Suriye’de paraya satılan devrim düşü
Josef Hasek KILÇIKSIZ
Suriyeli paralı askerler Azeriler için neden ölüyor? Bu soruya yanıt verirken Kafkasya denklemini kilitleyen uluslararası konjonktürün AKP hükümetine sağladığı hareket alanını göz önünde tutmak gerekiyor.
Konu için attığım başlık zaten halihazırda sorunun yanıtını da içeriyor. Başlık ilk anda ülküler, "dava" ve İslâm adına bir angajmandan çok para adına davadan vazgeçmeye dair göndermeler taşıyor.
Azerbaycan’ın hizmetinde savaşa katılan Suriyeli savaşçıların çoğunluğu bir kurtuluş vaadiyle değil, tamamen parasızlık ya da belki de tamah nedeniyle cephede bulunuyor. Herhangi bir davaya ya da ülküye bağlı olmamak, olası talan, yağma ve ganimet tehlikesini de arttırıyor. Zira bunun dehşetli örnekleri Afrin’de ve Suriye’nin değişik bölgelerinde deneyimlenmişti.
Diğer yandan Suriyeli isyancılar İdlib cebinde, iyi ya da kötü, Türkiye'ye bağımlı olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Esad rejim birliklerinin İdlib vilayetini ilkbahardaki operasyonda "temizleyememeleri", Türkiye’nin desteği sayesinde oldu. Bu, Suriyelilerin Erdoğan’ın "Azeri kardeşleri" için ölmeye hazır olmasının başka bir nedeni olarak okunabilir. Cihatçılar için Kafkasya’da savaşmak, Suriye ve Libya’da olduğu gibi, dolaylı olarak ezeli düşman, "büyük şeytan" Rusya’ya karşı savaşmak anlamına geliyor.
Suriyeli paralı askerlerin sahada durumu değiştirecek askeri bir parametre olduğu savı, Batılı aktörleri harekete geçirdi. Bu savın ne kadar doğru olduğu şimdilik netlik kazanmadı. Ancak somut olan bir şey varsa o da, paralı askerlerin cihatçı distopyanın inşasına katkılarının olanca hızıyla sürmekte olduğu gerçeğidir.
Gelen haberlere bakılırsa düzinelercesi Karabağ'da çoktan öldürüldü. Azerbaycan bu konudaki savları kategorik olarak reddediyor.
Oysa Azerbaycan için savaşan yabancı savaşçılar yeni bir fenomen değil. 1990'ların başında Bakü, Karabağ savaşı için 1.000 ila 3.000 Afgan mücahidi askere almıştı.
Ünlü Çeçen saha komutanı Şamil Basayev'in Karabağ'da ilk savaş deneyimini yaşadığı biliniyor.
Basayev bir röportajda, "Buraya Allah yolunda ölmek için, cihat için geldik. Ama sonra işin aslının cihat olmadığını anladık." demişti. Basayev, o zamanlar birçok Azerbaycanlı subayın kendilerini düşmana sattığına tanıklık etmişti.
Muhtemelen İdlib ve Afrin’den gelen paralı savaşçılar çekildikleri alanı birilerine bırakmıyor. Orada bir askeri zafiyet yaratmadan Libya’ya ya da Dağlık Karabağ’a geliyorlar. Libya ve Karabağ seferlerine rağmen Esad ordusuna karşı askeri bir zafiyetin oluşmaması gizemini koruyor.
27 Eylül'de Güney Kafkasya'da savaşın patlak vermesinden günler önce bile internette bir söylenti kazanı kaynıyordu. Türkiye'nin Suriye’de kontrol ettiği bölgelerden yüzlerce savaşçıyı Azerbaycan'a göndermek için askeri eğitim kamplarına aldığı söyleniyordu.
Çatışmalar yüksek bir yoğunlukla devam ederken, Suriyeli paralı askerlerin sevki de hız kazandı. Türkiye, bir yıl önce kuzeydoğu Suriye'de Kürtlere karşı ve ardından Libya'da Hafter milislerine karşı Suriyeli savaşçılar silahını kullanmıştı.
Ancak Özgür Suriye Ordusu’nu her kriz sahasına bir barış perspektifi olmadan sürmek, uluslararası platformlarda ÖSÖ’nün kriminalize edilmesine yarıyor ve onun olası bir post-Esad Suriye’sinde kurucu bir rol oynama şansını fena halde madara ediyor.
Bir hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, cihatçı gruplardan 300 Suriyeli savaşçının Antep üzerinden Azerbaycan'a ulaştığını duyurmuştu. Ancak şimdiye kadar Ankara ve Bakü, Fransa'nın bu iddialarını yalanladı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Macron'dan özür dilemesini bile isteyerek, "Azerbaycan'ın yabancı savaşçıya gereksinimi yok. Fransa Cumhurbaşkanı'na ordumuzun yaklaşık 100.000 askerden oluştuğunu söyledim." dedi.
Fakat tüm veriler, Macron'un iddiaları lehine konuşuyor. Değişik haber kaynakları Güney Kafkasya'da 1000'den fazla Suriyeli savaşçının varlığından söz ediyor. Hala kesinlik kazanmayan tek şey bu savaşçıların cihatçı olup olmadıkları sorunudur.
Öte yandan Aliyev'in görkemli ve donanımlı bir ordusu olsa bile, kendi kayıplarını düşük gösterip askerleri arasında morali yüksek tutmak için Suriyeli paralı askerleri yem olarak kullanıyor olması da muhtemeldir.
Sosyal medyada dolaşan videolardan anlaşıldığı kadarıyla, Dağlık Karabağ’a ulaşan savaşçılar buraya gelmek istemediklerini, ancak Suriye’de yaşamın çok zor ve yoksullukla dolu olduğunu söylüyorlar. Açlıkla imtihan edilen savaşçılar, anlaşılan Libya’da ve Karabağ’da paralı asker olmak ile açlıktan ölmek arasında varoluşsal bir ikileme zorlanmış görünüyorlar.
Bazılarına ayda 1.500 dolarlık bir maaş vaat edilmiş. Bu, açlığın yayıldığı Suriye standartları için çok iyi bir maaş. Savaşçıların maaşlarının ödenmesi petrol zengini Bakü için zaten bir sorun teşkil etmeyecek.
Seküler yapılara bağlı Suriyeli savaşçıların raporlarına göre, Türk güvenlik şirketleri geçtiğimiz haftalarda Suriye'nin kuzeyinden Azerbaycan'da bir görev için paralı askerler topladılar.
Halep'in dış mahallelerinde Türk kontrolündeki bölgelerde yaşayan üç çocuk babası paralı bir asker CNN'e yaptığı açıklamada, "Ekonomi alanında diplomam var ama işim yok. Buradaki yoksulluk çok hacimli." diyor. Uygar dünyanın Suriyelilerin açlık çektiğini bildiği halde hiçbir şey yapmadığını söylüyor. Ardından ekliyor, "Bize petrol tesislerini ve gözlem noktalarını korumak görevi vaat edildi ancak çok sonra bunun cephede bir savaş görevi olduğunu anladık."
Suriyeli muhalefet medyası "Jesr"in (Köprü) raporuna göre, Dağlık Karabağ cephesinde yaklaşık 80 Suriyeli savaşçı öldürüldü. Suriyeli muhalefet çevrelerine dayanarak, Rus haber ajansı Ria Novosti pazartesi günü 93 Suriyeli paralı askerin daha öldürüldüğünü bildirdi.
Ria Novosti Jesr’e dayanarak, geçen pazar akşamı Türkiye'den kalkan dört derin donduruculu kamyonun Karabağ cephesinde ölen yaklaşık 40 cesedi Halep'in kuzeyindeki Suriye sınırından getirdiğini ve savaşçıların cesetlerinin aynı gece gizlice gömüldüğünü belirtti.
Bu savaşçılar aslında hayatın tam merkezinde duran dev bir jeopolitik boşluğa gömülüyorlar. Bu boşluk insanca bir yaşamın doğmasına yer bırakmayan, bir hiç uğruna ölmenin nihilist gerçeğine karşılık gelen kocaman bir alanı kaplıyor.
Suriyeli Sünni militanlar Şii Azerilerle omuz omuza savaşarak sadece içlerindeki absürt boşluğu genişletmeyi keşfettiler.
Allah’ın Sünni savaşçıları, İsrail silahlarıyla donanmış laik Aliyev rejimi için hayatlarını riske atıyor. Görüldüğü üzere, Kafkasya’nın siyasi konjonktürü ve jeopolitik koşulları bir antagonizmalar, oximoronlar ve çelişkiler yumağını andırıyor.
Dağlık Karabağ’da süren savaş, vaktinde Stalinist saiklerle özerk mikro cumhuriyetlere bölünen SSCB döneminin post modern yeniden yapılandırılmasını da içeriyor.
Günümüzde savaşlar Proxy güçlerle yürütülen vekil savaşlara dönüştü. Mesela Suriye Truva atı yarıldığında içinden Rus, Türk, İran, İsrail ve ABD’nin "kurşun askerlerinin" çıkması muhtemeldir.
Libya’da, Kırım’da, İdlib’te ve Kafkasya’da yoğunluk kazanan Rus-Türk çekişmesi, geriye doğru yürütüldüğünde 1829 Edirne antlaşmasına kadar uzanan hacimli travmaları da içinde barındırıyor. Kafkasya’da da aynı türden bir Rus-Türk rekabeti kendini Azeri-Ermeni çatışmasının arkasına gizliyor.
Bu rekabet öte yandan Türkiye’nin yayılmacı neo-Osmanlıcı ajandasına da eşsiz bir hareket alanı sağlıyor.
Bu ajandanın alt başlıklarından biri olan Kafkasya sorunsalı, Turancı bir eksende yeniden tahkim ediliyor.
1992’de açılan Laçin koridoru, Erivan’dan Stepanakert’e uzanan büyük Ermenistan düşünün taşlarıyla döşenirken, MHP, Nahcivan ile Azerbaycan arasında başka bir Turancı koridorun hayalini kuruyor. Görüldüğü gibi "Pan" ile başlayan bütün düşler sonsuzca birbirine karşı konuşlanmış duruyor.
Muhalefetin öngörü kabızlığından Erdoğan çok iyi faydalanıyor. Aslında Kafkasya muharebesi muhalefet dahil herkesin katkı verdiği geniş bir cepheye karşılık geliyor. Burada kullanılan "cephe" kelimesi sadece askeri içerikler taşımıyor, aynı zamanda siyasi, ırki ve dini bir iktidar topografyasına karşılık geliyor.