Saçları kazıtılan kadınlar
Josef H. KILÇIKSIZ
Halka açık yerlerde saçların tıraş edilmesi, aşk nedeniyle olsun ya da mesleklerini icra ederek hayata kalmak amacıyla olsun, Nazilerle ilişkileri olan kadınlara yöneltilen «yatay iş birliği» suçuna karşılık gelen bir cezaydı.
Kadının saçını kazıtmak, «yatay iş birliği» yanında, ihbar, casusluk ve çeşitli operasyonlara katılım şeklindeki klasik iş birliği nedeniyle de suçlu görülen kadınların cezalandırılmasına yönelik bir uygulamaydı.
Fransa'da 1944 ortası ile 1945 sonu arasında, doğru ya da yanlış gerekçelerle, Nazi işgalcileriyle iş birliği yapmakla suçlanan 20.000 ile 40.000 kadar kadının saçlarının kazıtılarak tıraş edildiği tahmin ediliyor.
Tıraş etme, resmi etkinlikleri hatırlatan gerçek bir sahnelemeye karşılık geliyordu. İş birliği nedeniyle tıraş edilen kadınlar her zaman fotoğraflanıyordu. Kadınların halka açık yerlerde aşağılanarak saçlarının kazıtılması, bu törenlerin teatral yönünü daha iyi kavramamızı sağlıyor.
Kadınların fotoğraflarının çekilip kamuya açık alanlarda teşhir edilmesi, hem belgesel hem de sembolik anlam açısından ikinci ağır bir cezaya karşılık geliyordu.
Kadının baştan çıkarıcı ve sözüm ona ahlaksız doğasının metonimisi anlamında saç, bir arınma işlemine karşılık gelecek şekilde tıraş edilir. İşgalin ıstırabını, utancını ve lekesini bir kefaretle silmeyi amaçlayan bir operasyon olarak tıraş etme, tarihsel kontekst içine konumlandırıldığında siyasi bir eylem olarak ön plana çıkıyor.
Halka açık yerde genellikle Fransız bayrağının altında gerçekleştirilen bu ceza, bir zamanlar Nazilere kaptırılmış kamusal alanın yeniden sahiplenilmesine yönelik bir göndermedir.
Tıraş etme eyleminin yalnızca erkekler tarafından uygulanıyor olması, vatanı işgalciden kurtaran «iyi ve kahraman» erkeğin, kadın bedeni üzerindeki sözde meşru tahakkümünün yeniden onaylanması ve muhafazakâr eril düzenin yeniden restorasyonu olarak da anlaşılabilir.
Saç kazıtma, önce Orta çağ arkaik, ardından görkemli modern cezalar geleneği içinde bir devamlılığa işaret ediyor.
Kadın bedeni, ilk günah anlatısından başlayıp, cadıların yakılmasına, zina eden kadının recim yoluyla öldürülmesine, oradan da kadın sünnetine kadar uzanan kadının cezalandırılması silsilesinde eril tanrılar için adeta bir ceza fetişine dönüştürüldü.
Tıraş etme, arkaik olandan moderne doğru evrilen cezalandırma geleneğinde daha sofistike bir uygulamadır.
Bu uygulamayla hedeflenen şey, kadın bedeninin sembolik olarak inkârı ve defeminize edilmesidir.
Bunları niye anlatıyorum?
Hıristiyan bir Sırp ile evlenmek istediği için akrabaları tarafından saçı kazıtılan Müslüman, genç bir Bosnalı kızın, anne ve babası dahil, beş aile üyesi dün Saraybosna'ya sınır dışı edildi.
17 yaşındaki genç kız, çocuklara yönelik sosyal yardımlardan destek alıp reşit olduğunda oturma izni alacak.
Besançon'da yaşayan genç bir Hıristiyan Sırp'a âşık olduğu için genç kadın 17 Ağustos'ta babası, annesi, amcası ve teyzesinin şiddetine maruz kalmıştı. Sonra saçları kökünden tıraş edilen genç kız, bu haliyle sokağa çıkmağa mecbur edildi.
Polis sorgusunda olayı anlatan genç kız, önce odasına zorla götürüldüğünü, sonra ebeveynleri, amcası ve teyzesi tarafından yumruklanıp tekmelendiğini belirtti.
Ardından babasının da yardımıyla saçlarının amcası tarafından kökünden tıraş edildiğini söyledi.
Kırık kaburgaları, çoklu çürükleri ve on dört günlük geçici veya tamamen iş göremezlik durumlarını raporlayan adli muayene, genç kadına uygulanan aile şiddetini doğruluyor.
Amca verdiği ifadesinde, kızı tıraş edenin kendisi değil de babası olduğunu ve Hristiyan Sırp genç adamla dört günlük bir kaçıştan sonra kıza uygulanan bu cezanın, inançlarına göre "orantılı" olduğunu ileri sürdü.
İslam’ın, Hristiyan bir erkekle flört etmek şöyle dursun, evlenmeye de şiddetle karşı çıktığını belirten kızın avukatı, "kadının saçının kazıtılması, onun güzelliğini ve kadınlığını elinden almaya yönelik köktenci bir eylemin sembolik iletisidir", şeklinde konuştu.
Müslüman genç kızın hikayesi, Nazi işgali sırasında Alman askerleriyle ilişkileri olduğu için saçları kamuya açık yerde tıraş edilen binlerce kadının kaderini anımsatarak Fransa'da ve yurtdışında büyük bir duygu seline yol açtı.
Yine kinci tanrılara sunulan bir kurban olgusuyla karşı karşıya bulunuyoruz. "İlk taşı günahsız olanınız atsın"dan bu yana Maria Magdelana’ları bağışlayan ya da recmeden anlayış, aslında sekülerleşme ile zemin kaybeden eril "ilahi" düzeni telaşla yeniden restore etmeyi amaçlıyor.
Uzun lafın kısası, 19 yaşındaki sevgilisini canı pahasına koruyan aşık, 17 yaşında genç bir kızın dramıyla karşı karşıyasınız. Genç kadına reva görüleni istediğiniz kadar değişik bağlamların veya kuramsal analiz çerçevelerinin içine yerleştirin, dramatik sonuç değişmeyecek.