Sanatçının şöhret peşinde koşan bir adam olarak portresi

Sanatçının şöhret peşinde koşan bir adam olarak portresi
Heller, Joyce’a nazire yaparcasına yaşlı bir adamın adını parlatma çabasını ele alıyor. Geçtiğimiz yüzyıldan bu yana, sanat ve ona dair beklentilerdeki değişimi mercek altına alarak kimi zaman kendi yetersizliğini ve vasat beklentilerini de taşlıyor.

Merve KÜÇÜKSARP


Amerikalı yazar Joseph Heller’ın (1923-1999) kaleme aldığı “Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi” isimli roman Filiz Çakır’ın çevirisi ile Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Daha önce “Madde 22” isimli romanı dilimize çevrilen ve nitelikli edebiyat okurunun beğenisini kazanan Heller bu romanda, yazdığı ilk kitapla geniş okur kitlelerine ulaşan ve sonraki romanları bu eserin gölgesinde kalan Eugene Pota isimli yazarın, hayatının son demlerinde ses getirecek bir roman yazmaya kalkışmasını konu alıyor. Batı kanonundan kimi namlı şahsiyetlere atıf yaparak ironiyle harmanlanmış bir “sanatçı romanı” meydana getiriyor.

“Sanatçının Yaşlı Bir Adam Olarak Portresi” isminden de anlaşılacağı gibi Joyce’un “Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi”nden feyz alarak yazılsa da, daha ziyade Heller’ın hayatıyla kimi benzerlikler taşıdığından otobiyografik öğelerin oldukça ağır bastığı bir roman. Zira Heller da tıpkı Pota gibi ilk romanı Madde-22 (1961) ile edebi bir şöhrete kavuşmuştur. İkinci Dünya Savaşı Hava Kuvvetleri bombardıman pilotu olarak kendi deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı Madde 22’deki üslubu ve yapmış olduğu gerçekle harmanlanmış hiciv Amerikan edebiyatında kendisinden sonra gelenleri etkilemiş ancak daha sonra yazdığı eserler böylesi bir etki meydana getirmemiştir. Bu romanı ise Heller’ın hissettiği yoksunluktan yola çıkarak kaleme aldığı, bedensel olarak yaşlanmış, güçten düşmüş bir adamın edebi anlamda tekrar var olmaya çalışmasının, bunu başarmak için yaratmaya çalıştığı hikayenin, konu arayışının bir hikayesidir.

“Şu anki durumunda onun için son derece cesaret kırıcı olan, yazmayı düşündüğü her konuyu daha önce en az bir kez tam olarak aynı şekilde yazmış olduğuna dair hissettiği acıklı duyguydu. Kendini tekrar etmeye de gönülsüz olduğundan, başka kimi taklit etmeye yelteneceğini bilmiyordu.”

Heller, Pota’nın eserini yaratma çabasını ve kendisine ün kazandıracak konuyu seçmeye çalışırken, bu uğurda yaşadığı bıkkınlığı anlatır. Kimi zaman da şöhretli yazarların yazma serüvenlerini kendine feyz alır ve onların sözlerine metninde yer verir:

“Bu yazar devam etmeye, devam etmek için çaba göstermeye kararlıydı. Istırap dolu kederlerin birbirleriyle uzaktan yakından ilgisi olmasa da Samuel Beckett’in Adlandırılamayan aslı eserindeki isimsiz sesin, ‘Devam etmeliyim. Devam edemem. Devam edeceğim,” sözlerinin kendi kişisel zafiyetini anlattığını sık sık düşünürdü. Bunları Tennyson’ın Ulysses’inden bir alıntıyla tamamlardı: ‘Çabalamak, aramak, bulmak ve boyun eğmemek.’”

GÜNÜMÜZDEKİ PRAGMATİK YAZAR TAVRINI TAŞLIYOR

Pota’nın ölmeden önce şöhrete zihnini ve kalemini bu denli amade edişi, bunu sağlayacak bir fikir bulmaya çalışması ise Heller’ın da eserde değindiği, günümüz yazar profiline oldukça uygun bir tavırdır. Zira geçen yüzyılda yazar bedenini ve hayatını görmezden gelerek, şan şöhret peşinde koşmadan yalnızca yazının kendisini amaç edinirken ve çoğunlukla öldükten sonra ismi ve eserleri hak ettiği parıltıya sahip olurken, günümüzde yazarlar işi şansa bırakmadan hayattayken şan ve okur kazanmak için çabalamakta, kimi zaman vasat fikirlere paye vermektedirler. Üstelik Pota’nın editörüyle arasındaki ilişkiden anladığımız kadarıyla etrafındakiler de kendisinden bunu beklemekte, ona iş yapmış eserlere benzeyen şeyler yazmasını önermektedir. İşte eser, Heller’ın, bu uğurda şan peşinde koşarken yaşadığı boşluğu doldurmaya çalışmasını, sanat algısındaki değişimi ironik bir şekilde taşlar.

Bu minvalde "Pota" romanı için çok sayıda fikirle cebelleşir, aşk, seks, günlük hayattan ve ilişkilerden kesitler ve mitolojiye uzanan çeşitli konular üzerinde alıştırmalar yapar. Bu mütereddit ruh hali içinde kimi zaman yazma cesaretini ve hevesini de yitirdiğini hisseder.

“Bu yazdığı müthiş değildi ve yazar da istisna değildi ama yine de devam etmek isteyen çoğunluğun arasındaydı. Boş vaktinde bir roman yazmaya, sonra bir tane daha ve bir tane daha yazmaya çalışmaktan başka yapacak daha iyi bir şeyi yoktu. Yeni bir şey üzerinde çalışıp çalışmadığını soran insanlara artık alışkanlık haline gelen alaycı bir tavır sergilemesinin nedeni buydu: Tabii ki, diye yanıt verirdi- yapacak daha iyi bir şeyi yoktu. İnsanlar bu yanıtının ona özgü bir şaka olduğunu sanırlardı. Ama kendisi gerçek olduğunu bilirdi. Gerçekten başka seçeneği yoktu. Aynı şekilde yüksek heveslere sahip başka insanlar gibi, zihni meşgul eden bedensel hobiler veya oyalamacalar konusunda hayal edeceği pek fazla bir şey yoktu…”

Joseph Heller, “Bir Sanatçının Yaşlı Adam Olarak Portresi”nde Joyce’a nazire yaparcasına -bu defa- yaşlı bir adamın adını parlatma çabasını ele alıyor. Geçtiğimiz yüzyıldan bu yana, sanat ve ona dair beklentilerdeki değişimi de mercek altına alarak kimi zaman kendi yetersizliğini ve vasat beklentilerini de taşlıyor, son kertede ironik bir metin yaratıyor.

Öne Çıkanlar