Ad Hoc siyaset

Afaki bir sıralama ama bu ad hoc siyaset bloğuna muhtemelen CHP, HDP, İYİP, SP, DEVA, Gelecek Partisi ve belki de sosyalist partiler dahil olacaklar.

"Ad Hoc" ne demek diye sorarsanız, sözlükler aşağıdaki gibi tanımlıyorlar bu kavramı:

"Amaca özel, niyete mahsus" anlamına gelen latince ibaredir. Genelde bir soruna yönelik, geçici bir çözümü anlatmak için kullanılır; Örneğin geçici olarak kurulan mahkemeler ya da araştırma tetkik komisyonları "ad hoc" komitelerdir."

Türkiye’nin de bugünden çok daha özgür (hukuk devleti), çok daha zengin (büyüme) ve çok daha güvenli-yaşanabilir bir ülke olabilmesi için önümüzdeki üç-dört sene içinde uygulamaya sokması artık kaçınılmaz gibi duran bir "ad hoc siyasete" ihtiyacı var.

2023 ya da daha önce yapılacak TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’nin, demokratik hukuk devletinin temel kuralları içinde kalarak, AKP ve Erdoğan yönetiminden çıkması gerekiyor.

Türkiye siyasetinin temel, birinci önceliği AKP artı MHP ve Erdoğan yönetiminden demokratik yollarla sıyrılabilmektir.

İkinci önceliği de çok kapsamlı bir anayasal-yasal çerçeve değişikliği ile demokratik hukuk devleti ve parlamenter rejime dönmektir.

Üçüncü ve yine çok önemli öncelik de yeni parlamenter rejim ile birlikte Türkiye’nin AB katılım sürecini canlandırmak ve hızlandırmak olmalıdır; ancak, bu üçüncü çözüm ad hoc siyaset uygulamasından sonrası için.

AKP artı MHP ve Erdoğan yönetiminden çıkabilmek Türkiye’nin temel ve ivedi önceliği ise tüm bu sistemden müşteki siyasal hareketlerin kendilerine ve tabanlarına ait bazı uzun vadeli tercihlerini, önceliklerini kısa vadede erteleyerek ad hoc siyasete yani AKP artı MHP bloğunun iktidardan düşmesine destek vermeleri gerekiyor.

Bir siyasi hedef için hiçbir siyasi parti kendi taban önceliklerinden bırakın uzun vadeyi, orta vadede bile vazgeçmez, normaldir.

Ancak, kısa vadede önerilen ad hoc siyasetin önemi ve önceliği her siyasi hareketin, partinin ayrı ayrı temel önceliklerinin önüne geçmiş bulunmaktadır.

Bir ad hoc (bir hedefe yönelik ve bir kereye mahsus) siyaset çerçevesi kabullenilmez ve bu hedefe yönelik ortak hareket engellenir ve ertelenir ise ortada yapılacak özgün, partiye ait bir siyasetin dahi kalamama ihtimali var ve bu ihtimal ciddi bir ihtimal; sadece Kavala ve gazeteciler davasını düşünün, hukuk devletinin sonu ihtimali sona çok yaklaşmış gibi zaten

Afaki bir sıralama ama bu ad hoc siyaset bloğuna muhtemelen CHP, HDP, İYİP, SP, DEVA, Gelecek Partisi ve belki de sosyalist partiler dahil olacaklar.

Bu partilerin aralarında taban tercihleri açısından önemli zıtlıklar var, bu doğaldır, ama bu zıtlıklar üzerinde ısrar ve ad hoc siyasete bu doğal anlaşmazlıklar bahane edilerek dahil olmamak, tekraren söylüyorum, bir süre sonra, ortada yapılacak bir siyaset ortamını bile bırakmayabilir.

Tabanların da doğal tercihleri var ama ad hoc siyaset bloğuna dahil olacak partilere düşen tarihsel temel görev ve sorumluluk muhtemelen başta kendi tabanlarını bu ad hoc siyasete ikna etmek olacaktır.

İYİP, SP gibi partilerin, CHP’nin önemli bir bölümünün HDP siyaseti ile aralarında kan uyuşmazlığı olduğu malum ama bu kan uyuşmazlığını bile bir süre görmezden gelmek mecburiyeti var; tıpta dahi gerçek kan uyuşmazlıklarını bir süre baskılayan ilaçlar var.

HDP de kendi söylemini, milliyetçi, ulusalcı (aradaki fark?) kesimleri rahatsız eden ifadelerini, tercihlerini bir süreliğine rafa kaldırmak zorunda; ad hoc siyasetin de, hedef net konabilir ise, mantığı tam da bu zaten.

Bu karanlık dönem kapatılıp, gerçek bir anayasal reform gerçekleştiğinde zaten ad hoc siyaset de başarılı olmuş olacak ve sonrasında nehirler kendi yataklarına dönecekler.

Ad hoc siyaset önerisi zaten yeni parlamenter rejimde hangi partinin ya da koalisyonun iktidara geleceği, kimin Cumhurbaşkanı olacağı ile ilgilenmez.

Mesele bu karanlık, hukuk dışı, demokrasi dışı dönemi geride bırakıp yeni bir anayasa ile, barajsız (maksimum yüzde 3) yeni bir seçim ve siyasal partiler kanunları ile seçimlere gitmek.

Burada demokratik, laik bir sosyal hukuk devletinden yana olan herkese büyük görev ve sorumluluk düşüyor.

Kimsenin kimseye "gözünün üzerinde kaşın var" deme hakkı yok.

Kimse Selahattin Demirtaş’ı Cumhurbaşkanı adayı olarak benimsemek, görmek, göstermek, desteklemek zorunda değil, hiç de gerekmiyor ama Demirtaş’ın hapiste olmadığı bir Türkiye kurma herkesin görev ve sorumluluğu.

"Gözünün üzerinde kaşın var" demeyi sürdürmek bir süre sonra ortada gözün de kaşın da kalmadığı bir ortama götürebilir ülkemizi.

Herkes söylemlerinde temel hukuk devleti ve demokrasi ilkelerini bir süre öne çıkarmak, başka, ek duyarlılıklarını ertelemek zorunda.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi