Meral Akşener 'eve' geri dönerse seçmenleri de döner mi?
Kemal BOZKURT
Muhalefete ve elbette ağırlıklı olarak CHP’ye yine muhalifler tarafından çok sık pasiflik eleştirisi yapılsa da, aynı zamanda iktidara da garip bir şeyler oluyor… CHP sessiz sakin kaldıkça iktidarın ona yönelik hamleleri artıyor. Pasifse niye hamle yapılsın? Belli ki iktidar muhalefet seçmeni gibi görmüyor CHP’yi. CHP’de bizim bilmediğimiz bir aktiflik (mi?) var. Fakat hamleler arttıkça da CHP daha da garip biçimde sarsılmaz olmaya devam ediyor. Durduğu yerde durup sarsmak nadir olan bir şey olsa da oluyor işte. Nasıl olduğunu konuşuruz elbette ama oluyor olması onu eleştirenleri de garip bir şekilde ‘sarsıyor’.
Geçen hafta önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından örtülü resmi olarak Cumhur İttifakına çağrılmasını başka nasıl izah edebiliriz? Bu durum İYİ Parti’den çok CHP’ye yönelik bir hamle olduğunu herkes anlayabilir ama sonuçta çağrı İYİ Parti’ye yapıldığı için somut olarak onun üzerinden de konuşmak gerek. Nihayetinde İYİ Parti vardır ve o olmasaydı bu çağrı da olmazdı. Akşener’in adını bile anmaktan kaçınanların, ikinci aşamada ‘FETÖ’ ithamlarıyla, Akşener’in evine kadar giderek slogan atmalarla adı anılmaya başladıktan kısa bir süre sonra üçüncü aşamaya geçildi ve ‘Geri dönsene!’ diye ‘eve’ çağrıldı. Ayrıldığınız eve geri çağırmalar genelde, eğer prestijli ve güçlü ayrıldıysanız bunu ortadan kaldırmak üzere yapılır diye düşünen birisiyim. Yoksa insan attığını niye çağırsın? Tekrar birleşmelerde taraflardan birinin özeleştiri yapması işin doğası gereği. Özeleştiri şu ana kadar yapılmadığa göre olan nedir? O kadar şeyi yaşanmamış gibi yaşayalım denebilir mi bir özür olmadan? Yine geçen hafta MHP eski Milletvekili Cemal Enginyurt partisinden atıldıktan kısa bir süre sonra özeleştiri yapıyor, ‘Ben İYİ Parti’ye bu kötülükleri neden yaptım!’ diye kamusal alanda açıkça ifade ediyorken hem de. Kolay mı bir insana bunu dedirtecek kadar etkili olmak? İyi Parti’ye oy akışı olduğunu biliyor, onun yüzde 12’lere MHP’nin ise yüzde 7Lere kadar gerilediğini de biliyoruz ama yine de bu yazınız konusu bu değil.
Geri dönme gerçekleşirse bu sefer muhalefet açısından bir sorun ortaya çıkıyor. İzin verin anlatmaya çalışayım; sadece yeni parti kuranlar değil yeni iş yeri kuranlar da iyi bilir, evinden ayrılarak yen bir yaşam kurmaya çalışanlar yeni bir şeye başlamanın hem de bu dava partisi olarak bilinen, kabul edilenden kopuş ise gerçekten de normalden çok daha zor olduğunu iyi bilir. Ülkemizin, evinde var olamayan gençler, evdeki iktidar tarafından yok sayılanlar ülkesi olduğunu biliyorsak bu hiç de az bir rakam değil. Davadan kopmadığınızı anlatmak, göstermek için davanın merkezi olarak kabul edilen partiden, kurumdan çok daha fazla çalışmak, daha sıkı durmak ve hatta onun başından geçen belalar kadar başınızdan belalar geçirmek, o esnalarda da çok sıkı durmak zorundasınız. Dava bir yandan da ‘romantik’ bir meseledir de ona inananlar açısından. İnsanları somut mücadele kadar soyut ve bazen hamasi gözüken romantizme ikna etmek zorundalığınız belki daha da büyük bir sorun. Bu açıdan bakıldığında ideolojisinden, siyasetinden bağımsız olarak bu tür kopuşlar hem de büyük kalabalıkları beraber kopararak ayrılmak çok zorlu yollardan geçmektir. Bu haliyle mesela iktidar olandan ayrılmak ile zaten zayıf olandan ayrılmayı aynı yere koymanın da aynı görülemeyeceğini söylemek isterim. Güçlü olandan ayrılmak, eğer yolunuza devam edecekseniz güçten feragat etmeyi, daha zorlu bir yola girmeyi zayıf olandan ayrılmak ise, yolu bırakmayı içerebileceği gibi ne için ayrıldığınıza göre durumunuz kritik hale gelir. Mesela DSP’nin yerel seçimlerde muhalefetten koparak iktidar lehine ayrılmasını hatırlıyoruz ama DSP’nin adını bir daha duyduk mu onu destekleyen iktidar medyasından? Neyse, işler burada karışıyor gözüküyor ben de daha fazla karıştırmayayım.
Sonuç olarak İyi Parti seçmeni açısından bu kopuş (siyasette pek ele alınmak istenmese de) kendileri açısından romantik, dava yürüyüşü olmasaydı bu başarıya ulaşabilirler miydi? Milliyetçi seçmenlerin Devlet Bahçeli’ye yaptıkları en büyük eleştirilerin bu minvalde olduğunu, AKP ile güç için birleştiği vs. gibi söylemleri herkes duydu. CHP’nin ciddi bir desteği gelmese bu başarı olmazdı ama yine de arkada olan bu gerçeği gözardı etmeme neden olmaz. O olmasa bu kopuş da olmazdı çünkü. Merkezden, güçten koparak bunu başarmak pek sık olan bir şey değil. Elbette bunun kök salıp salamayacağı zamanla, tavırla anlaşılacak. Ancak ilk kalkışı itibariyle açıkça romantik, ilkesel bir çıkış kendileri açısından diye düşünüyorum. Şimdi Akşener bu çağrıya kulak verirse bu geri dönüş; seçmenleri açısından ilkesel olarak ele alınır mı yoksa güçle kendi ikbali için uzlaşma mı olarak değerlendirilir bilemiyorum. Bunu İyi Parti’nin kendi seçmeni bilir. Ancak aynı nedenlerle Devlet Bahçeli'yi terk edenler Akşener'i niye terk etmesin diye sorarlar herhalde? İyi Parti seçmenlerinin çoğunun şehirli olduğu söylenen şehir ve romantizm ilişkisini de böylece görmüş olacağız milliyetçiler açısından. Ancak tutkunun yorucu olduğu kadar pek de kolay vazgeçilebilecek bir şey olmadığını, tam da bu sayede insanları etkilediğini iyi biliyor olmalı Meral Akşener. Yani onu var eden şeyden neden vazgeçsin insanlar? Bu durum HDP seçmenini de açıklıyor. Onca zorluklardan sonra başarılı olup meclise girdikten sonra neden baskı altında HDP’den vazgeçsin insanlar? İronik olarak her iki partide şu anda yüzde 12’ler civarında. Her iki seçmen grubu da bilmiyor muydu yola çıkarken nasıl bir ithamla, baskıyla karşı karşıya kalacağını? Buna rağmen kendileri açısından kazanmanın, yani romantik bir duruşun gururunu yaşamayacaklar mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meral Akşener’i Cumhur İttifakına çağırırken HDP’den bahsedip, onlarla ne işiniz var göndermesi onun da bu durumu böyle gördüğünü anlatıyor bana. Haklısınız her iki partiyi kıyaslamak doğru olmaz. Zaten yaptığım da kıyaslama değil, kendi ideolojileri açısından seçmenlerinin birbirlerinin tersinden hislerinin benzer olabileceğini söyleme çalışıyorum. Farklı ideolojilerde olsa var da bu benzerlik korkutucu iktidar açısından çünkü her an birbirlerini anlayabilirler! Ki her Marksist bilir ki somut durumlar, soyut olanı belirler. Ülkenin ihtiyacının farklı fikirlerde olsa da birbirini anlamak, duymak olduğunu düşünen ve eşit olarak bir arada yaşamanın yeterli olcağını düşünen insanlar çoğalırsa ne olur?
Ve işin ilginç bir diğer yanı ise İyi Parti ile karşılıklı olarak birbirlerini en iyi anlayacak olanlar Deva ve Gelecek Partisi güçten kopuşları itibariyle. Burada ideolojik olarak farklı olmanız değil bir güçten kopuş olarak benzer durumların, benzer duygular yarttığını, ısrarla söylemek isterim. Farklı taraflarda olsanız da birbirinizin hislerini, duygularını bilirsiniz demek istiyorum. Ve bu hafife alıncak bir şey de değildir. E tabi birbirini anlayanlar birbiriyle muhakkak dayanışır, ortaklaşır diye otomatik bir toplumsal kural yok. Yurt dışında solcu partilere oy veren Türkiyeli seçmenlerin ülkeye dönünce sağa oy vermeleri tam olarak bunun ispatı mesela. Yani yurt dışındaki sola oy veren seçmenler azınlık olanın, muhalif olanın, yabancı olanın ne düşündüğünü, tavrını kaygısını gayet iyi biliyorlar aslında. Onlar Türkiye’de (yurt dışındaki kendileriyle dahi) empati yapmıyor ve şöyle demiş oluyorlar bu bilinçleriyle: Avrupa’da ezilmek istemiyorum ama Türkiye’de ezmek istiyorum.
HDP artık açık ittifaklar istese de bu olur mu bilemem. Birbirine benzemek, aynı zorlukları yaşamak bazen sizi bilinçle, tutarlılıkla kurduğunuz ilişkiye göre benzerlerinizden uzaklaştırabilir de… Merkez sağ ve merkez soldan koparak üçüncü yol diye senelerdir mücadele eden HDP’yi de bu açıdan anladıklarını da düşünebiliriz, HDP’nin de onları anladığını… Ama dedim ya anlamak, bilmek başka yapmak başka…. Hafife alınan bu romantiklik meselesine AKP ile kapatmalı diye düşünüyorum. Her ne kadar Abdurrahman Dilipak "Benimle AKP’nin kuruluş dönemi yargılanıyor" dese de kadınlara ve İstanbul Sözleşmesi'ne karşı ağır sözler söylese de ilk kuruluş yıllarında yazmak için çok fazla vakit harcadığım kafelerde çok sık AKP’li kadınların AKP’li erkekleri etraflarına toplayıp, Foucault, Gramschi anlattıklarına defalarca şahit oldum. İktidar eleştirileri, devlet nedir vatandaş nedir diye ince ince konuştuklarını çok duydum. O konuşmalardan 20 yıl sonra Hatay Barosu Başkanı’nın polis amiri tarafından ‘Ben devletim!’ diye gözaltına alınması gibi örnekleri o dönemlerdeki versiyonlarını ne çok konuşuyorlardı Kemalizm eleştirisi yapıyorken. Sonra romantizm bitti ve bundan 20 sene sonra böyle tartışmalar duymadığım gibi İstanbul sözleşmesinden vazgeçilmesi tartışmalarını da yaşadık. Burada farklı ideolojilerde olmanız birbirinizi anlamanızı engellemez demek istiyorum esas olarak. Birbirlerinin ne hissettiğini, duygularını bilirler yani insanlar. O dönem Kemalizm eleştirisi yapan ilk dönem AKP’si şimdi ne yaptığını gayet iyi biliyor demek istiyorum. Bu da bir kriter değil diyorsanız ben öyle düşünen biri değilim. Yani insalar bilerek birbirlerinden uzak dururlar demek istiyorum.
AKP’nin en sevdiği, bir karşıtlık yaratıp ona göre arkasını tahkim etmek. CHP uzun zamandır bu zorlamaya cevap vermiyor, karşıt olarak politika yapmıyor. Bunun itaat değil de kendisi açısından iktidarı geri alma politikası olarak görüyor. Son kongresinin adını tesadüf olmadığını düşünmeli, yerel seçim öncesi Buket Aydın gibi dalga geçme hatasına düşmemeli. İşin bir diğer garip yanı ise sanki Batı’yı da CHP 'yönetiyor!’ Ayasofya üzerinden onlar da tıpkı CHP gibi durumu anlamışcasına bir karşıtlık, tartışma yaratmadı. Hiç beklenmedik bir yerden, Hindistan’dan geldi karşı karar. 500 yıllık Babür Camii yıkılıp, yakılmasının 20 yıl sonrasında Budist Tapınağı olarak inşa edilmeye başlamış. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019’daki konuşmasında "Ayasofya’yı camiye çevirme tuzağına düşmeyeceğim" diyerek dikkat çekmişti hatırlarsınız. Yani Erdoğan da karşı tarafının ne hissettiğini gayet iyi bilenlerden. Ama dedim ya, bilmek başka, anlamak, yapmak başka…
Fakat Akşener ‘eve’ dönerse, düne kadar ona hangi sebeple oy ve destek verenler hayal kırıklığına uğrar mı, peşinden gelirler mi o ayrı konu. Peşinden yine gelecek olsalar MHP’den niye ayrıldık derler mi? Şimdi daha güçlü eve dönüyoruz mu derler yoksa?
Neyse konumuz CHP ve ona dönerek bitirmeliyim yazıyı. Gariplikler silsilesi devam ediyor. İktidar muhalefeti bölmek isterken kendi üçe bölündü, Gelecek ve Deva olarak. Şimdi de 4’e bölünür mü? Neden olmasın? Muhalefetse tam tersine daha da sıkılaşır mı? Neden olmasın?
Bazen pasif bazen de aktif olarak aynı şeyi yapıyor olabilirsiniz. Aktiflik yahut pasiflik değil de esas olarak ne yapmak istediğiniz mesele değil mi? Ama sanırım en önemli olan birbirimizi anlamasak da duymak. Duyduktan sonra üzerine düşünebiliriz çünkü…