Ölümcül durgunluk, kahreden suskunluk!

Ölümcül durgunluk, kahreden suskunluk!
'Düşünme hakkınızı hep kullanmalısınız, çünkü yanlış düşünmek bile hiç düşünmemekten daha iyidir.'

Cemal ÇAĞLI*


Lenin (1870-1924) ünlü makalesi olan "Ne yapmalı"yı  yazalı 119 yıl,  Nikolay Gavriloviç Çernişevski (1828-1889) "Nasıl Yapmalı" makalesini yazalı 157 yıl geçmişken, bizler ise bugün bu soruları sormaktan korkuyoruz!

Sosyalizm mücadelesi yıllarımızda  ilk okuduklarımızın arasındadır bu makaleler ve aradan yaklaşık 45 yıl geçmesine rağmen hâlâ "ne yapmalı, nasıl yapmalı" sorularını sorup duruyoruz. Yani gide gide bir arpa boyu yol gitmişiz!

Bu soruların sorulması kapitalist sistemin büyük yapısal krizlerinin yarattığı durgunluk yıllarına denk gelmekte ve arkasından devrimler çağı başlamaktadır. Nikolay Çernişevski zamansız öldüğü için sosyalizmi göremedi; ama Lenin hem devrimin öncülüğünü yaptı hem de sosyalizmi yaşadı, yaşamakla da yetinmedi, dünya devrimcilerine umut ışığı oldu ve insanlık ilk defa onların döneminde 1917 Ekim Devrimi ile sosyalizmin toplumsal bir sisteme dönebileceğini gördü.

Sonra 1933’lerde  doruğa ulaşan kapitalist -emperyalist sistem, insanlığın karşısına ikinci  büyük yapısal  kriziyle yine dikildi ve bir çok ülkede uygulanan faşist rejimler ile  milyonlarca insanın ölümüne neden oldu ve diyalektik olarak  bu çöküşün arkasından yine devrimler dönemi başladı. Bir çok ülkede gerçekleşen devrimlerle sosyalizmin insanlık için  büyük bir umut olduğu ikinci defa kanıtlandı.

Bundan önceki bütün krizleri kendi lehine çeviren emperyalist-kapitalist sistem neoliberal uygulamaların sonucu olarak sistemin ölüm fermanı anlamına gelen ölümcül durgunluk ve sistemi çökertecek küresel krizle hem kendisi nefes alamaz oldu hem de tüm dünyayı nefessiz bıraktı.

Sistemin ölümcül durgunluğu ezilenler açısından yeniden doğuş anlamına geliyor; çünkü eski ölünce yenisi doğar ve eskisi ölmek üzere  ama yenisi henüz doğmadı.

Ekonomik Küresel kriz, Koronavirüsle birlikte, daha çok üretim, daha çok kâr  daha çok talan ve daha fazla ekolojik yıkım  anlamına gelen neoliberal kapitalist düzenin kağıttan kaplan olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Yoğun bakıma alınan  sistem nefes alamayıp hırlayıp dururken, ezilenlerin kahredici suskunluğu tam bir çelişki oluşturuyor. Oysaki kapitalizm ölürken "Yaşasın Sosyalizm" demenin tam da zamanıyken, korkuya kapılıp  teslim bayrağını çekmenin anlamı ne?

"Ne Yapmalı?", "Nasıl Yapmalı?" soruları çoktan soruldu, artık güçlü adımlar atmanın, tek bir vücut olup "Sosyalizm öldü" diyenlerin yüzüne bir tokat gibi sosyalizme giden kapıları açmanın, küresel saldırıya karşı küresel karşı koyuşu örgütlemenin zamanı değil midir?

Neoliberal kapitalist sistem miladını durmanın yol açtığı korkuyla, gerçekleri gizlemenin her türlü ahlaksız, hukuksuz adımlarını atarken, demokratik  hak arama mücadelesini baskı ve şiddetle durdurmaya çalışırken devrimcilerin, sosyalistlerin, sosyal demokratların, bu yamyam sistemin işsiz bıraktığı, yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkum ettiği emekçilerin  "Devrimler dönemi bitmiştir" diyenlerin karşısına çıkıp "Hayır! Devrimler yeni başlıyor" demenin tam da zamanı değil mi dostlar?

Ne yapmalı sorusuna somut önerilerle yanıt vermek isterim.

Hayatta her zaman üçüncü bir yol vardır. Matematik mantıkta buna "üç hal kuralı" deniyor. Uyarlayalım bu kuralı bugünkü siyasal ortama.

  1. Bilindiği üzere toplum genel olarak "Cumhur İttifakı" ve "Millet İttifakı" şeklinde ikiye ayrılmış durumda. Bu iki ittifak da sistem içi partiler tarafından oluşturulmuş ve iktidarın yarattığı suni gündemlerin peşine takılmış durumda. İşte tam da burada; "mahkum değiliz bu ittifaklara" deyip "Devrimci İttifak" ya da "Demokrasi İttifak"ı adı altında kalıcı  bir ittifakla hak, hukuk, yasa, anayasa  tanımayan sistemin karşısına çıkmanın somut adımları atılmalı.
  2. Sahada gerçek muhalefeti temsil eden ve büyük saldırılarla karşı karşıya bırakılan HDP’ye daha fazla sahip çıkılmalı.
  3.  Siyasi iktidarın sürekli hazırladığı suni gündemlerin peşine takılmak yerine toplumun iş-ekmek-özgürlük taleplerini  siyasal gündemin merkezine koyarak siyaseti toplumsallaştırmak ve bu sayede  yaratılmak istenen provokasyonlara gelmemek.

(370-415) yılları arasında yaşamış ünlü  matematikçi ve astronom Haypatia şöyle söyle demiş:

"Düşünme hakkınızı hep kullanmalısınız, çünkü yanlış düşünmek bile hiç düşünmemekten daha iyidir."

İşte ben de bu hakkımı kullanarak, siyasetçi olmamama rağmen, problemlerin çözümüne yoğunlaşmış bir matematikçi olarak tüm insanlığı ve gezegenimizin geleceğini ilgilendiren bir konuda düşüncelerimi ve somut önerilerimi sizlerle paylaştım.

En içten saygılarımla. 

*Eğitimci

Öne Çıkanlar