Türkiye'de emekli gerçeği -3
Veli BEYSÜLEN
Daha önce yazdığım iki yazının devamı niteliğinde ki bu yazıda, emeklilerin sorunları ile bu sorunların ortadan kaldırılması için yapılması gerekenleri yazmaya devam edeceğim. Önceki yazımda, Türkiye’de yaşayan toplam 13.2 milyon emekli ile onların hak sahiplerinin aylıklarının yetersizliğinden bahsetmiş ve bunu bazı rakamlarla açıklamaya çalışmıştım. Bu yazıda emekli aylıklarının yetersizliğinin yanı sıra, aylıklar arasındaki fark, bu farkın ortadan kaldırılması için izlenmesi gereken yöntem ile yaşlı bireyler olan emeklilerin yaşam alanlarının yaşlarına uygunluğu için yapılması gerekenleri ele almaya çalışacağım. Bu başlıklar altında, Türkiye’de uzun süredir tartışılan "İntibak" yasası ile 2005 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından gündeme getirilmiş olan, "Yaşlı Dostu Şehirler" yaklaşımını ve bu yaklaşımdan yararlanan Türk Tabipler Birliği üyesi hekimlerin, özellikle Dr. Dilek Aslan’ın çalışmasına değineceğim.
Bu ülkede, emekliler ile onların hak sahibi yakınlarının aldıkları aylıkların yetersizliği, herkesçe bilinen bir gerçektir. Ancak bu gerçeği gizleme gayreti nedeniyle, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bu emekli aylıklarına dair verileri kamuoyuna açmıyor. Buna rağmen özellikle TÜİK verilerini değerlendiren çalışmalar, gerçeği gözler önüne sermeye devam ediyor. Nitekim Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Dairesi DİSK-AR’ın hazırladığı ve konfederasyon Genel Başkanı Sayın Arzu Çekezoğlu tarafından 21 Ekim 2020 tarihinde SGK İstanbul İl Müdürlüğü önünde açıklanan, "Türkiye’de Emeklilerin Durumu ve Emeklilikte Yaşa Takılanlar Gerçeği" başlıklı raporunda buna dair çarpıcı rakamlar var. Bu rakamların hepsine burada değinmeyeceğim. Dilerseniz DİSK’in sayfasında detayları görebilirsiniz. Ancak birkaç rakamı buraya almakta yarar var diye düşünüyorum. Örneğin; DİSK-AR’ın raporuna göre:
▪ Türkiye’de en düşük emekli aylık ve geliri alan ilk yüzde 20’lik dilimin aylık harcanabilir geliri, Temmuz 2020 itibariyle 763 TL.
▪ İktidar sözcülerinin zaman zaman asgari ücretin altında aylık alan emekli yok söylemlerinin aksine, 13,2 milyon emekli ve hak sahibinin 7,9 milyonu ise asgari ücretin altında aylık ve gelire sahip.
▪ 4,3 milyon emekli, yani emeklilerin yüzde 47’si ya çalışıyor ya da iş arıyor. Bu oran 2002 yılında yüzde 36 idi.
▪ Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde emekliler arasında gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülke.
▪ En düşük emekli aylığı alan ilk dilim emeklilerin ile en yüksek emekli aylık ve geliri alanlar arasındaki fark, tam 7,5 kat, AB ortalaması 4,2 kat.
DİSK-AR’ın raporundan aldığım bu rakamlar, Türkiye’de emeklilerin genel durumunu ortaya koyuyor. Görüldüğü gibi, en düşük emekli aylığı ile en yüksek aylık arasındaki fark 7,5 kattır ve AB ülkelerinde bu fark 4,2 kat. Türkiye bu alanda Avrupa birincisi. Aslında Türkiye’de bu fark uzun yıllardır tartışılıyor ve farkın giderilmesinin ancak "İntibak" yasası çıkarılması ile mümkün olduğu dile getiriliyor. Kuşkusuz bu tespit, mantık olarak doğrudur! Ancak sorun "İntibak" yasasından ne anlaşıldığında düğümleniyor. Bu yasayı sadece emekli aylıkları arasındaki farka indirgemek, alt aylıklara kısmi iyileştirme yapmak şeklinde anlamak ve bunu topluma böyle algılatmak, gerçek bir intibak yasasının tartışılmasının önünü kesmektedir. Sorun emekli aylıkları arasındaki farkın çok ötesinde, emeklilerin bu ülkede insanca yaşayabilecekleri bir gelire sahip olup olmamaları ile ilgilidir. Daha açık bir ifadeyle intibak düzenlemesi; emekli aylıkları arasındaki farkın giderilmesinden ziyade, bir emeklinin ailesiyle birlikte, bu ülkenin yaşam koşullarında, insani bir yaşam sürdürebilmesi için alması gereken asgari aylık gelirin tespiti ve aylıkların alt seviyesinin bu rakama çekilmesi şeklinde olmalıdır. Ne yazık ki, Türkiye’de uzun yıllardır tartışma emekli aylıkları arasındaki farka indirgendiği için, intibak düzenlemesinin yukarıda belirttiğim asıl amacı gözden kaçırılmaktadır. Bu bakış, emeklilerin yaşam koşullarını düzeltmek yerine, en alt aylık alan emekliler ile en üst aylık alan emeklileri karşı karşıya getiren, sığ bir bakış açısı olup, intibak kelimesinin sözlük anlamıyla da çelişmektedir.
"Peki, intibak nedir?" diye sorarsanız...
İntibak, bir çevreye, bir duruma uyum sağlamak; uyumlulaştırma, uyumlu hale getirmek; iki şeyin ölçülerinin birbirini tutması anlamlarına gelir. Buradan hareketle, emekli aylıklarının intibakında, uyumlu hale getirilmesi gereken ve ölçüleri tutması gereken iki şeyin birisi yaşadığımız ülkenin yaşam koşulları, diğeri ise emekli aylığıdır. Yani intibak; emekli aylığının, bu ülkenin yaşam koşullarında, bir emeklinin ailesi ile birlikte insanca yaşamasını sağlayacak düzeye yükseltilmesidir. Dolayısıyla intibakı sadece emekli aylıkları arasındaki farkların giderilmesi olarak tartışmak ve kısmi iyileştirmelerle geçiştirmek, gerçek anlamda intibak sağlamayacaktır.
Bir diğer konu ise, gün geçtikçe daha çok yaşlı bireyin yaşadığı dünyada, gençliğinde yaşadığı ülkeye değerler katmış olan yaşlı bireylerin, sağlıklı ve onurlu bireyler olarak yaşlanmaları için yapılan çalışmaların ortaya çıkardığı, Yaşlı Dostu Kentler (Age Friendly Cities) yaklaşımıdır. Bu kavram, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2005 yılında gündeme getirilmiştir. Türkiye’de önceki yıllarda TTB üyesi hekimler bu yaklaşımın ülkemizde de uygulanması için, yaklaşımı ele almış ve ülkenin şartlarına uyumlu bir şekilde ortaya koymuşlardır.
8 ana başlık altında toplanan "Yaşlı Dostu Kentler" yaklaşımı, emekli/yaşlı bireylerin günlük yaşamlarını idame ettikleri iç ve dış mekânların düzenlenmesinde dikkate alınması gereken hususları aşağıdaki şekilde ortaya koymaktadır.
1. Ev Koşulları: Yaşlıların kendi alıştıkları ortamlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri temel amaç olmalıdır. Bu amacın temel gerekçesi, yaşlıların kendilerini bu ortamlarda daha güvende hissetmeleridir. Temel kimi hizmetlerin onların evlerine kadar ulaştırılması değerlidir. Ev içi dekorasyon, planlama da yaşlıların ev içinde yaşamlarını bağımsız sürdürebilmeleri için özen gösterilmesi gerekli diğer konular arasındadır.
2. Ulaşım: Yaşlı bireylerin bağımsız yaşamlarını sürdürebilmeleri için önemli bir başlıktır. Ulaşım olanaklarının herkes için eşit, mümkünse ücretsiz ve günün her anı ulaşılabilir olması gerekir. Kamusal olanaklar, yerel yönetimlerin hizmetleri bu bakış açısıyla planlanmalıdır.
3. Dış Mekânlar ve Binalar: Yaşlıların bağımsız, hareketliliğini kısıtlamayan ve "yerinde yaşlanma" kavramına uygun koşullarda çevresel düzenlemelere gereksinimi bulunmaktadır.
a. Yeşil alanlar, sigara dumanından arındırılmış iç ve dış mekanlar bu bağlamda temel bileşenlerdir.
b. Kaldırımlar yaşlıların hareketine olanak sağlayacak şekle getirilmelidir.
c. Yaşlıların ev dışında, sokakta, vb. "dinlenmelerine" olanak sağlayan mekânlara gereksinimi bulunmaktadır.
d. Güvenli yaya geçiş alanları önceliklidir.
e. Binaların "yaşlı dostu" olabilmesi, aşağıdaki bileşenler üzerinden sağlanmalıdır:
-Asansör
-Yürüyen merdiven
-Geniş kapı girişleri
-Uygun basamaklar, merdivenler
-Kaymayan yüzeyler
- Dinlenme için uygun iç mekanlar
-Uygun işaretlemeler
-Tuvaletlerin uygunluğu
4. Sosyal Katılım: Bu konuda sosyal faaliyetlerin yaşlılara bilgi olarak ulaştırılması önemlidir. Bu adımla birlikte, faaliyetlere fiziksel ve ekonomik açılardan da ulaşımlarının sağlanması gerekir.
5. Toplumda Saygınlık: Yaşlı bireyler, deneyimlerini en üst düzeyde aktarabilecekleri birikimlere sahiptirler. Bu olanağın onlara sağlanması gerekmektedir. Kuşaklar arası iletişimin artması, deneyimlerini kendilerinden sonra gelen kuşaklara aktarabilmeleri için altyapı çalışmalarına gereksinim bulunmaktadır. Bu bakış açısına gereksinim duyan toplumsal değişimin sağlanması öncelenmelidir.
6. Çalışma Yaşamına Katılım: Bu başlıkta gönüllü olarak çalışma olanaklarının yanı sıra, profesyonel meslek yaşamlarının sürdürülmesi de akla gelmelidir. Emekliliğin, bir zorunluluk değil, bir seçenek olmasının sağlanması önerilmektedir.
7. İletişim ve Bilgilendirme: Yaşlılık döneminde de her türlü hizmetin, bilginin ulaşılabilir olması gerekmektedir.
8. Toplum Desteği ve Sağlık Hizmetleri: Sağlık hizmetleri, yaşlı bireylerin gereksinim duyduğu hizmetlerin başında gelmektedir. Sağlık hizmetleri, koruyucu, tedavi edici, rehabilite edici hizmetler bütününü sunmalıdır. Gerekli durumlarda evde bakım hizmetlerinin de ulaştırılması değerlidir. Kendi başına, kendi evlerinde yaşamlarını sürdürme engeli olan yaşlı bireyler için kurumsal bakım olanakları da ulaşılabilir olmalıdır.
Görüldüğü gibi, yaşları itibariyle bedenleri yıpranmış, kemik ve kas hastalıklarından dolayı hareket etme yeteneği kısıtlanmış yaşlı bireylerin yaşamlarını kolaylaştırmak, onların günlük hayatlarını idame ettikleri iç ve dış mekânların mimari yapısının uygunluğu ile yakından ilgilidir. Elbette yaşlı insanların, onurlu ve mutlu bireyler olarak yaşlanmalarının tek koşulu fiziki mekân uygunluğu değil. Bunun yanı sıra ekonomik yeterlilik, sağlık hakkına ulaşabilme olanakları, sosyal aktivitelere katılım, bilgi ve deneyim aktarma olanaklarının sağlanması da olmazsa olmazdır. Sekiz temel başlıkta özetlenen, "Yaşlı Dostu Şehirler" yaklaşımı, yaşlı sağlığına bütünsel bir bakış açısı sunmaktadır. Bunun her ülkenin genel ve yerel yönetimlerince kabul edilen, uygulamaya koyulan bir çerçeveye dönüştürülmesi sağlıklı yaşlanma için temel koşuldur.
Şimdi emeklilere düşen; gerek emekli aylıklarının ülkenin yaşam koşullarına uyumlu hale getirilmesi için gerçek bir "İntibak" yasasının çıkarılmasını sağlamak, gerekse emeklilerin günlük yaşamlarını idame ettikleri iç ve dış mekânların yaşlarına uygun düzenlenmesinin sağlanması için, "Yaşlı Dostu Şehirler" yaklaşımının uygulamaya konmasını sağlamak üzere örgütlü mücadeleyi yükseltmektir. Bu örgütlenmenin adı sendikadır. Zira sendika, üyeleri adına talep eden örgütlenme biçimidir. Bu alanda 1995 yılında DİSK'in öncülüğünde başlayan mücadele devam ediyor. Emeklilere düşen ise, bu örgütlenmeye sahip çıkmak ve DİSK Emekli-Sen'e üye olarak seslerini yükseltmektir.
Gelecek yazıda bu örgütlenmenin temel dayanağı, ulusal ve uluslar arası belgeler, örgütlenmeye çıkarılan engeller ve verilen hukuk mücadelesini ele alacağım.
Sağlıkla kalın!