadır. Beyrut'un güneyinde de Dürzi nüfus yoğunluğu vardır.
Lübnan Nizamnamesi'ne göre Cebel-i Lübnan'da (Dağlık Lübnan. Arap coğrafyasında başı karlı tek dağlık alandır, bunaltıcı sıcaklarda nefeslenme yeridir) özerk bir yapı mayalanır. 
Nizamname'ye göre Osmanlı Hristiyan bir yönetim ve Hristiyan bir idareci (Sancak mülkü amiri Mutasarrıf ayarında) seçecekti. Bu tek başına yönetemeyecekti tabi, meclis gibi bir Divan oluşturulacaktı. Cebel-i Lübnan Divanı'nda Marunilere 2 sandalye, Dürzilere 2 sandalye, Ortodoks Rumlara 2 sandalye, Katolik Rumlara 2 sandalye, Müslümanlara 2 sandalye verilecekti. Zamanla bu kök saldı. Ve 1. Dünya Savaşı’na gelinecekti.

Kudüs ve General Allenby ve General Gouraud 

İngiliz General Edmund Henry Allenby, Ekim 1917 Ekim'de Birüssebi ve Gazze'yi, Aralık 1917'de Kudüs'ü, Filistin'i ele geçirir. General Allenby, Kudüs Fatihi diye anılır. Osmanlı Yıldırım Ordularını mağlup edip Ekim 1918'de Şam, Humus, Halep'i ele geçirir. Sonrası İngiliz ve Fransız paylaşımı yapılınca Lübnan, Suriye, Filistin Fransa mandasına bırakılır. 
Artık Çanakkale Savaşı'nda da bulunmuş Fransız General Henri Gouraud dönemi başlıyor. Fransa Ortadoğu Temsilcisi olarak General Henri Gouraud'u atıyor, 1919-1923 Lübnan'ı da kapsayan Suriye Komiseri rütbesi veriyor. O da Suriye-Lübnan'da Fransız Mandası inşa ediyor. 1921’de Gouraud çok sayıda şehir sınırı belirleyip Büyük Lübnan’ı (Grand Lebanon) şekillendirip, Maruni, Sünni, Şii nüfus bölgeleri arasında bir denge oluşturmaya çalışır.
Fransa mandası döneminde mezhepsel ve etnik ayrıştırma pekişir tabii ki, Beyrut'a sirayet eder. Mayıs 1926'da Fransa bir Anayasa yazarak yönetimde etnik-mezhepsel dağılımı Anayasaya koyar. Bu silsile 2020 krizine kadar gelir. Yani cumhurbaşkanlığı kökleri Fenikelilere dayandırılan Marunilerde (Hristiyan), başbakanlık Sünnilerde, Meclis Başkanlığı Şiilerde idi. Bu yapılar bakanlıkları da fiilen paylaşacaktı.  
Eskiye projektör tutmayı sürdürürsek 1932 Lübnan nüfus sayımı yapılır. 1932'de cumhurbaşkanı seçme denemesinde Sünni Şeyh Muhammed El-Cisr aday olunca Fransız Manda Komiserliği, işkillenir ve meclisi feseder. 
2. Dünya Savaşı farklı bir yola vesile olur. Nazi ordularının Haziran 1940'ta işgal ettiği ve Hitler'in Eyfel Kulesi'nin önünde poz vermesi sonrası Fransa kendi işgaliyle uğraşırken Lübnan’da Eylül 1943'te Bişare Huri cumhurbaşkanı seçilir. Başbakan da Riyad Sulh olarak atanır.
Lübnan’da artık bağımsızlık harmanı dönmektedir. Bağımsızlık sesleri yükselmektedir. Lakin Fransa kayyum yöntemine başvurup Huri ve Sulh'u tutuklar ve Bekaa Vadisi’nde Raşayya Kalesi zındanına koyar. 
Tabi bu ayaklanma ile neticelenir, Fransız güçlerinin de dalgayı kırma takati artık kalmamıştır. Çünkü Fransa anakarası Nazilere hizmet eden Vichy hükümetinden Philippe Petain ve Pierre Laval'a karşı direniş grupları milis savaşı yürütülüyordu. Fransa 22 Kasım 1943’de tutukluların bırakmak ve Lübnan bağımsızlığını kabul etmek zorunda kalacaktır. 1943'te mutabakata varılan Lübnan Ulusal Paktı çerçevesinde siyasi görevlerin mezhepler arasında nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılmasının altı çizilmiştir. Son Fransız askeri de 31 Aralık 1946'da Lübnan'dan çıkarken, herkes başbaşa kalıyordu.

Asimetrik iç savaştan Taif'e

1970'lerde İsrail ordusunun kent işgalleri, FKÖ ile çatışmalar sırasında Filistinlilerin Lübnan'a göçü artınca siyasi, ekonomik ve mezhepsel gerilim Lübnan'da yükselir. İspanya İç savaşındaki Francocu Falanjistlerden (Tabur) adını alan Falanjist (Kata’eb al-Lubnaniyya) grupları Beyrut'taki Aziz Maruni Kilisesi önünde 13 Nisan 1975'te Filistinli mültecileri Tel ez-Zater Kampı'na götürmekte olan otobüse saldırınca ve 27 kişi hayatını kaybedince Lübnan'ın Gayya Kuyusu iç savaş kapısı açılacaktı.  
1976'da Maruni Cumhurbaşkanı Süleyman Frenciye'nin, Suriye müdahalesi istemesi ve Suriye ile İran'ın dahil olmasıyla, ABD, Fransa, İsrail'in dahil olmasıyla iç savaşta bazen Maruniler birbiriyle, bazen Emel ve Hizbullah birbiriyle, bazen daha karmaşık ittifaklar birbirleriyle savaşacaktı. ,
Çok-kadın demeden bombalı saldırılarda katliamlar yapılacaktı. Mısır gibi İsrail ile ilişkiler geliştirme yanlısı Ketaib Partisi Lideri Beşir Cemayel cumhurbaşkanı seçilip yemin törenine hazırlanırken 14 Eylül 1982'de suikast ile öldürülünce İsrail de işgali Sabra ve Şatilla katliamı ile yayacaktı. 1986’da Genelkurmay Başkanı olan Tuğgeneral Michel Aoun (Mişel Avn)  1988'e gelindiğinde Cumhurbaşkanı Emin Cemayel tarafından askeri hükümetin başbakanı olarak atanıyordu. Lübnan Kuvevtleri'ne (Samir Caca liderliğinde) karşı savaşan Aoun, Suriye ordusuna da savaş açıyordu. 
Feyruz'ın insanı en derin atomlarına kadar sarsan, içe işleyen "Li Beirut" ağıdına konu olan Beyrut ve diğer kentler harabeye dönmüştür artık. 
Asimetrik iç savaşı, hibrid çatışmaları bitirmek için Suudi Arabistan'ın Kızıldeniz'e yakın Mekke'nin güneyindeki Taif'te görüşmeler alınıyordu. Dinsel ve mezhepsel temele dayanmamayı da içeren 1989 Taif Anlaşması imzalanacaktı. Ancak taraflar birbirini ihlallerle, ateşkesi bozmakla suçluyordu ve çatışmalar yeniden alevlenir. Emel Hareketi’nden daha İslami vurgularla kopanlar 1985’te Hizbullah’ı kurar ve İran milisleri ve İran silahlarıyla Hizbullah en güçlü grup olacaktır zamanla. 

Michel Aoun'un inanılmaz dönüşleri

Cumhurbaşkanı Emin Cemayel'in 22 Eylül 1988'de başbakan olarak atadığı Michel Aoun keskin dönüşlerle dikkat çekecekti. 
Suriye güçleri ilerleri ve Suriye ordusu operasyonel olunca Aoun güçleri başkanlık bölgesinde kuşatıldı ve Aoun Fransız elçiliğine sığınır, 13 Ekim 1990'da başbakanlığı bitmiş olur ve gizlice Fransa'ya kaçırılır. 
16 yıllık iç savaşına ardından Aoun yıllarca Fransa'da kaldıktan sonra döndü ve daha önce savaştığı Suriye'nin kanadına geçti. 
Özgür Yurtsever Hareketi Lideri Aoun Suriye-İran'ın silahlandırdığı Hizbullah ile ittifak yaparak 31 Ekim 2016'da Cumhurbaşkanı seçildi. Özgür Yurtsever Hareketi'nin başına da damadı Cibran Basil'i geçirdi, Dışişleri Bakanı koltuğu verdi.
Taif Anlaşması sonucu uzlaşmayla FKÖ Lübnan'dan çıkarılacaktı. Ancak Lübnan'ın kuzey Suriye ordusu Lübnan'ın güneyi İsrail ordusu işgali altında kalmaya devam edecekti. İsrail Güney Lübnan'ı terk etmemişti, 2000 yılında çekilecekti. Suriye de Refik Hariri suikasti sonrası oluşan öfke dalgasına dayanamayarak Mart 2005'te Lübnan'dan çekilecekti. Hizbullah güçleri silahsızlandırılmadı ve sükunetin sağlandığı 1991'den beri Hizbullah ordu, ekonomi, parlamento denklemlerinde kilit rol oynamakta. İsrail Lübnan'ı işgal ettiği 2006 Savaşı'nda Hizbullah hem kendisi çok kayıp verdi hem İsrail ordusuna ciddi kayıp verdirdi. Hizbullah Suriye iç savaşına milis gönderdi, savaş tecrübesi arttı. IŞİD ve El Nusra'nın (Fetih el Şam) Suriye iç savaşını Kalamun sınırındaki Arsal, Baalbek, Bekaa'dan Lübnan'a taşırma hamlesine Hizbullah karşı koydu. Hizbullah, Lübnan Ordusu ile birlikte IŞİD ve El Nusra'yı geriletti, Türkiye ve Rusya'nın uzlaşmasıyla  31 Temmuz 2017 ateşkesi yapıldı ve IŞİD, El Nusra milisleri otobüslerle İdlib gibi yerlere taşındı. Taif Anlaşması'nın mezheplere dayalı olmayan yönetim hedefi de gerçekleşmedi. 

8 Mart İttifakı ve 14 Mart Bloku

Gelinen aşamada ülkede Refik Hariri suikasti (14 Şubat 2005) sonrası şekillenen iki eksen sözkonusu. 8 Mart Bloku'nda İran ile Suriye'nin şemsiyesi altınadaki Emel, Hizbullah, Maruni Özgür Yurtsever Hareketi, Dürzi Demokrat Parti, Alevi Demokratik Arap Partisi, Sünni Zafer Hareketi, Ermeni Devrimci Federasyon, vb vardı. 14 Mart Bloku'nda ise Suudi Arabistan şemsiyesi altındaki Müstakbel Hareketi, Hristiyan Lübnan Kuvvetleri Partisi, Hristiyan Ketaib Partisi ve Dürzi İlerlemeci Sosyalist Partisi vb yer alıyordu. Suikast sonrası 128 sandalyeli parlamento için ilk seçimi Haziran 2005'te 14 Mart İttifakı kazanmıştı, Mayıs 2018'deki son seçimde Emel-Hizbullah şemsiyeli 8 Mart Bloku kazandı. Yüzde 49 katılım, halkların siyasete güvenini ne ölçüde yitirdiğini de gösteriyordu. İki blokun taşıyıcı sütunları küresel ve bölgesel güçlerin dizaynına çanak tutuyor.

Siyasi krizden çıkış anahtarı

İstanbul Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler displini kapsamında sayısız ülke etüt etmiş olarak benim öngördüğüm çıkış için kilitleri çözecek anahtarlar şurada: Lübnan dış aktörleri ülke siyasetine karıştırmayacak bir konsensus sağlamalı ve kararlı duruş sergilemeli. Lübnan özerk bölgeler oluşturularak federasyon şeklinde örgütlenebilir. Özyönetimler şekillenip federasyon şeklinde re-organize olursa mezhepsel-etnik kriz aşılabilir. Maruni (Hristiyan), Şii, Sünni, Dürzi, Rum her federe bölgenin kendi bayrağı, marşı, meclisi, askeri gücü olacak şekilde uzlaşma sağlanabilmeli. Merkezi yönetim sınırları koruyabilir, dışişlerini genel ekonomik harcamaları finanse edebilir, hakem rolü üstlenebilir.

* Gazeteci, Uluslararası İlişkiler Uzmanı

Öne Çıkanlar