Ahmet Nesin
9 yaşımda komünist olduruldum!..
İlkokul anılarıma gittiğimde aklıma hep Necmettin Salaz'ın "KÜRTMÜŞÜZ" kitabı gelir. Necmettin, Kürt olduğunu ilkokul çağlarında birisinin kendisine "Kürt" demesiyle anlar, esasında anlamaz ve gidip babasına sorar. Zaten başına ne gelirse de o günden sonra gelir. İşte ben de "Komünist" olduğumu sevgili Necmettin'le aynı yıllarda öğrendim. Aradan yıllar geçti, ben ve Necmettin yurt dışına çıkana kadar kitap fuarlarına beraber stant kiralayarak katıldık, bir Ahmet Kale yanımızdaydı hep. Yani anlayacağınız beraber kitap imzaladık biz bu yollarda.
60'larda babama pasaport vermiyorlar, yurt dışından davetler alıyor ama gidemiyor. Bir keresinde veriyorlar ama kendilerine göre yaptıkları yanlışı anlayıp son anda uçaktan indiriyorlar. İlk yurt dışına gittiğinde Ali 4. sınıfta, bense 3. Uzun zamandır gidemediği için çok uzun kaldı babam, bırakmıyorlar bir türlü, söyleşiler, paneller, gırla gidiyor. Anlayacağınız babamızı ilk özlediğimizde 8 ve 9 yaşlarındaydık. Dönüş tarihi yaklaşıyor ve ben heyecanlanıyorum. 5-6 ay insanı fizik olarak değiştirir mi, daha o yaşlarda bunu bilmiyorum, nasıl bir babam gelecek diye düşünüyorum geceleri yatağa uzandığımda.
Ve olan oldu, babam geldi, geldi de biz göremiyoruz, çünkü gelir gelmez havaalanından gözaltına alındı. Bütün gazeteler aynı bugün gibi ağız birliği etmişçesine "Komünist Aziz Nesin tutuklandı" diye yazıyor. 1960 darbesi sonrası da tutuklanmıştı ama artık daha büyüğüz ve gazeteleri okuyabiliyoruz, yani annem bizi iş için gitti diye kandıramıyor artık.
Okula gidene kadar etkilenmedim, sanırım babamın suç işleme olasılığının olmadığının farkına varmıştım, belki de evdeki konuşmalardan olacak komünizm bana hiç de öcü gibi gözükmüyor. Hiç okumasak babamın her çıkan kitabını okuyoruz ve neredeyse o dönem ayda bir kitabı çıkıyor. Okula geldim ve kimsede bir gariplik yok, arkadaşlarımızla oynuyoruz. Yani onlarda da bir gariplik yok, bize öcü gibi bakmıyorlar.
Ama bana vebalıymış gibi bakan birisi var, o da ilkokul öğretmenim Sevim Baykal. Sınıfa girdi ve bana ciddi bir nefretle bakarak "Ahmet dışarı" dedi. Neden olduğunu anlamadım, korkudan soramıyorum da, çünkü oldukça bol miktarda dayağını yemişliğim var, birbirimizi sevemedik bir türlü. Şaka değil, 2 gün okulun koridorlarında dolaştım durdum. Yıllar sonra öğrendim, sanırım ruhumuzda ispiyonculuk olmadığından anneme de söylememişim. Kadın, sınıf arkadaşlarımı benim gibi 9 yaşındaki komünistten koruyor, bulaştırma potansiyelimi yüksek görmüş olmalı. Babamı 2 gün sonra serbest bıraktıklarında benim de komünistliğim bitti ve sınıfa devam etmeye başladım.
Aradan 1 yıl geçti, babam yine yurt dışı dönüşü gözaltına alındı ve ben yine azılı komünist olarak sınıftan atıldım. Ama değişen bir şey vardı, o da Ali'nin öğretmeni Seçim Hanım, beni sınıfa aldı, tam 3 gün onların sınıfında öğrencilik yaptım. Seçim öğretmen bütün eğitim yaşamımda gördüklerim arasında bir kraliçe. Kendisini o kadar sevdim ki, 3-4 kez rüyama girdi, şimdi Facebook arkadaşım ve annemin de komşusu. Mahallede de komşuyduk kendisiyle. Aradaki farkı şöyle anlatayım, Ali'lerin sınıfının neredeyse tamamı yabancı okulları kazandı, bizim sınıftan sadece 5 kişi, onların da 2'si yedekten.
İşte ben bu 2 olaydan sonra kitap okumayı ve ders çalışmayı bıraktım. Okumanın bir işe yaramadığını düşünmeye başladım, Ali haldır haldır kitap okurken, ben avare avare dolaşıyordum, zaten bu sayede de ortaokula başladığım yıl adım "Deli Ahmet"e çıktı. Oysa Kemal Tahir'in Yorgun Savaşçı ve Devlet Ana'sını, Yaşar Kemal'in İnce Memed'ini en fazla 3 günde bitiren bir çocuktum ben, akıyordu kitaplar beynime ve her kitapta kendime göre bir kahraman oluyordum. Ne zaman İngiltere'den sınır dışı edildim ve Türkiye'ye döndüm, tekrar okumaya başladım, bu kez işim gereği daha çok siyasi ve gazetecilik üzerine yazılanlara ağırlık verdim. Araştırma kitaplarının neredeyse tamamını bitirdim o dönemde. Büyük olasılıkla bugün araştırmacı-gazeteci olmamda o yılların payı çok büyük.
Ama Sevim öğretmenden intikamımı çok ağır aldım. Bir gün sınıfa girdi, hafta başı ve "Yeni bir karar aldım, sınıfın en çalışkanını cuma günleri misafir edeceğim, gece bende kalacak, cumartesi okula beraber geleceğiz" dedi.
Öğretmen ne sorarsa ben yanıtlıyorum, tahtaya kalkan benim, geceleri artık ders çalışıyorum ve cumayı iple çekiyorum. Cuma akşamüstü oldu ve Sevim Hanım kendisine göre gayet de hüzünlü bir sesle "Bu hafta Ahmet kalacak bende" dedi ama neredeyse ağlayacak.
Kendime göre ona aptal olmadığımı kanıtladım ama benim başka bir sorunum vardı. Bendeniz cennet kuşu, orta 1'de yatılı okula gidene kadar altına işeyen bir çocuktum. Ödüm patlıyor kadının yatağına işeyeceğim diye, ben utanıyorum ama o bunu da komünizme bağdaştırır mı acaba diye de düşünüyorum. Ya da bilerek yaptığımı söyleyebilir, dedikoduya kurban gitmek istemiyorum. Sabah uyandığımda dünyalar benim olmuştu, yatak kuruydu ve ben zafer edasıyla çıktım odadan ve o bu havanın nedenini hiç bilemedi.
1 hafta sonra sınıfın en çalışkanı Tamer gitti öğretmenle ve daha sonraki hafta anladı ki yine ben gideceğim, bu uygulamayı kaldırdı, bu da benim ikinci zaferimdi faşizme karşı, hem de 9 yaşımda. Bu arada geçemeden edemeyeceğim, o gaddar öğretmenin o kadar tatlı bir annesi vardı ki, o pamuk suratlı, sevecen ve güleç yüz hâlâ gözlerimde canlanır.
Aradan yıllar geçti, bir sınıf arkadaşımın annesiyle karşılaşmış, kadın öğretmene bizim cep telefonumuzu vermek istemiş ve aldığı yanıt çok ilginç, "Hayır, teşekkür ederim, hiçbirinin beni görmek isteyeceğini sanmıyorum." Bu yanıt beni çok üzdü, büyük olasılıkla biz Sevim öğretmenin ilk deneyimleriydik ve bunun yıllar sonra kendisi de farkına vardı. Şimdi görsem kendisine sarılırım, çünkü farkına varmadan beni biledi esasında. Annem benim o okuldan alınmamı çok istemiş ama babam olmazlanmış.