Umutsuzluktan beslenmek diye bir şey var mı gerçekten?
Kemal BOZKURT
Durduk yere mi umutluyuz? Umut uyduruyor ve uydurduklarımıza mı umutlanıyoruz yoksa? Neden birçok muhalif umutsuzluktan bahsediyor? 2020’ye bakarak 2021’i görelim diyerek, neden umutsuz bir gelecekten bahsediyorlar? Onların gördüğü 2020 ile benim gördüğüm 2020 neden farklı? Nihayetinde yıl aynı olsa da farklı yerlerde durduğumuz için farklı bir yıl görüyor olmalıyız. Eğlenceli kısım da burada başlıyor. Aynı yerin farklı yerlerinde duruyoruz anlaşılan. Klişe bir söylemle bardağın dolu mu yoksa boş kısmına mı bakıyoruz demek istemiyorum ama bir başlangıç için hiç fena bir klişe değil. Bardağın hem dolu hem de boş kısmı bir bütün olabilir mi?
Yılların da bazen dolu bazen boş olduğunu düşünebilir miyiz yoksa yıllar birbirini tekrar mı eder öncekinden hiç kopmadan? Yıllar öyle yapsa da insan ilişkileri de böyle midir? Mesela bir yılın içinde kendi partilerini terk eden milyonlarca seçmen, kuruluşundan bir yıl sonra nasıl yüzde 35 gibi sarsıcı oranda oy verdi AKP’ye? Bir krizde AKP’ye hızla katılanlar başka bir krizde AKP’yi yine aynı hızla terk ederler mi? Bilemeyiz bunları elbette, çünkü üzerine konuştuğumuz insan. Ama yine bir kriz zamanı büyük baskı altındayken muhalefetin dağılmadığını da biliyoruz ve yine gördüğümüz insan.
Umut, her şeye rağmen usulen koruyacağımız bir şey mi? Olmadığını söylediğimizde ayıp bir şey mi demiş oluruz? Bazen ‘yok’ demek daha gerçekçi ve dolayısıyla, ‘madem yok, o zaman ben yapmalıyım!’ diyerek özne olmaya, umudu yaratmaya da itmez mi insanı bir yandan da…
Pandemi vesilesiyle yılbaşı evlerde bile yasaklanırken evlerin basılabileceği resmi ağızlardan söylenirken, hafta sonları içki satışları yasaklanırken kamusal alandan yalıtılan yılbaşı nasıl oluyor da evlerin balkonlarına, pencerelerine hiç olmadığı kadar taşıyor? Daha önce kamusal alanlar evlerden daha çok süslenirken şimdi ise tam tersine kamusal alanlar renksizleşirken, eskiye nazaran evlerin yılbaşı için daha çok süslendiğine de şahit oluyorum. Gerçekten de 'İktidar hayatı hedef aldığında, hayat iktidara direniş olur'muş…
Elbette bu direnişin olabilmesinin bir koşulu soyut olsa da umut etmekle alakalı. İnsanın direnişinin kaybetmek için olmadığı muhakkak. Kaybetmek bir sonuç ama kaybetmek için direndiğimizi sanmıyorum. Umuda dair hiçbir somut veri olmasa da somut olarak umutlanmanın koşullarını yaratır yine de insan. Mesela bir kişinin dahi yaşananlara karşı olduğunu söylemesi dahi gerçekten de belirleyici olabilir bazen. İnansanız da inanmasanız da dinler tarihi bir kişinin bir dakika yanlış yaşıyorsunuz demesi ile başlıyor nihayetinde. Hangi peygamber binlerce yüzlerce kişi ile başlamış yolculuğuna? Ve hangisi söylediklerinin bugün milyarlarca, milyonlarca insana ulaştığını görmüş? Hazreti İsa kaç kişiyi Hristiyan olarak görebilmiş mesela hayatında?
Hiçbir somut veri olmasa bile umut etmenin insanı neden sonra 'umudu yaratan, somutlayan özne' yaptığı bilinirken, somut olarak ciddi veriler olduğu halde neden umutlanmayın deniyor?
Erdoğan’ın şu andan daha güçlü olduğu, pandemi daha yokken, ekonomik kriz bu kadar derin değilken, Davutoğlu, Babacan henüz iktidardan kopmamışken kazanmamış mıydık büyükşehirleri ?
İktidarı panikleten bu durum iktidar için kritik bir veri iken, hemen sonrasında 2020'de iktidar üçe bölünmüşken, muhalefet kazandığı halde umutlanmak için neden veri sayılmıyor bunlar? Kazandığımızı dahi neden görmek istemiyor, kendimizin başarılarını önemsiz görüyoruz?
Umutsuzluktan beslenmek diye bir durum var mı gerçekten?
Gerçekten de umudumuzun somut göstergeleri yok mu yani. Pür soyut, ütopik umutçu muyuz?
Belki de umutsuzlar ütopiktir, olamaz mı yani? Kaldı ki ütopya bile ulaşmak için değil midir?
Her şeye rağmen, onca baskıya, aralarındaki ciddi farklılıklara rağmen muhalefet dağılıyor mu? Sadece muhalif parti yönetimleri değil o partilerin tüm seçmenleri de sanki aralarında olgunca yapılmış bir anlaşma varmışçasına farklılıkları şimdi konuşma zamanı değil diyerek yarına odaklanmış değil mi? Elbette yarının, bugün yapılanlarla kazanılacağını biliyorum ama bugünü dağıtırsak üzerinde tartışacağımız bir yarınımızın olmayacağını da biliyoruz. Yarın belirsiz olsa da o belirsizlik bize siyaset yapma tartışma olanağı da açmıyor mu? Hele de mücadele etmek isteyen için ne büyük, yaratıcı bir zemin belirsizlik. İster sinema, ister edebiyat, ister yaratıcı bir eylem, ister bir tivit; al sana zemin…
Kimi muhalifler tarafından çok sık söylenen umutsuzluk günlerinde dahi herkes kendi meşrebince, ama sonuçta direnmiyor mu? Son yıllarda katılım mı varmış iktidara yoksa tersine kopuş mu oluyormuş? İktidardan kopan muhalefete katılmıyor muymuş?
Ve yaşadıklarımızın aksine iktidara akışın, katılımın olması olağandır. Güçle ilişkilenme, makam, geçinme ve para ve pul…
Muhalefete katılmaksa; baskı, zorluk ve işsizlik ve açlıkken hem de…
En değişimcilerin dahi değişim olmayacakmış diye konuşması neden? Bu konuşmaları duyan bir iktidar seçmeninin bırakın muhalefeti, iktidara daha da sıkı yapışmasıyla sonuçlanacağını bilmeyecek bir deneyimsizlikteler mi? Muhalif olanlarınsa bu konuşmaları duyarak, başaramayız o halde diyerek mücadeleden vazgeçirecek, ülkeyi terk etmelerini isteyecekleri bir konuşma yaptıklarını bilmeyecek deneyime sahip değiller mi?
İktidar, ‘bizim’ söylediklerimizi yaptığında o başka bir parti oluyor zaten ki o bizden başka olduğu için, söylediklerimizi dikkate almayan baskıcı, kendinden gayrısını yok sayan ( Hatta bazen kendi içindekileri de yok sayan: Berat Albayrak istifası mesela) politikalar uyguladığı için bunları yaşıyoruz. O halde ona ne yapması gerektiğini değil, bizim ne yapmamız gerektiğini de söylemiş oluyoruz. İş başa düşüyorsa ilk kalkış enerjisi umuttan gayrı ne olabilir? ( Kibirli ve başkasını yok sayan bir iktidara; şunu şöyle yap demenin kendi yükümlülüklerimizi, hayallerimizi ona yüklemek olduğunu yazmamın fazla olacağını düşünüp yazmayacağım! )
Elbette durduk yere umut söyleminde bulunmak da ciddi bir sorun. Mesnetsiz ve eylemi olmayan bir durumda umuttan bahsetmek gerçekten kopuk olarak umut yaratabilir ve insanları bir beklenti içine de sokabilir. O beklenti olmayınca da ortalık dağılabilir ama umut etmemizin gerçekten mesneti yok mu? Ki bu dönemin en sarsıcı eylemi dağılmadan durmayı yani bir hareketi değil de olduğu yerde durabilmeyi, çürümemeyi ifade ediyor bence. Bunu da yapamıyor mu muhalifler? Kadınlar tüm baskıya ve iktidar gücüne rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını engellemeyi başaramadı mı yani? Kadınlar tüm kadın cinayetlerine rağmen geri çekilip dağıldı mı? Yoksa daha da örgütlenip erkek egemenliğini sadece örgütlü kadınların dilinde olandan çıkarıp tüm kadınların ve hatta erkeklerin de gündemine sokmadı mı? Muhalefet, iktidarın tüm baskı, manipülasyon ve içeriden dışarıdan dağıtma girişimlerine rağmen dağıldı mı? Bir de iktidar açısından bakalım olan bitene. Onca baskıya ve zora rağmen nasıl oluyor da ve neye dayanarak muhalefet dağılmadığı gibi gittikçe büyüyor? ‘İktidarımın ve gücümün doruğundaysam nasıl oluyor da üçe bölünüyor ve Davutoğlu ve Babacan içimden çıkarak beni terk ediyor?’
Bizim bildiğimizi iktidar bilmiyor mu? Etrafındakilerin önemli bir kısmının güce geldiğini ve güç değişiminin alametleri belirdiği anda orayı terk edeceklerini de bilmiyor mu? Muhalif olanınsa baskı ortamında büyümesinin çok zor olduğunu buna rağmen büyümese dahi, durduğu yerde durmasının kendi seçmenlerinin dahi gözlerini muhalefete diktiğini de bilmiyor mu?
2020’ye bakarak 2021’in daha da berbat olacağını görüyorlarsa umutsuzlar, nereye bakarak kazanacağımızı söylüyorlar? İktidarın şunu ve bunu yapması ve değişmesi gerektiğini söylüyorlar esas olarak. İktidar niye değişsin? Kendi adıma iktidarı değiştirmeye çalışmıyorum, ki onlar zaten öyle oldukları, dediğimiz gibi olmadıkları için iktidardı ve bu artık bitti. Halklar deneyebilir ama yanıldıklarında derhal durumu değiştirir. Öyle olmasa tüm iktidarlar kalıcı olurdu değil mi? Ancak halk değiştiği için iktidar da değişecek. Halkların da zaten nasıl değiştiğini göremiyorsanız neyi göreceksiniz umutsuzluktan başka?
2020’ye bakınca yaratıcılık göstermiş, derinleşmiş birbirini duymaya yakınlaşmış bir muhalefet görüyorum tüm sorunlara rağmen. Bardağın boş kısmındaki muhalifler ise her zaman boştu. Eski iktidar döneminin iktidarı olan bu muhalifler aslında hala iktidar olduğunu zannedenler. Bugün burada, muhalefette olmaları benim değil onların sorunu. Kaldı ki onların da iktidarının bir gün biteceği kendilerine defalarca söylenmişti.
Tanrıların, insanı moralsizleştirmek, her şeyi durağanlaştırmak için Pandora’nın kutusunda esir bıraktığı umudu bir de insan niye esir bıraksın? Gerçekten de umudun sesi cılız mı geliyor derinlerden?
Hoş geldin 2021