Türkiye'de emekli gerçeği - 6

Türkiye'de emekli gerçeği - 6
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2011 yılında hükümetin davaya karşı görüşleri ile sendikanın karşı görüşlerini almış olmasına rağmen, uzun süre dosyayla ilgili herhangi bir işlem yapmamış...

Veli BEYSÜLEN


Türkiye’de Emekli Gerçeği yazı serisine devam ediyorum. Bu yazıda, önceki ikisinde bahsettiğim emeklilerin örgütlenmesi, örgütlenmenin önüne çıkarılan engeller ve yaşanan hukuk skandallarını anlatmaya devam edeceğim.

Türkiye'de Emekli Gerçeği 5 yazımda, DİSK EMEKLİ-SEN hakkında 2007 yılında verilen kapatma kararının üst yargıda da onanması ve iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine, dosyanın 18 Haziran 2008 tarihinde sendika tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gönderildiğini ve bir sonraki yazıda bu dosyanın AİHM sürecine değineceğimi yazmıştım.

Dosyanın gönderilmesinin ardından, AİHM'in 16 Temmuz 2008 tarihli yazısı ile dosyanın kesin kayda alındığı sendika avukatına bildirilmiştir. Ancak dosyanın beklemeye alınmış ve uzun süre işlem yapılmamamıştır. Sendika avukatı zaman zaman AİHM’e yazı yazarak konunun aciliyetine dikkat çekmiş ve dosyanın bir an önce ele alınmasını talep etmiştir.

Tüm bu uyarılara rağmen dosya dikkate alınmamış,  aradan ancak 3 yıl geçtikten sonra, AİHM tarafından hükümetin dosyaya ilişkin görüşleri sendika avukatına iletilmiş ve karşı görüşler istenmiştir. Bunun üzerine sendika avukatı, hükümetin dosyaları birleştirilmiş iki davaya ilişkin görüşleri üzerinde yaptığı inceleme sonucu, sendikanın görüşlerini içeren karşı yazıyı 19.07.2011 tarihinde AİHM’e göndermiştir.

Yazıda, hükümetin savunmasının başvuruda yer alan detaylı açıklamalara yanıt niteliğinde olmadığı, kendisine sorulan sorulara yanıt vermekten kaçındığı, başvuruda yer verilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın maddeleri ile ulusal yasa maddelerine değinmeyerek bu maddeleri görmemeye çalıştığı açıklanmıştır.  Hükümetin Anayasa'nın 51. maddesinde sendika kuracak hak özneleri arasında emeklilerin bulunmamasına sığındığı, ancak bu maddede emeklilerin sendika kurmasının yasak olduğuna dair herhangi bir ibarenin de bulunmadığı, dolayısıyla maddede emekliler kelimesinin geçmemiş olmasının, emeklilerin sendika kurmasının yasaklandığı şeklinde yorumlanmasının mümkün olmadığı da iletilmiştir. Yine hükümetin, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu'nda emekliler kelimesinin geçmemiş olmasına sığınmasının gerçekçi olmadığı, zira bu kanunların çalışanlar için düzenlenmiş alana ilişkin özel kanunlar olduğu, bu nedenle emekliler açısından değerlendirilmelerinin mümkün olmadığı detaylı bir şekilde açıklanmıştır.  

Yazının devamında,  hükümetin ciddi hak ihlallerinde bulunduğu, aynı konumda bulunan hükümete yakın iki ayrı emekli sendikası hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı, buna karşın muhalif olan DİSK EMEKLİ-SEN'in her türlü hukuki ve fiili engel ile engellenmeye çalışılarak çifte standarta maruz bırakıldığı belirtilmiştir. 

Avukat cevap yazısının son bölümünde, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine atıfta bulunmuş ve hükümetin, sözleşmenin 6. 7. 11 ve 14. maddelerini ihlal ettiğini belirterek, örgütler arasında farklı uygulamalarda bulunduğunu, örgütlenme özgürlüğüne getirdiği sınırlamaları kaldırmak ve dostane çözüme yanaşmak yerine yanlışta ısrara devam ettiğini iletmiştir. Mahkemeden ihlalin tespiti yönündeki talebin kabulünü istemiş, sendikanın taleplerinin kabulü halinde, dostane çözümün kabul edileceğini de eklemiştir. Mahkeme 6 Eylül 2011 tarihli yazısıyla, sendikanın karşı görüşlerinin alındığını ve hükümetin dostane çözümü kabul etmediğini sendika avukatına ileterek, mahkemenin dosya üzerinde yapacağı inceleme sonucu vereceği her bir kararın usulüne uygun olarak kendisine bildirileceğini açıklamıştır.

Tüm bu gelişmelerden sonra dava yeniden beklemeye alındığı için, sendika avukatı tarafından belli aralıklarla yazılan yazılarla bilgi alınmaya çalışılmıştır.

Bu arada, Ankara Valiliğinin başvurusu üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu tarafından 2014 yılında, sendikanın bağlı olduğu Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı ile kararın kesinleştiği 2008 yılından itibaren, soruşturmanın başlatıldığı tarihe kadar geçen süre içinde, sendika Genel Başkanlığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapmış olan tüm yöneticiler hakkında kapatılmış sendikanın faaliyetini devam ettirmek suretiyle kanuna karşı suç işlemek iddiasıyla, 2014/5667 Basın Soruşturma No ile soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma savcısı, tüm ifadeleri alıp sendikanın gelir-gider defterlerini de inceledikten sonra, herhangi bir suç tespit edemediğinden, 12.05.2016 tarihinde, "Kovuşturmaya Yer Yoktur" kararı vererek dosyayı kapatmıştır. Sadece savcılığın soruşturma açmasıyla kalınmamış, aynı dönemde Ankara Valiliği sendikaya yazdığı yazıda, mahkeme kararına atıfta bulunularak sendikanın kendisini kapatmasını istemiştir. Bu süreçte yaşananlar, uluslararası baskılardan dolayı sendikanın kapısına mühür vurup kapatmanın çözüm olmadığını, bunun dosyanın muhatabını ortadan kaldırmayacağını, aksine kendisi aleyhinde sonuca yol açacağını gören devletin, sendika üzerinde baskı kurmak suretiyle, bir şekilde sendikanın kendi kendisini kapatmasını ve AİHM’deki dosyanın muhataplığına son verilmesine çalıştığını göstermekteydi.

18 Temmuz 2008 tarihinde kendisine gönderilen dosyayı kaydına alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2011 yılında hükümetin davaya karşı görüşleri ile sendikanın karşı görüşlerini almış olmasına rağmen, uzun süre dosyayla ilgili herhangi bir işlem yapmamış, en sonuncusu 21 Mart 2018 tarihinde yazılanı olmak üzere, sendika avukatının müteaddit defalar dosya hakkında bilgi almak için yazdığı yazılara da genellikle cevap vermemiştir.

Sürecin uzamasının sendika üyeleri arasında sıkıntı yaşanmasına yol açması üzerine, davanın bir an önce sonuçlandırılması talebiyle AİHM’e  mektup gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu karara istinaden 7 Kasım 2018 tarihinde hazırlanan İngilizce mektup, sendikanın genel merkez ile tüm şube ve temsilcilikleri tarafından kurumsal; üyeler tarafından ise bireysel olarak AİHM’e postalanmıştır.

Bu mektupların gönderilmesinden 40 gün sonra, ilginç bir şekilde bireysel mektup gönderen biri Tekirdağ Çorlu’da, diğeri Çanakkale Geyikli’de ikamet eden iki sendika üyesine, dosyanın 10 Nisan 2018 tarihinde karara bağlandığı ve bunun da 17 Mayıs 2018 tarihinde sendika avukatına tebliğ edildiği belirtilen bir yazı ve yazının ekinde 10 Nisan 2018 tarihli mahkeme kararı gönderilmiştir. Yani bu iki bireysel mektuba verilen cevaplara kadar, ne sendikaya ne de avukatına herhangi bir tebliğ yapılmadığı için mahkeme kararı dolaylı olarak tesadüfen öğrenilmiştir.

İlginç değil mi? Sendika avukatının, davayla ilgili bilgi almak amaçlı yazdığı hiçbir yazıya cevap vermeyen AİHM, yine 7 Kasım 2018 tarihinde, sendika Merkez, Şube ve Temsilcilik Yürütme Kurullarının kurum adına gönderdikleri mektuplara cevap vermek yerine, aynı tarihte davanın bir an önce sonuçlandırılması talebiyle kendisine mektup gönderen binlerce sendika üyesinden sadece ikisine, dosyayı 10 Nisan 2018 tarihinde karara bağladığına ve bunun 17 Mayıs 2018 tarihinde sendika avukatına tebliğ edildiğine dair yazı göndermiştir.

İlginçlik bununla da sınırlı değildi. Mahkeme kararı incelendiğinde, kararın gerekçesinden içeriğine birçok çelişki ile verilmiş bir karar olduğu görülmekteydi. AİHM kendisine gelen dosyaları, önce bir eksiklik olup olmadığı ve davacının ilgili ülkenin iç hukuk yollarını tüketip tüketmediği yönünden incelemeden geçirdikten sonra kesin kaydına almaktadır. Mahkeme 2008 yılında, bu şekilde yaptığı ön incelemede herhangi bir eksiklik olmadığını tespit ettikten sonra dosyayı kabul edilebilir bulup kesin kaydına almıştır. Yine 2011 yılında hükümetin savunmalarını ve sendikanın karşı görüşlerini alıp tüm bu prosedürlerin uygulanması sürecinde de herhangi bir eksiklik tespit etmediği halde, ilk başvuruyu almasının üzerinden 12 yıl geçtikten sonra, dosyayı Daire görüşüne sunma gereği bile duymadan, alt komitede iç hukuk yolları tüketilmediği gibi garip bir gerekçe ile usulden reddetmiştir. Bu karar oluşturma yöntemi ile AİHM Büyük Dairesine veya Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine itiraz başvurusu yapılmasının yolunu kapatan alt komite, esasa ilişkin değerlendirme yapmaktan da kaçınmamış ve hükümetin savunmasında ileri sürdüğü gerekçeleri kabul ederek, dosyayı kabul edilemez bulmuş ve başvurunun reddine karar vermiştir.

Bu çelişkilerle dolu kararı, bir sonraki yazıda daha detaylı olarak değerlendirmek üzere şimdilik hoşça kalın ve sağlıkla kalın!

Öne Çıkanlar