Unutmak, bütün bildiklerimin devamı...
Mazlum ÇETİNKAYA
Hatta, sırf bu yüzden, insan biraz da unutmak için sever…
Yüzde yüz silmek, hiç bir daha hatırlamamak zor ama kalıcı hafıza odasından dışarı atmak, unutturmasa da, daha az hatırlatır insana bazı travmaları.
Modern dönemin kabileleridir günümüz partileri de. İnsan gibi, toplumsal bu kabileler de, bu kabilelerin bireyleri de unutmak için severler.
Yaralayan, intikam alan, yok etmek üzerine kurulu tüm sosyolojik düzenekleri - ki insanın en büyük travması devlet de dâhil - insandan çıkma bütün bu kirli düzenekleri unutmak kolay değil. Ama insan yorulunca savaşmaktan, her sabah beddua kusarken ciğerinin acıyan bir köşesinden, bir süre sonra da bıkıyorsun ki acılar yoruyor insanı…
Unutmak, geçmişte yaşanan kötü şeylerin tarihte yeni bir hafıza olmaması için, çünkü her kötü hafıza yeni kötülüklerin ön kapısını açar…
Acıların içinde bir hafıza gibi kıvranmamak ve bazen bilinçaltınızı, bir sihir gücü müdür, tanrısal bir şey midir bilmiyorum ama siliyorsun, silinmesini istiyorsun!
Kürt halkı da öyle, geçmişte yaşadığı acıları unutmak için seviyor şimdi, geçmişte kendisine yapılan zulümleri unutmak için, kendisini yaralayan travmaları hafızanın kin odasından çıkarıp sevgi odasına alıyor, barış odasına, aklımızın en kilitli açılmaz odasına alıyor…
Bu, celladını sevmek gibi bir şey değil tabii, artık savaşmaktan, ölmekten, acı çekmekten yorulmakla ilgili bir şey.
Cellatlar unutur mu, onlar unutmazlar!
Ama halklar, çocuklar, anneler, doğuranlar unuturlar; kini, nefreti, savaşı, kavgayı… en uzak coğrafyalar da bile.
İnsan unutmak için sever mi insanı. Bazen öyle oluyor, insanın doğal düzeneği bunu kendiliğinden kuruyor.
Bazı halkların tarihi, başka bazı halkların tarihi kadar şanslı değil! Sevmek üzerine kurulu bazıları, sevmekten unutmak üzerine yatmış bir yaz sedirine doğru kurulu...
Ve unutmak kendin olamamak ile ilintili bir şey olsa da, hatırlamamak da bir o kadar kendin olmakla ilintilidir, bilincine, bilinçaltına kasten yön vermektir.
Unutmayı seçiyorsun ve seçmekten başka çaren de kalmıyor.
İnsan ve toplum beyninin savunma mekanizmalarından biri de unutmaktır.
Savaş alanlarında tüm kılıçlar çekilmiş ve sonunda hepsi kırılmışsa, son kılıcını saklamak kurnazlığında değilsen eğer, bu kılıçların kırıldığı alanları da temizlemeli artık.
Her şey bitmişse, savunacağın, seçeceğin, sarılacağın, dokunacağın, ağlayacağın bir şey kalmamışsa, kalmasını istemiyorsan, bazı şeyleri artık intikam defterinden silmek en güzeli.
Her bayramda geleneksel olarak mezar ziyaretlerine gideriz, yirmi yıl önce cezaevinde yitirdiğimiz kardeşimin mezarını bu yılda ziyaret ettik ailecek. Annem, acısını kundaklamış gibiydi. Acı da nasıl kundaklanıyorsa işte öyle kundaklamıştı.
Yukarıda anlattıklarımın bazıları annemin ve toprağın içsel diyaloglarıydı. Bir mezar taşı için bile altı yıl mahkemelik olduk, o mezar taşına iki yüz metre uzaklıktaki komşularımızın ihbarlarıyla üç defa mezar taşları kırıldı ve o da yetmedi, ülkeye zarar veren mezarlarımız ülkenin "bölünür bütünlüğü" haline geldi.
Her kin, bu "bölünen bütünlüğü" büyüttü. Bir anne merhametinin ve acının kundağı kadar bir kundak kuramadı bu koca devlet!
Unutmak, annemin ve toprağın bize tembih sözüydü bu bayramda, kin tutmamak, sevmek, acıyı içine atmak…
Bir halkın içinde akan nehir de böyledir, bir annenin kundağında sarılı olan bir acı gibidir. Bir nehrin içindeki nehri var eden o su damlacığı gibidir.
İçimden bazıları da sevmek için unutur dedim. İnsanın sevmesi için de unutması gerekir öte yandan.
Unutmazsan sevemezsin, hafızayı sürekli önüne kor kendini tazeler hafızanla yolculuk edersen sevemezsin.
Bu yüzden bazen hafızamızı da silkelemek gerekiyor yüksek bir yerden.
Öyle yapıyorum zaman zaman, hafızamı silmek ve silkelemek üzerine tutuyorum. Sildiğim ve silkelediğini her şeyi bir nehre atıyorum denizin dibinde akan bir nehre. İsterse su suya karışmaz, isterse nehir denize karışmadan akar, kendisine ayrı bir yatak ayrı bir yol olup...
Ama sen benden değilsin diyen birisine, benden değilsin diyen bir denize, nasıl karışacak nehir!..
İnsan en acılı zamanında, en acılı gününde bile susmayı ve düşünmeyi öğreniyor.
Siz kitaplar yazadurun, teoriler yapın…
Ama Rize’de, yağmurlar ülkesinde, 98 yaşındaki Havva Nine (Havva Ceryan) şöyle diyor; hiç bir insan kötü değildir, şartlar kötü ediyor insanı.
Barışın kundağını sarıyor Havva Nine de Rize’den.
Milli birlik ve bütünlük diyen "sol ve sağ bütün kabilelere" tokat gibi bir söz.
Halkların kardeşliği diyenlere de yaşamdan teorik bir önerme.