Yanıyoruz

Yanıyoruz
Nurgül’dü arayan. Marmaris’te yaşayan arkadaşım. Ağlayarak konuşmaya çalışıyordu: Yanıyoruz Ato, sadece köy mü? Tüm hayvanlar da. Kanatları alev almış yanarak uçak bir tavuk gördüm.

Atilla KESKİN


ARTI GERÇEK- Nurgül'dü telefon eden; neredeyse yarım asır önce ODTÜ'den sınıf arkadaşım olan Nurgül. Konuşmaya çalışıyor ama sık sık hıçkırarak ağladığı için ne dediği tam anlaşılmıyordu.

"Yanıyoruz Ato...Yaşam boyu biriktirdiğim parayla aldığım küçük köy evi çoktan yandı. Marmaris'in tepelerinde şirin bir köydeydi evim. Köyün tümü yandı. Sadece köy mü?...Tüm hayvanlar da. Kanatları ateş almış yanarak uçmaya çalışan bir tavuk gördüm...Çıldıracağım Ato...Gözümün önünde yarısı yanmış bir inek can verdi.

Yanık et, deri, kıl kokusu inan yanan çamların kokusundan bile çok daha iğrençti. Ne bir yangın söndürme uçağı, ne bir helikopter...Yirmi kilometre ilerde askeri bir kışla var. Önüne gidip, bağırıp çağırdık. 'Niye yardıma gelmiyorsunuz, İçerde her türlü aletiniz, arazözünüz bile var, hem de iki tane. Niye gözünüzün önünde yanan ormanı seyrediyorsunuz?' ' Gidin buradan, gidin yoksa sizleri tutuklatmak zorunda kalırım,' dedi kapıya gelen bir subay. ' Emir büyük yerden geldi. Emre uymayıp yardıma gelirsek hepimizi içeri atarlar, biz istemez miyiz? Ama mümkün değil, gidin burdan, gidin yoksa zor kullanmak zorunda kalırız.'

Yapabileceğimiz bir şey yoktu Ato. Yangın yerine dönüp ellerimizdeki tırmıklar, küreklerle yangını söndürmeye çalışan insanlara yardımcı olmaya çalıştık. O kadar hızlı yayıldı ki yangın, kaçmasak biz de yanacaktık. "

Artık konuşamıyordu Nurgül ağlıyordu, sadece ağlıyordu hıçkırarak... Kesik kesik sözcüklerle yeniden bir şeyler söylemeye çalıştı.

"Yangını söndürmek için gelmiş bir gencecik çocuk. Bir elinde kürek vardı. Bir kolu yanmıştı. İnan, yemin ederim inan kolu yanmış kemikleri gözüküyordu. Arabaya bindirip uzaklaştırmaya çalıştık... Elindeki küreği hâlâ bırakmıyordu .Gördüklerimi unutmam mümkün değil, inan günlerdir, bir saat bile uyumadım."

 Yine hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. "Bu kadar yeter sevgili Ato," deyip telefonunu kapadı.

‘NEBİL’İ VURDULAR’

Kırk üç yıl öncesine gitti düşüncelerim. Nurgül ODTÜ İdari İlimlerden mezun olduktan sonra İstatistik Enstitüsü'nde çalışmaya başlamıştı.

Yurtdışında birkaç üniversitede okumuş, iletişim uzmanı, kırk yıl önce bilgisayarın insanlığın geleceği için önemini vurgulayan makaleler yazan yürekli bir bilim adamı olan Nebil Yağmur'la evlenmişlerdi. Mutluydular, ikisi de sosyalistti, mesleki çalışmalarının yanı sıra ikisi de haksızlıklara karşı, insan hakları için mücadele ediyorlardı.

Nurgül'dü yine telefon eden, kırk üç yıl öncesinde de, dünkü gibi yine hıçkırıklarla ağlıyordu.

"Bu sabah Nebil'i vurdular Ato. Arabasının içinde vurdular...Çapraz ateşe tutmuşlar...Saydım, teker teker parmaklarımla dokunarak saydı." 
Ağlamaktan konuşamıyordu. Dinginleştiğinde yeniden konuşmaya başladı.

"Tam dokuz kurşun yarası vardı, güzelim gövdesi, yüzü delik deşik olmuştu...Katiller ellerini kollarını sallayarak kaçıp gitmişler. Polisler, 'hiç merak etmeyin bu cinayeti işleyenleri muhakkak bulacağız,' dediler. Daha fazla konuşamayacağım kapatıyorum sevgili ATO"

Kırk üç yıl geçti aradan, hâlâ aranıyor katiller...Ve yine yüreği yanık Nurgül kardeşim hıçkırıklarla ağlıyor...

Öne Çıkanlar