Ülkedeki adalet kimsenin içine sinmiyor. Keyfi işler yapmak istenildiğinde ilk olarak adalet ayaklar altına alınır. Yargının en çaresiz olduğu dönemdeyiz.
Gün geçmiyor ki yargıyla ilgili inanılmaz olaylar olmasın. Yargının devletten ve hükümetlerden bağımsızlaşamadığı bir Türkiye' de ne söylense boştur. Maalesef durum iç açıcı değildir, iktidar değişse bile mantığın değişmeyeceği bellidir, yargının muhalifler üzerinde bir sopa tehdidi niyetiyle kullanılacağı bellidir.
Şu anda yapılması gereken, karşıtlıkları üzerinden yürüyen bir siyaseti bırakmak ve herkes için demokrasi vaad eden bir yönetim anlayışına odaklanmaktır. Karşıtlık üzerinden yürüyen siyaset tarzı girdiğimiz girdaptan bizi çıkaran değil aksine daha da derinleştirendir.
2019' da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden hazırlığa başlanmalıdır. Bu aday belirlemesi için değil, demokratik kavramların oturması içindir. Referandumda seçimi yapılan tercihlerin demokratikliği değildi, kişi üzerinden yaşanan bir gerilimdeki tercihti. Normal bir ülkede bu denli hukuk ve demokrasiyi ayaklar altına alan bir teklif için en az %80 hayır çıkardı. Ama Türkiye gibi kimlikler üzerinden gerilim yaşanan bir yerde sonuç böyle olur.
Günlük tartışma ve dedikodulardan uzaklaşma ve adaletin devletin temeli olacağı bir sistemi oluşturmayı hedefleyeceksek uzun, meşakkatli ama sonuç alıcı bir yolu tercih etmeliyiz, başka yolu yok.
İnşallah 'acırsanız acınacak durumda kalırsınız' değil, iyilik, merhamet, hak ve adalet kazanacak. Karşıtlık üzerinden yürüyecek bir sistem ancak ve ancak kin nefreti artıracak. Sivil toplum devlet odaklı düşünüyor, kendini güçsüz ve çaresiz görüyor. Aslında çok güçlü, önemli olan bunu hissedebilmesidir.
Tüm gücümüzü ideal olana verirsek kazanmamız çok zor değildir.