İlker Demir
Adalet külliyen meçhul...
TV'lerin titri ve ikbali devletlu necabetlüleri ekranda tartışıyormuş gibi yapıyor.
Devlete en yakın devletlü diyor ki, terörün diliyle konuşmamak lazım, terör dili, "katil devlet" diyor, bu, terörü desteklemektir; suçtur.
"Tartışanlardan diğeri, titri değilse de ikbali devletlü, titri en devletlünün savunduklarını karşı çıkılamaz hale getirmek için 'sadağ'ından en keskin cümlelerini çıkarıyor, "bölücüler belli de, diğerleri de gazetede çalışıyor diye gazetecilikten hapis değiller, Fetö'nün imamı, sağ kolu, bunları savunmak terörü savunmaktır" diyor.
Devletlü devletçiler, bunları, mahkemeleri devam eden düşünce tutukluları hakkında söylüyor.
Amaçları, "tartışma"nın ta başında, ifade hakkı, terör suçunun psikolojik baskısında kalsın, kimse haklıyı savunamasın.
Dolayısıyla içlerinden biri çıkıp da birinin imamı olmak suç mu, mahalleler birilerinin imamları ve sağ sol kolları, tetikçileriyle dolu, ifade hakkı terör ve izne tabi değildir demiyor.
Ve tabi "devlet katliamları saymakla bitmez, sözcükleri devletin emrine köle etmek esarettir" demek hiçbirinin aklından bile geçmiyor.
Bu denli hukuksuz bir platformda edilen kem kümler kuvvetler birliği propagandasına alet olmaktan başka bir anlama gelmiyor.
Bu "tartışma"lar, devlet propagandisti Ertürk Yöndem'in ya da "İcraatın İçinden" proğramlarından öte gitmiyor.
Hafızası olan hatırlıyor.
3 yıl önce, 20 temmuz 2015'de Suruç'a, Türkiye'ye gelen yoksul göçmenlerle dayanışmaya gelen gencecik 32 üniversite öğrencisi hunharca katledildi.
Tetikçi Daeş militanı çıktı ama emri veren bulunamadı.
Öğrencilerin geleceği belliydi ve çok sıkı bir güvenlikli Suruç'ta bu saldırı nasıl gerçekleşti, ihmal mi, bile bile ihmal miydi, muamma kaldı.
Belirlenemedi ama cinayetler durmadı, 2 gün sonra Ceylanpınar'da iki polis evinde uyurken akıl almaz bir biçimde öldürüldü.
Halk sanki polisiye devlet takibinde.
Hadi cevaplayın barış sürecini Kürdler bozdu diyen dolaylı devlet raptiyeleri!
Bu nasıl bir ölüm, kim neden istedi?
Devletin gözde iki güvenlik elemanı, iki polis nasıl bu kadar kolay öldürüldü?
Polislerin ölümü ihtimal kuşkuları suya düşürdü.
Bu sanki bilinçli, taammüden bir katliam, bir senaryoydu.
Yine tetikçi bulunamadı, yine faili meçhullere eklendi.
Böylelikle ortadan kalkan kuşku senaryoya dönüştü, yılların Yeşilçam senaryolarına saç yolduran bir senaryo vizyona girdi:
Bir ihbarla GBT(genelbilgitarama)'de dört genç gözaltına alındı.
Şüpheli gençler karakolda baskı ne kelime, adeta ağırlandı; yemek içmek için karakol dışına çıkmalarına bile izin verildi.
Peşinden Fırat Haber Ajansı'nın haberi düştü ekranlara:
"22 Temmuz günü bir Apocu fedai timi, Suruç katliamına misilleme olarak bugün sabah 06.00 sularında Ceylanpınar'da DAEŞ çeteleriyle işbirliği içinde olan iki polise karşı bir cezalandırma eylemi gerçekleştirmiştir."
Sonra Daeş yanına Fetöcü olma ihtimali de eklendi.
Bu muamma TİM ve açıklaması, bir taşeron işi mi, puan alma çabası mıydı bilinmez, karmaşık ve kirli ilişki olduğu için bilmek de önemsiz, ama şüphelilere karakoldaki devlet tutumu ile katliamı sahiplenmenin fiilen buluşması gerçekti.
PKK ve çevresinin çıt dememesi tam bir yesinler birbirini faydacılığı, HDP'ninki tutum alamayan bilinçsizlikti.
PKK sözcüsü Murat Karayılan gecikerek de olsa, örgüt de, etkisinde olan bir yan örgüt de yapmadı dedi.
Yaklaşık 3 yıl sonra, 1 mart 2018'de polisi öldürme şüphelileri beraat etti.
Flular netleşti.
Ama bu meçhul tayini failleri bu kadar yıl kim, neden boş yere yatırdı?
Katile katil, faile fail denir, hiçbir kişi ve kurum imtiyazlı değildir.
Katliamda kim, kime diye sorulmaz, çünkü her canlıyı öldürmek suçtur.
Namık Kemal ne demiş?
"Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten
Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten."
Bu sözler, devletin titri ve ikbali devletlu olmayana, vicdanlılara.