Adaletin adımları, rezil etti Akmedya'yı

Saray medyası 25 gün boyunca Adalet Yürüyüşünü ya gizlemeye kalktı ya da kara çaldı. Sanki yurttaş sadece Akit okuyor ve sadece aHaber izliyor.

Sanki yürüyüşçüler, kimlerle ve ne amaçla yürüdüklerini bilmiyor!  Yürüyüş, Hakiki Gerçek idi, iktidar medyası ise Sanal Gerçek. Ve sadece Pazar akşamı, Hakikat Sanal’ı tuş etti.


Yıllardır üniversite derslerinde, konferans, toplantı ve yazılarda bir tez geliştirmeye çabalıyorum: Hakiki Gerçek/Medyatik Gerçek. Egemen medya, işine gelmeyen siyasal-toplumsal-iktisadi gerçekleri ya bir sis bulutu ile örtüp görünmez hale getiriyor, ya da gazetede, TV’de, radyoda ve İnternet sitesinde eğip büküyor, bozuyor, çiziyor, değiştiriyor. Karayı ak, akı kara göstermeye çalışıyor.

Yurttaşlar, her gün haber değeri olan yüzbir olaya bizatihi tanıklık edemeyecekleri için, basın toplantısından askeri harekata, bakanın demecinden yangına kadar neredeyse tüm gelişmeleri ancak medyadan takip edebiliyor, öğreniyor. Ya da öğrendiğini sanıyor.

İktidar medyasının yaptığı aslında gerçeğe savaş açmak. Onlar sanıyor ki, bazı haberleri yayınlamayınca, o olay olmadı. Bazı olumsuz gelişmeleri süsleyip püsleyip, kılığını kıyafetini değiştirip olumlu hale sokunca halk bunu iyi bir şey olarak kabullenecek.

Ne var ki bu medya-iktidar-yurttaş üçlüsü, gerçek konusunda özellikle orta ve uzun vadede egemenlerin istediği gibi gelişmiyor. Çünkü Chomsky’nin de yazdığı üzere, ‘’Propaganda ile, ajitasyon ile, haber gizleme ya da haber tahrifatı teknikleri ile, ancak bir süre ve ancak belirli kesimi aldatmak mümkündür’’. Gerçek öyle bir şey ki, ilk bakışta, kendi köşesinde sessiz sedasız oturan ufak tefek yaşlı bir insan gibidir, ama bir an gelir ki, o insan bir ayağa kalkar, görürsün o zaman, gençtir ve dev gibidir, bas bas bağırır, karşıtları kaçacak delik arar.

Yakın dönemde önemli ve olumlu bir örnek Gezi sürecinde yaşandı. O zamana kadar egemen medya ve Kürt meselesi ile pek ilgilenmeyen dolayısıyla bilgi sahibi olmayan gençler, bizzat yaşadıkları olayların iktidarperver medya tarafından nasıl izlenip aktarıldığını görünce, haklı olarak isyan etti. Taksim meydanında bazı TV kanallarının canlı yayın araçlarını ters yüz ettiler. İstanbul’un göbeğinde okumuş-yazmış, orta ve üst sınıfların çocukları, polisin şiddetine ilk kez maruz kalınca, ‘’Burada bunu bize yapan kimbilir Kürtlere neler yapar?’’ sorusunu gündeme getirdi. Ayrıca da Gezi sırasında temas ettikleri Kürt arkadaşlarından öğrendikleriyle, egemen medyanın yıllardır Kürtler hakkındaki yayınlarını da sorgulamaya başladılar.

Adalet Yürüyüşü sırasında da benzeri bir ‘’medya aydınlanması’’ yaşadı birçok insan. Çünkü son derece barışçı, son derece iyi organize edilmiş, üstelik sadece Adalet gibi ilke olarak her insanın mutlaka kabul etmesi gereken yasal, meşru bir talep uğruna yapılan 400 km’lik yürüyüşü Saray medyası görmezden geldi, karaladı, tahrif etti. Adalet Yürüyüşüne karşı ciddi bir siyasi/ideolojik karşı gerekçe oluşturamayan (Çünkü yok!) egemen medya, onbinlerce insanı terörist ilan etti. FETÖ’cülükle suçladı. Darbecilikle itham etti. Şimdi, ayaklarına karasular inmesine rağmen ocehennemî sıcakta umut ve neşe içinde yürüyen insanlar, Alp dağlarını Belgrad Ormanlarına transfer eden aHaber’e mi inanacak yoksa aritmetik fukarası Dilipak’a mı? O kesimde Erdoğan’ın söylediklerine inanan zaten kalmadı. Bırakın Gemi Mühendisliği diplomasını, ilkokul diplomasını da babasından bayram hediyesi olarak aldığı sanılan Başbakan’ın Hızlı Tren çıkışı da yürüyüşçüleri en fazla biraz öfkelendirmiştir, o kadar.

Medyanın böyle bir zaafı var. Olayın içinde yaşayan insanları, olaya bizzat tanık olan insanları ikna edemezsiniz. Ne yazsanızne gösterseniz nafile…Bu Saray medyasının yönetici ve yazarları, kendilerini Yürüyüşçülerden daha zeki ve akıllı sanıyor herhalde. Akit gazetesi mesela… Gitmiş Maltepe mitingi başlamadan 6 saat önce boş alanın fotoğrafını çekmiş, sonra da’’Fiyasko… Alan bomboştu… Kimse Adalet Mitingine gitmedi’’ mealinde haber yayınlamış. Yüzbinler bu habere mi inanacak yoksa bizzat kendisinin katıldığı, gördüğü, yaşadığı devasa gösteriye mi? Yürüyüş sırasında bu Reis biatçısı medya, Kılıçdaroğlu’nun ayakkabılarına ve karavanına taktı. Kemal bey de, yürüyüş sırasında aldığı bol oksijen sayesinde galiba, acaip açıldı, gençleşti, kaliteli espriler yapmaya filan başladı: ‘’Evet dört ayakkabı eskittim. İlkinin kutusunu da Erdoğan’a gönderdim’’ diyerek doksana taktı golü. ‘’Lüks’’ karavanın fotoğrafının yanına Beştepe Külliyesinin resmini koyup basan bir gazete de kimin elit olduğunu güzel kanıtladı.

TRT de, onbinlerin katıldığı yürüyüşe ‘’Sözde Adalet Yürüyüşü’’ demez mi? Yurttaşın vergisiyle yayın yapan kamu kuruluşu, gelirlerini sağlayan insanlara bu kadar insafsızca saldırabilir mi?

Aslında yalanla dolanla, konuyu dağıtıp, onbinleri yüzbinleri terörist yada darbeci olarak göstermek için binbir takla atan Erdoğan medyası dağıldı. Burhan Kuzu ile İstanbul Valisi Pazargünkü mitingi akıllarınca küçümsemek için katılımcı sayısının çok düşük olduğunu iddia ettiler. Ama tekzip bizzat Erdoğan’dan geldi: Maltepe’ye 2 milyon insanın sığabileceği miting alanı yaptık!

Vali Bey de sağolsun, resmi ile gayrı resmi arasındaki farkın, yalan ile doğru arasındaki farka çok fazla benzediğini kanıtlaması açısından önemli bir hamle gerçekleştirdi.

Orada etten kemikten sinirden oluşan, kan ve göz yaşı döken, yüreği ve beyni olan yüzbinlerce insan, cesaret etmiş fedakârlık yapmış, evinden kalkmış, beleş kumanyaya, kiralık çığırtkanlığa değil, Adalet talep etmeye gelmiş, çorbada benim de tuzum olsun demiş…ve muhteşem bir miting gerçekleştirmiş. Siz şimdi gazetenizde, televizyonunuzda, radyonuzda, İnternet sitenizde bu insanlara sadece saygı duyacaksınız. Onlara terörist, FETÖ’cü, darbeci filan derseniz, iktidaraolan kızgınlıkları artacağı gibi, yaptığı işin doğru olduğu konusunda da sağlam bir şekilde ikna olur.  Sizi de haklı olarak gazeteci olarak değil, yalancı ve yalaka olarak beller.

Basmakalıp bir sözdür ama çok doğrudur: Güneş balçıkla sıvanmaz!

Sıvamaya kalkanın eli yanar ya da komik duruma düşer.

Yürüyüşe katılmış hangi insan bundan böyle iktidar medyasının herhangi bir haberine inanır ki? Kendi yaşamış, görmüş.

Medyatik Gerçek,mümkün olduğu kadar Hakiki Gerçeği yansıtabildiği sürece işlevini yerine getirmiş sayılır. Gerisi reklam, halkla ilişkiler, propaganda, ajitasyon, gaz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi