Ortadoğu’da kaos aralığı
Abdullah BOZKOYUN
İnsanlık tarihinde kaos aralığı denilen, tarihin yoğun yaşandığı mücadele dönemleri vardır. Bu mücadele dönemlerinde ortaya çıkan başarı ya da yenilgilere bağlı olarak, insanlığın yaşamında yüzyıllarca kalıcılığını koruyan sınırlar çizilir. Bu sınırlar, insanlığın yaşamında asırlar boyu kader ve alın yazısı gibi ekonomide, siyasette sosyal yaşamda sanatta ve bilimde belirleyici olur. Yaşamın en ufak alanlarına kadar nüfus eden bu sınırların dışına çıkmak isteyen halklar, sosyal sınıflar ve siyasal örgütler uyarılarla, yaptırımlarla, tecritlerle zindanlarla, idamla, suikast ile cezalandırılırlar.
Şu anda içinde yaşadığımız süreç, yine tarihin yoğun yaşandığı bir dönemdir bu yoğun dönem de yaşanacak mücadelenin sonucuna bağlı olarak insanlığın kaderi belirlenecektir.
Mücadelede üç temel güç arasında gerçekleşmektedir:
Bir taraf, Birinci Dünya savaşındaki statükoyu devam ettirmek istemektedir. Bu tarafın iradesinin belirleyici olamayacağı hem teorik hem pratik gelişmelerden ortaya çıkmaktadır.
Diğer bir taraf emperyalist güçlerdir. Büyük Ortadoğu projesi ile Ortadoğu’ya müdahale etmektedirler. Bu müdahalelerinde kısmi başarıları varsa da, halkların rızasını esas alamadıklarından sonuca giden bir başarı elde edememişlerdir.
Öte tarafta ise, halkların iradesine uygun hareket eden, halkların özgürlük eğilimidir. Yani Kürt özgürlük mücadelesidir.
Tarihsel olarak belirleyici önemdeki bu yoğun süreç bu güçlerin mücadelesinin sonucuna bağlı olarak şekillenecektir.
Osmanlı döneminde feodal çağ ve buna dayalı siyasal örgütlemeler yaşanırken, Kürt halkının önder güçleri işbirlikçi-aşiretçi zihniyet ve örgütlenme içinde yaşıyorlardı. Bundan dolayı daha organize bir örgütlenme ve siyaset tarzına karşı başarılı olamamışlardır.
Birinci Dünya savaşı sırasında burjuva aydınlanma yaşanırken, Kürt halkı öncülük düzeyinde feodal düzeyi aşamamıştır. Bu dönemde bu önderlik düzeyi ile Kürt halkı adına yine irade olup başarı sergilememiş, işbirlikçi düzey aşılamamıştır. içerisinde bulunduğumuz dönem ise kırk yıllık bir mücadele mirasına ve aydınlanma bilincine sahiptir. Bu durum diğer halklar açısından bakıldığında Kürt halkı için çok büyük bir talih ve imkandır.
Emperyalist güçler Birinci Dünya savaşıyla oluşan sistemin yerine yeni bir sistem oluşturmaya çalışırken; eski statükonun zayıflayıp dağılması ve oluşturmak istedikleri siyaseti henüz oturtamadığı bir dönemde oluşan boşluğu dolduracak en önemli tehlike olarak Kürt özgürlük hareketini görmekte ve tehlikeyi ortadan kaldırmak için tehlike olarak gördükleri Kürt özgürlük mücadelesini bir biçimde tasvir ederek yerine ilkel milliyetçi işbirlikçi çizgi dayatmak istemektedirler.
Kürt özgürlük mücadelesi ve önderliği bir yandan bu saldırı ve tasfiye kuşatmalarına direnirken, öte yandan ise, özgürlük eğilimini ete kemiğe ulaştırmak için toplumun bedenleşmesi olan kurumlaşmaya gitmektedir. Rojava tüm saldırılara rağmen, bunun somut örneği olarak daha şimdiden tarih sahnesinde yerini almaya başlamıştır.
Rojava ve özgürlük eğiliminin olduğu her yerde, ekolojik ve özgürlükçü toplum paradigması beş bin yıllık hiyerarşik devlet sistemli yapılanmasına karşı, ezilen halklar adına, tarihteki en devrimci, ideolojik, felsefik, siyasal ve örgütsel sistem kurma arayış olmanın ötesine geçmiş durumdadır. Bunun görülmesi ve sahiplenilmesi, hayati önemdedir.
Bu paradigmanın özünü anlamak, pratikte yaşamsallaştırmak ‘zihniyet’ savaşımını da zorunlu kılar. Öcalan bir halkı savunmak adlı eserinde ‘‘… zihniyet savaşına girerken, tıpkı Hz. Musa gibi İbranı kabilesini yürütmek, Hz. Davut gibi Golyada’da savaşmak, Hz. İsa gibi havarilerini seferber etmek, Hz. Muhammed gibi Müminlerini işe koşturmak gerekir. Yine Sokrates heyecanıyla ‘kendini bil’, perikles coşkusuyla ‘demokrasiye değer ver’, Aristo‘nun bilimiyle ‘ İskender’e yol aç ‘ demesini bilmek gerekir. Ortadoğu’da zihniyet kazanmak demek; Rönesans heyecanıyla doğaya koşmak, insanı sevmek, bilime susamak; re formasyonla dinsel doğmaları delip geçmek, özdeki gerekli inancı elde etmek aydınlanmayla bilimi, felsefeyi ve sanatı halka taşımak, grup grup aydınlar hareketini özgürlük uğruna seferber etmek demektir.’’ Açıklamasını getiriyor.
Hegemon güçler ve bölgesel gericilik, halkların bir arada yaşam zeminini ortadan kaldırarak, birbirine kırdırarak, bölgeyi adeta bir kan deryasına çevirmek, on yıllarca, hatta yüzyıllarca sürecek halklar arası bir düşmanlık yaratmak istemektedirler..
Kendisine devrimci, demokrat, ilerici, aydın, sol sosyalist diyen kimi çevreler tüm bu kaosa rağmen ABD emperyalizminden medet umar hale gelmişlerdir. Aynı zamanda başta ilkel milliyetçi Kürtler olmak üzere, benzer çevreler beklentilerini açıkça dile getirmektedirler. Elbette taktiksel olarak halkların çıkarları için bazı görüşme ve diyaloglar olacaktır. Fakat bunu yaparken halklara emperyalizm sevgisi aşılamak, kurtarıcı olarak görmek, beklenti içinde olmak onlar olmadan mücadele edemez algısı yaratmak, halkları kendi öz dinamiklerinden, gücünden koparmaktır. Ortadoğu’da mücadele den başta Kürtler olmak üzere tüm halkların kazanımları ne statükocu güçlerin ne de emperyalist güçlerin hediyesidir. Ağır bedeller ödenerek yaratılan halkların ortak kazanımlarıdır.....