'Telafi eğitim' aldatmacası ve özel eğitim kurumlarını koruma, kollama politikası
Cemal ÇAĞLI*
"Yalan" ve "rant" üzerine kurulu bir rejim "telafi eğitimi" altında toplum sağlığını hiçe sayan, telafisi zor olan ya da hiç olmayan toplumsal sonuçlara yol açacak politikaları sürdürmeye devam ediyor; toplumun çoğunluğunun muhalefetine rağmen.
Toplum hayır, dedi iktidar YGS ve YKS sınavlarını yaptı yeterince önlem almadan ve bir dizi olumsuz sonuçların doğmasına sebep oldu.
Şimdi de, Koronavirüs vakaları her gün artarken, özellikle özel okulların "telafi eğitimi" adı altında 17 Ağustos'tan itibaren özel okulların, 31 Ağustos'ta da tüm okullar uzaktan eğitime başlama kararı alındı; toplumun genel kaygı ve istemleri dikkate alınmadan. Özel okulların daha erken eğitime başlamasına imkân tanıyan karar; siyasi iktidarın toplumun sağlığın ve çıkarlarının değil, çoğu "makyaj ve ambalajdan ibaret" olan özel (paralı) eğitim kurumlarının çıkarlarının yanında olduğunu açıkça göstermektedir
Neyin telafisi?
Yüzeysel ve ezbere dayalı eğitim sistemi neyin telafisini yapacak? Yapılamayan hangi deney ve gözlem yapılarak telafi gerçekleştirilecek? Olgulara dayalı olmayan bir öğretim sisteminde yıl içinde verilmediği, anlatılmadığı için kayba uğrayan öğrenci var mıdır? 1 hektarın kaç dekar, bir dekarın kaç metre kare olduğunu bilse ne olur bilmese ne olur?
"Su donunca hacmi artar", bilgisini hatırlasa ne olur, unutsa ne olur; nedenini kavramadıkça!
Newton yasalarını kavramamış öğrencinin hareketle ilgili problem çözse ne olur çözmese ne olur?
Bilenin değil biat edenin iş bulduğu, yükseldiği bir toplumda çok çalışmanın, gerçek bilgiye ulaşmak için fazla emek harcamanın ne anlamı kaldı ki!
Amacı, öğrenciyi hayata değil sınava hazırlamak olan eğitim sisteminde; dört ya da beş seçenekli test sorularıyla öğrencinin yaratıcılığını zayıflatan, yok eden bir öğretim yönteminde daha fazla test çözmenin bilişsel süreçler açısından öğrencilerin nasıl bir kaybı olabilir ki?
Okulların erken açılmasını kim istiyor?
Özel eğitim kurumları dışında hemen hemen hiç kimse bu salgın döneminde okulların erken açılmasını istemiyor. Piyasalaşan ve her semtte neredeyse bir özel okulun olduğu neoliberal düzende kamusal eğitim hakkı her geçen yıl biraz daha kısıtlanıyor. Mümkün olsa, bir yanda İmam Hatipler diğer yanda özel okullar olmak üzere bir eğitim sistemi kuracaklar.
Özel okullar sahibinden Milli Eğitim, özel hastanesi olandan Sağlık Bakanı, turizm işletme sahibi olandan Turizm Bakanı ve damattan Maliye Bakanı olan ülkede devletin bir anonim şirketi gibi yönetildiğine tanık oluyoruz.
Verilere dayalı olmamakla birlikte, neoliberal ekonomik düzenin en etkili uygulandığı ülkelerin başında geldiğimiz büyük olasılık. Devletin yaptığı hiçbir yatırım yoktur ki içinde kamusal bir amaç olsun; neredeyse her şey özel sektörün daha fazla kâr etmesi üzerine kurgulanmış durumda.
İmam Hatiplerin dışındaki kamu okullarının çoğu kendi kaderine terk edilmiş durumda. Gerek öğretmen gerekse araç ve gereç açısından kamu okulları üvey evlat konumunda. Çünkü siyasi iktidar devlet okullarına yeterli hizmet götürmeyerek, eğitimin özelleştirilmesini hızlandırmaktadır. Çocuğuna kaliteli bir eğitim alamayan veliler her yıl 20 bin ile 90 bin lira arasında para ödeyerek çocuklarını özel okullara göndermek zorunda kalıyorlar. Peki, özel okullara giden öğrenciler sınava odaklı eğitim sisteminde ayrıca bir kursa gitmeden hedeflerine ulaşabiliyor mu?
Bu sürecin içinde olan biri olarak diyebilirim ki; liselere ve üniversiteye giriş sınavlarında özellikle matematik, fen ve Türkçe derslerinden özel ders almayan öğrenci sayısı yok gibidir. Bu ise eğitim sisteminin nasıl piyasalaştığının, rant alanına dönüştüğünün açık göstergesidir.
Güzel binalarda ve içeriği boş çarpıcı adlar altında eğitim veren özel okulların çoğu gerçek anlamda "özel" olmayıp "paralı okul" statüsündedir.
Sonuç olarak: "Telafi eğitim", bir aldatmacadır ve özel okulları kayırma politikasıdır.
* Eğitimci