Şampiyonluk yok ama sevda büyük
Medet KAYA
Yazının konusu Adana Demirspor'un son yıllarda play off finallerindeki dramatik kaybedişlerini, ya da sezon boyunca oynadığı futbolun matematiğini, oyun anlayışını, oyuncu performanslarını anlatmak değil. Bunu merak edenler Hayri Ülgen ve Deniz Kolgu’yu seyredip dinleyebilir. Ya da kitlesel medyanın dijital ortamımda bunla ilgili epeyce haber bulabilirler. Baştan söyleyeyim nesnel bir yazı olması için çabaladım. Ancak konu taraftarlık olunca kişinin öznel yargılarından ve niyetlerinden sıyrılması zor. Bu yazıda anlatmaya çalışacağım konu Mavi Şimşekler yani Adana Demirspor taraftarı.
Taraftarın Demirspor'la kurduğu sadakat ve fedakarlık yüklü bu ilişki halini anlamak için, öncellikle kulübün tarihsel seyrine kısaca bakmakta fayda var.
1938 yılında çıkarılan Sivil Savunma Mükellefiyeti Kanun’unu personel sayısı 500’den fazla olan kuruluşlar spor kulübü açma zorunluluğu getiriyordu. Bu kanunun gereği olarak ; Devlet Demir Yolları 6.Bölge İşletme Müdürlüğü bünyesinde 21 Aralık 1940 yılında Adana Demirspor kulübü kurulur. Atletizm, bisiklet , güreş ,yüzme branşlarında başarılı olsada esas tarihsel şöhretini sutopu ve yüzmede gösterir. Adana Demirspor sutopu takımı, yenilgi almadan aralıksız 13, toplamda 29 yıl Türkiye şampiyonu olur, Yenilmez Armada ünvanını alır.
Sutopunda özellikle İstanbul'la olan rekabete üstünlük sağlamasına, futboldaki hegamonik duruma tarihsel bir cevap gibi bakılabilir. İklimin, Seyhan Irmağı’nın sağladığı avantajı iyi kullanan sutopu ve yüzme takımı 1970 yılından sonra başka şehirlerde kapalı yüzme havuzların yapılması ile ülkedeki spor politikalarının branş tercihleriyle bu üstünlüğünü kaybetmeye başlar. Sutopunu ilginç kılan bir özellik de oyuncuların aynı zamanda futbolcu ve yüzücü olmaları. Yüzücülerden Erdal Acet, Manş Denizi’ni 9 saat 2 dakikada yüzerek bu mesafeyi dünyada en kısa sürede geçen erkek yüzücü unvanını elde etmiştir. Yüzme ve sutopunda gösterilen bu büyük başarılar futbol için belki söylenemez ama bu durum futbola olan ilgiyi azaltmaz.
Adana Demirspor’un futbol takımı bölgesel şampiyonluklardan sonra 1963-64 'te 2.Lig'e dahil olur. Uzun yıllar mücadele ettikten sonra 1973 ‘te takım 1.Lig'e çıkar. 1983-1984 yılına kadar 1.ligde kalır. Bu tarihten sonra inişli çıkışlı bir durum gösterir.1994-1995 sezonunda ligden düşer.80 yıllık mazisinde bugünkü adıyla Süper Lig'de 17 yıl kalabilmiştir.
Adana Demirspor onca mağlubiyetlere, hezimetlere ve kupasız geçen onlarca yılla rağmen peşinden büyük bir taraftar kitlesini sürükleyebilmiştir.
Bu taraftarlık hallerini anlamaya çalışmak ya da anlaşılır kılmak için belkide en doğrusu taraftar kimlikleri ve bu kimliğin şekillenmesini sağlayan unsurlara bakmak gerek.
Futbolun entelektüel bir küçümseme aracı olarak ekonomik-politik değerlendirmeye tabii tutulması,taraftarlık kimliğinin olumlu yönlerini görmeye engel değil. Kuşkusuz taraftarlık kimliği eğitimle edinilen, doğuştan gelen, ya da devletin bahşettiği kimliklerden daha az sorumluluk ve öz disiplin içerdiği için sivil karekterde.Sınırları esnek , grubun içine girmek ya da çıkmak gönüllülük esasına dayalı. Etnik ya da dini kimliklerin varlığını koruyan ve aktif kılan öteki kavramı taraftar kimliğinde sistemli bir hınca kolay kolay dönüşmez. Anlık öfkeler kızgınlıklar olabilir. Yoksa devletin makbul saydığı kimlikler ile karşıt kimlikler arasındaki bitmek bilmez gerilim ve kalıcılaşan kin duygusu, taraftar kimliğinde fazla açığa çıkmaz.
Taraftar kimliğini daha sivil kılan diğer bir unsurda her bireyin özne olma kapasitesi daha yüksek. Netice itibariyle oynanan bir oyunun öznesi değil,fakat seyrettikleri bir oyunun anlatısını kuran taraflarıdır. Spor medyası bu anlatıyı özellikle tek derdi şampiyonluk olan kulüpler için bozucu bir unsur. Genede taraftar oyun üzerine düşünme, değerlendirme, eleştirmede bulunabilir. Burada izlediği oyun üzerine söz söyleme başkasıyla diyaloğa girme ya da empati kurma gibi iletişimsel süreçlerin öznesi. Bu oyuna dair kuralları bilmek ve ilgiye sahip olmak anlatı için yeterli. Neticede iddialı teorilere, büyük önermelere ve soyut düşünce kalıplarına sahip olmadan yorumlanabilir bir oyun.
Üst düzey zihinsel süreçlere başvurmadan, üzerine söz söylenebilen ve eğlenilebilen bir oyuna dayanan taraftar kimliğinden, güçlü hiyerarşik ilişkilerin zayıflığı eşitlenmenin imkanını sunar. Yaşamda kazanılan statüler, ekonomik birikimler, ya da edinilen kimlikler önemsizleşir. Sözün sınırları genişler.Öyleki futbol dışı bir konu bile söze dahil olabilir. Tıpkı 9 Ocak 2008 tarihinde Adana Demirspor-Trabzonspor maçında; Ogün Samast (Hrant Dink’i öldüren kişi) ile gurur duyan bazı Trabzonspor taraftarına karşılık, Demirspor taraftarının açtığı ‘Ogün’ler Sizin Yarınlar Bizimdir’ pankartı gibi.Ya da ÖSYM’nin yaptığı bir sınavda, kopya iddialarına karşılık bu durumu dert edinen Demirspor taraftarının beste yapıp tribünde söylemesi.Dahada çoğaltılacak bu örneklerden de anlaşıldığı gibi taraftarlık ve oluşan söylem düzeneği diğer kimliklerin söyleminden daha özgür olma verimliliğine sahip. Söylem; yalnızca o an gerçekleşen bir oyunun seyrinde değil, pekala sosyal problemlerden de kaynağını alabilir. Yaşamla bağ kopmuyor. Şu denilebilir: Taraftar tüm kişisel, sosyal problemlerini askıya alarak tribüne gider, geçici bir unutma sağlayıp deşarj olur. Kuşkusuz doğrudur, ama yaşamında dert edindiği herhangi bir sosyal problemi tribünün özgül koşulları içinde ifade ederek bir kamusal tartışmaya katkı sağlayacağı da doğrudur. Bu durumda taraftarlık sözün öznesi olarak' eleştirel bilince sahipse ; T.Adorno’nun "futbolun endüstriyel kültürde ki ideolojik aygıt "dediği işlevi bozabileceğine dair küçük bir umut imkanı var demek .Bu bilinç,Umberto Eco’nun "çağımızın dini "dediği futbolu ruhanilikten arındırma gücüne de sahip. Taraftar belkide oyunu ticari bir etkinlikten kurtaramayacak. Ama birlikte söz söylemenin ve eğlenmenin keyfini yaşayabilir. İsterse toplumsal mevzuları gündemine alarak sorumluluk duygusunu ve dayanışma ruhunu canlı tutabilir.
Bahsettiğim bu hususlar bazı taraftar topluluklarının ortak özelliği.Adana Demirspor taraftarının sahip olduğu tribün kültürü farklı niteliklere de sahip. Bunu Fenerbahçe ile Beşiktaş tribünlerinde epeyce maç izlemiş dışardan biri ve futbol sever olarak edindiğim tribün gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Kıyaslamamı esas kolaylaştıran da Adana Demirspor'un bazı maçlarını içerden biri ve taraftar olarak tribünlerde izlemem. Demirspor’un ilk maçını tribünde izlediğimde 2.ligdeydi.
Yenilmesine rağmen onbinden fazla taraftarın coşkulu bir şekilde takımlarını maçın başından sonuna kadar kendine özgü besteleriyle, tezahüratlarıyla, hiç susmadan desteklemeleri benim için hem şaşırtıcı hemde taraftarı olmam için yeterli sebepti. Tabii maçlarını izledikçe taraftar olmamın başka sebeplerini de bulacaktım.
Ortada; Süper Lig kupası , gazetesi, televizyonu hisse senedi,olmadığı halde taraftarın bu derin bağlılığının, doğurduğu anlamlar var. Hele endüstriyel futbolun ürettiği ekonomik ve popüler gücün büyüsü her yeri istila etmişken. Takım tutmayı; kupa ve başarı şartına bağlamadan tutkuyla desteklemek, kıymetli bir tavırdır. Kıymetli çünkü taraftarlık kimliğini kazanmak-kaybetmek üzerine inşa etmez. Futbolu birlikte eğlenmenin, dayanışmanın ve paylaşmanın vasıtası haline dönüştürme gayreti var.Üstelik bu gayretin panayırımsı gibi eğlenceli bir boyutu da var. Verimliliğin ve kârlılığın futbolu ele geçirip başarıya odaklı bir kültürünün hegamonik bir durumu söz konusu. Böyle bir iklimde Demirspor taraftarının yenilgilerden, başarısızlıklardan bir değersizlik manası çıkarmaması aynı zamanda özsaygı ve özgüvendir. Güç tapıncının büyüsüne ve rahatlığına olan mesafeli halini korumaya çalışması çok değerli bir itirazdır.Güçlü olmayı kupalara, galibiyetlere ve taraftarın sayısal çokluğuna bağlamadığı içinde yenilgiler, başarısızlıklar hüzne kedere yol açar.Ama bağlılık, umut etmek, güven duymak, hayal kurmak, paylaşmak ve sözünü söylemek gibi insanı insan yapan değerleri zedelenmez. Demirspor taraftarının hemen hemen her maçta söylediği şu marşın sözlerinde olduğu gibi:
Bunca yıl gözden uzakta,
Issızlarda karanlıklarda,
Sevdamızı büyüttük biz şimşeğim, Şampiyonluk uzak olsada…
Gene tribünlerin vazgeçilmez pankartlarından "İsterse Bu Aşkın Hiç Baharı Olmasın" ile "Herkes Bizden İyi Oynayabilir Ama Kimse Bizim Kadar İnanmaz" sözlerinde olduğu gibi taraftar acı ve kederli ama bir o kadar umutlu. Tıpkı kimi yaşamlarımız gibi.
Demirspor kimliğini tanımanın bir yoluda bu kimliğin şekillenmesine katkı sağlayan ya da kaynaklık eden önemli şahsiyetleri kısaca tanımak olacaktır. Bu önemli çünkü; Demirspor taraftarı mazisindeki oyuncusuyla, yöneticisiyle bir hafızaya sahip. Fakat diğer kulüplerin taraftarından farklı olarak; Çukurova kültürünü bir şekilde sanatsal yollarla ifade eden kişilerle de bağ oluşturması ve onların ruhunu tribüne taşımasıdır. Bu bağı yazmamın nedeni; Demirspor taraftar kimliğinin, özgünlüğünün, farklılığın kaynağını futbola yüklediği anlam ve değerlerden başka, Çukurova kültüründen de beslendiğini göstermek. Taraftar kültürünü canlı tutan ve başarısızlıktan değersizlik anlamı çıkarmayan belki de bu zemin bu kayıt. Uzun uzadıya bu kişilerden bahsetmek yazının hacmini aşacağından kısaca değineceğiz.
Adana Demirspor Kulübü ve taraftarı için tartışmasız en önemli isim Muharrem Gülergin’dir. Komple bir sporcu olun Gülergin yüzme ve atletizmde Türkiye rekorları kırar, Adana Demirspor Yüzme Takımının ve Yüzme Milli Takımının kaptanlığını yapar. Adana Demirspor Sutopu Takımının Türkiye şampiyonluklarındaki en önemli skorer oyuncusu olmuş, aynı dönemde futbol da oynayarak, bölgesel şampiyonluklar da önemli pay sahibi . 1972-1973 sezonunda bu defa teknik direktör olarak takımın başına geçer. Adana Demirspor Futbol Takımını en üst lige taşır. Turgay Renklikurt, Muharrem Gülergin için "Edebiyata Yaşar Kemal; sinemada Yılmaz Güney neyse, odur. Muharrem Gülergin sporun Aşık Veysel’idir..." ifadelerini kullanıyor. Adana'da bugün Muharrem Gülergin'nin sportif başarıları kadar onun efendiliğiyle, iyilikseverligiyle,güvenirliliğiye, güçlü arkadaşlık ilişkileriyle ilgili yüzlerce anı var.Yaşı onu görmeye müsait olmayanlar bile onunla ilgili duyduklarını zevkle anlatır.Demirspor taraftarının sık sık adından söz ettiği Muharrem Gülergin'i pankartlardan da hatırlatmayı ve anmayı hiç ihmal etmez.
Bir başka isim Yılmaz Güney. Hapisteyken arkadaşı Yavuz Pada’ya bir mektup gönderir. Yılmaz Güney mektupta Adana Demirspor’a duyduğu özlemi şöyle anlatır. "Demirspor bu yıl 1.Lige geçerse çok sevineceğim. Muharrem abinin çabaları boşa çıkmasın artık. Sivas yenilgisine üzüldüm.
Bilirmisin ki Demirspor'da ben çocukluğumun ilk gençlik yıllarımın hüzünlü anısını buluyorum. İçimi ezen bir duygu ta tahta perdeli, tel örgülü Adana stadına kadar götürüyor beni….
Nedir bu boğazıma düğümlenip gözlerimizi buğulandıran duygu? Geçmiş günlere duyduğumuz özlemin anlamı ne?Nerde benim erik badem çaldığım bağlar… Nerde benim top oynadığım çocukluğumun arsaları?
Çok selam söyle Muharrem Abiye…. Yürekten başarılar diliyorum.İlerde çıkmak nasip olursa faydalı olmaya çalışacağım Muharrem abiye ve Demirspor'a....hepinize selam." Demirspor taraftarı, Yılmaz Güney’e olan vefasını çoğunlukla statta asılı kalan "Çirkin Kral’ pankartıyla gösterir. Güney’in daha önce söylediği "Dost ve Düşman Bilsin ki Mutlaka Kazanacağız "sözünü de pankartlarda görmek mümkün. Bunları söylerken derdimiz politik bir mana çıkarmak değil.Taraftar da zaten politik görünmek için bunları yapmaz. Belki de bir parça Yılmaz Güney’in karakteriyle ozdeşleşmek ister. Belki de Umut filmindeki Çukurova'nın insan hikâyelerinde kendisini görmüştür. En çokta mağdur ama kendini acındırmayan filmin kahramanı "Cabbar"da.
Kulübe başkanlık yapanlardan en çok sevilen kuşkusuz Bekir Çınar'dır.2009 yılında başkan seçilip kulübün tüm borçlarını üzerine alarak bir alt lige düşürülmesine engel olur. Bir yıl sonra, mali sebeplerden dolayı intihar eder. Seçtiği mavi lacivert ipler onu ölüme götürürken, acısı taraftarın halen yüreğinde. Taraftarına o kadar sevgi ve saygıyla bağlı ki onların isteklerini kırmayarak, dünyaca ünlü İtalyan Serie A takımlarından Livorno' ile Adana’da bir dostluk maçının yapılmasını sağlar. Bekir Çınar’ın, tersane ve liman işçilerinin kurduğu Livorno ile demiryolu işçilerinin kurduğu Adana Demirspor'u buluşturması elbette önemliydi. Bu "sürrel maç"( Bağış Erten’inin bu maç için kullandığı ifade) kadar, yaptığı açıklamalarda önemliydi. Bekir Çınar şunları söylüyordu: "Biz kulüp olarak ırkçılığa ve endüstriyel futbola karşıyız.Rövanş maçını İtalya'da yapmak istiyoruz, karşılıklı dostluğu kardeşliği pekiştirmek istiyoruz.Çünkü iki kulübün kökleri işçilerden geliyor. Muhaliftir, Demirsporlu aykırıdır. Dün de böyleydi yarın da böyle olacak".Kulübün, taraftarın duruşu, imajı açısından bunları söyleyen Bekir Çınar aynı zamanda MHP belediye meclis üyesiydi. Demirspor'un işçi kimliğini öne çıkararak, siyaset üstü tanımlaması aynı zamanda taraftar olma halini de iyi özetleyen durum. Hangi siyasi görüşe tekabül ettiğine bakmadan herkesin haksızlığa uğradığı ya da uğrayacağı muhtemelken, taraftarın yanlış olana itiraz etmesi insani duruş ve yurttaşlığın gereği değil mi? Yoksulluğun, işsizliğin eksilmediği ve daha başka problemlerin çoğaldığı bir yerde bu dile geliş meşru değil mi? Bekir Çınar'ın Adana Demirspor için yaptıkları ve söyledikleri de bu meşru durumu göstermeye çalışmasıydı.Çınar,kulüp için iyi doğru ve güzel olanı taraftarla birlikte inşa etmenin imkanlarını denemişti. En kritik katkısı haksızlığa karşı gelmenin yada bir yanlışın dile getirilmesini sağ ve sol kavramlarının içine hapsetmeden Demirsporlu kimliğiyle bütünleştirmesi. Bugün takıma gönül vermiş bir çok insan Demirsporlu olmanın gereğini tanımlarken " Muharrem Gülergin'nin ruhu, Yılmaz Güney'in cesareti ve Bekir Çınar’ın haysiyeti" der.
Adana Demirspor taraftarı Yaşar Kemal’le de bağ kurar. Neden kurmasın ki? Çukurova'nın pastoral hayatını ondan başka kim böyle destansı ve mistik bir dile anlatabilmiştir? Demirsporluların belki en çok karşılaştıkları roman karekterleri"Abdi Ağa" ile Deli Dudu’dur. Tribünlere göre Abdi Ağa ile Deli Durdu ; yenilen bir maçtan sonra bazen hakem olur, bazen gol yapamayan oyuncu, bazen kulübün kasasını boşaltan yönetici olur. En çok yolunu gözledikleri de bir türlü gelmeyen "İnce Memed'dir. Abdi Ağaların çok, İnce Memedlerin az olduğu bir hayata Adana Demirspor taraftarı yazarın ölüm yıl dönümlerinde " İçimizde Yaşar Kemal "pankartıyla anar.Yaşar Kemal'e ait olan "İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer alır" sözünüde Demirsporlu sıkça kullanır. Zorlama bir yorum olacak belki ama taraftar; bu sözü kaçıp giden onca şampiyonluklara yada Karagümrük maçı gibi dramatik sonlarda, şöyle tercüme etmiş olabilir: Kupalar,gazeteler,dergiler, puanlar Süper Lig sizin; yenilgi, inanmak, umut etmek, hayal kurmak, dayanışma içinde olmak, muhabbet etmek, hayatın anlamını futbola kesiştirmek bizim olsun. Üzüntüsü eksik olmayan Adana Demirspor taraftarı bazende Müslüm Gürses'i yardıma çağırır.Her ne kadar "Bu Kaderi Biz Yazmadık Bozacak Olan Biziz" sözünü bestelerine, pankartlarına taşısalarda.Çağırmakta haklı olabilirler.Hayat zor.Zira çeyrek asırdır kaderi bozamadılar. Taraftarın, stadın dışında nasıl kadeh kırdıkları bilinmez ama tribünlerde Müslüm Gürses'in " Unutamadım "şarkısını koro halinde ne kadar iyi söyledikleri bilinir. Repertuarda "Yıllar Utansın" da yer alır.Gündelik hayatın getirdiği hüzne,birde futbol kaynaklı keder eklenir. Ama yılların utandığı yok. Her şeye rağmen o yıllarda Kara Kemal'in, Seher Ana’nın, Yastık Dayı'n hatıraları var. Demirsporlular yılların getirdiklerine inat maçlarda söylediği şu marşın sözleri; taraftarın somut halini ve inandığı değerler üzerindeki ısrarını anlatıyor.
Şehrin asi çocukları,
Sığmıyor ki sokaklara,
Mavi lacivert formalarla,
Yürüyoruz omuz omuza!!!
Yıllar geçti bak umutlarla
Gelmeyen şampiyonluklarla
Bin kat daha büyüdü sevdamız,
Vazgeçmedik bir an armandan!!
Adana Demirsporlu kimliği; çok sesliliğin renkliliğin, mizahın, hüznün, adıdır. Kültürel- sanatsal kaynakları, tezahüratlarında, bestelerinde , pankartlarında kullanmayı bilmektir. Çav Bella’yı, ve İzmir Marşı'nı birlikte söyleyebilmektir. Velhasıl "Bereketli Toprakların" bereketli tribünleridir.