Siyasal sürgünümüzün haklı çağrısı

Kürt ulusal direnişinin giderek daha güçlenip sadece Kürdistan'ın dört parçasını değil, Avrupa, Amerika, Asya ve Avusturalya kıtalarını da kapsayan bir boyut kazanmasıyla 20. yüzyıl sonu ile 21. yüzyıl başında yeryüzünün en büyük siyasal diasporalarından biri oluştu.

Bugün, 11 Mayıs 2025, İnci’nin ve benim yaşamımızı, yazgımızı kökten değiştiren, yarım yüzyılı çoktan aşan sürgünümüzün başlangıcının 54. yıldönümü…

Ant’ın sıkıyönetimce kapatılmasından sonra ismimiz radyo ve gazetelerdeki arananlar listesinde, duvar afişlerinde tekrar tekrar duyurulduğu, hakkımızda açılmış davalarda istenen hapis cezası talepleri 300 yılı aştığı, anti-militarist yayınlarımızdan dolayı askeriyenin fiziksel tehditleri yoğunlaştığı için 11 Mayıs 1971 sabahı sahte bir pasaportla Ankara'dan Lufthansa uçağına binerek Türkiye’den ayrılmıştık...

Bu sadece bizim yazgımız da değildi... MHP lideri Bahçeli'nin başlattığı diyalog sürecinin son aşamasında PKK'nin olağanüstü kongre toplayarak Öcalan'ın çağrısına uygun kararlar aldığını açıklaması üzerine Avrupa Sürgünler Meclisi yayımladığı bildiride Türkiye'nin sürgünler gerçeğini şöyle açıkladı:

"Türkiye'de 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeleri sonucu binlerce siyasi şahsiyet, politik baskı, işkence, idam, tutuklanma ihtimali üzerine yaşamlarını güvenceli ve özgürce yaşayabilecekleri, düşünce ve fikirlerini serbestçe açıklayabilecekleri ortamlara kavuşmak üzere, Türkiye'den yurtdışına çıkmaya ve sürgün yaşama mecbur bırakıldılar.

"12 Eylül faşist yasaları ve mahkemelerinin kararları sonucu vatandaşlıktan atılan, mal ve mülklerine el konulan bir çok politik insan mağduriyet yaşadı ve devlet baskısına maruz kaldı. Bu yasaların devamı niteliğinde olan uygulamalar ANAP, DOĞRUYOL ve AKP hükümetleri döneminde de sürdü."

Bittabi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sürgün uygulamalarının 1971 öncesi de var... Cumhuriyet döneminde yaşanan ilk toplu sürgün olayı, Kemalist iktidarın varlıklarından rahatsız olduğu 150 kişiyi 1924 yılında sürgün etmesi, 1927’de de özel bir yasayla vatandaşlıktan çıkartmasıydı.

1925’te Takriri Sükun Kanunu’nun kabulünden sonraki tek parti diktası döneminde, haklarında sürgün kararı verilmemiş olsa da, sürekli takibat, tehdit, tutuklama ve mahkumiyete maruz kalan komünistler, örneğin Nazım Hikmet, Şefik Hüsnü, İsmail Bilen, illegal yollardan sürgüne çıkmaya mecbur olmuşlardı.

İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini izleyen sözde çok partili rejim döneminde de sol örgütlenme ve yayınlar daha baştan sıkıyönetim yasaklamaları, tutuklamalar ve mahkumiyetlerle karşı karşıya kaldı. Yaşım itibariyle ben de bu insanlık dışı uygulamaların tanığıyım.

CHP’nin kışkırtmasıyla 1945 yılında Tan Gazetesi'nin milliyetçi bir güruh tarafından susturulmasından sonra iki büyük gazetecimiz, Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel, yıllarca zindanda yatırıldıktan sonra serbest bırakıldığında da sürekli tehdit altında bulunan büyük ozanımız Nazım Hikmet, Demokrat Parti'nin "demokrasi" vaadleriyle iktidar olduğu dönemde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmışlardı. Nazım Hikmet, hemen ardından Türk vatandaşlığından çıkartılmış, değerli bilim insanlarımızdan Prof. Fahrettin Petek de, Fransa'ya sürgüne çıktıktan on yıl sonra, yine "demokrasi" vaadleriyle iktidara el koyan Milli Birlik Komitesi tarafından "vatansız"laştırılmıştı.

Ülkemiz tarihi, Osmanlı’da başlayıp cumhuriyet döneminde de ardı arkası kesilmeyen Ermeni. Asuri, Grek, Kürt, Ezidi, Alevi soykırımlarıyla, Trakya’yı Yahudilerden temizleme operasyonuyla, Müslüman ve Türk olmayanları hedef alan Varlık Vergisi uygulamasıyla bir sürgünler tarihidir.

6-7 Eylül 1955 pogromundan sonra çok sayıda Rum ve Ermeni vatandaşın Türkiye'yi terketmek zorunda kalması, dahası 1964 yılında, yine CHP iktidardayken, Türkiye’deki 12 bin Yunan vatandaşının tek bir valiz ve 22 Dolar’la Türkiye’yi terke zorlanması yakın tarihin en yüz kızartıcı sayfalarındandır.

Bizim Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldığımız 12 Mart 1971 Darbesi'nin ardından sürgüne çıkanların sayısı fazla değildi. Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli, Mehmet Ali Aslan, Kemal Burkay, Ahmet Aras, Mehmet Emin Bozarslan. Fuat Fegan, Latife Fegan, Zülfü Livaneli, Rahmi Saltuk, Bülent Tanör, Kamuran Bekir Harputlu, Ahmet Kardam, Nihat Akseymen, Gülten Savaşçı ilk ağızda anımsayabildiklerim…

12 Mart döneminin bir diğer sürgün kolu Filistin’deydi…Teslim Töre, Bora Gözen, Faik Bulut, Melek Ulagay, Cengiz Çandar, Yücel Sayman, Şahin Alpay, Ömer Özerturgut, Atıl Ant, Sabetay Varol, Ercan Enç sol hareketin tanınmış isimleri…

Bora Gözen, İsrail komandolarının 21 Şubat 1973 tarihinde Lübnan’ın Trablusşam şehri yakınlarındaki Nahr El Bared Kampı’na yaptığı baskında altı yoldaşıyla birlikte katledildi.

ASURİ, ERMENİ VE KÜRT’LERİN BÜYÜK SÜRGÜNÜ

Avrupa ülkelerine ilk büyük siyasal sürgün akımı ise 70’li yılların sonlarına doğru Türkiye’de baskı altındaki Asuri, Ermeni ve Kürt’lerin toplu gelişiyle başladı, 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki faşizan uygulamalar nedeniyle büyük boyut kazandı.

650 bin kişinin tutuklandığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 21 bin 764 kişinin toplam milyonlarca yılı bulan hapis cezalarına mahkum edildiği, 50 kişinin idam edildiği o dönemde 13 bin 788 kişi vatandaşlıktan atılarak sürekli sürgün, 380 bin kişi de pasaport talepleri reddedilerek sürgün adayı olmuştu.

Vatandaşlıktan atılanlar içinde İnci ile benim de dahil olduğum 200 kişi, cunta yönetimine karşı yurt dışında açıkça mücadele yürüttükleri için Evren tarafından "kansızlar" ve "vatan hainleri" diye suçlanıyordu.

TİP Genel Başkanı Behice Boran ve TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu'nu hedef alarak başlayan bu uygulama Yılmaz Güney, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Cem Karaca. Sümeyra Çakır, Şahturna, Fuat Saka, Nihat Behram, Demir Özlü, Yüksel Feyzioğlu, Mehmet Emin Bozarslan, Fuat Baksı, Kamil Taylan, Ali Baran gibi bir çok sanatçı, yazar, sendikacı ve örgüt yöneticisini de vurmuştu.

Kürt ulusal direnişinin giderek daha güçlenip sadece Kürdistan'ın dört parçasını değil, Avrupa, Amerika, Asya ve Avusturalya kıtalarını da kapsayan bir boyut kazanmasıyla 20. yüzyıl sonu ile 21. yüzyıl başında yeryüzünün en büyük siyasal diasporalarından biri oluştu.

Bundan 12 yıl önce de, 28 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul'da başlayan Gezi direnişinde 11 kişi yaşamını yitirip 8 Bin'den fazla kişi yaralanırken, 3 Bin'den fazla direnişçi de tutuklandı. Erdoğan rejiminin yüz karalarından biri olarak Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Can Atalay ve Tayfun Kahraman hâlâ zindanda tutuluyor.

Gezi'nin üzerinden dört yıl geçmişti ki, tıpkı 1971 ve 1980 darbelerinden sonra olduğu gibi, 2016 çakma darbe girişiminin ardından da siyasal sürgünler tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Ancak açılan bu yeni sayfa öncekilerden farklıydı. 12 Mart sonrasında da, 12 Eylül’ün ardından da sürgüne çıkmak zorunda kalanlar genellikle sosyalist hareketimizde ya da Kürt, Asuri, Ermeni, Ezidi, Alevi örgütlenme ve yayınlarında sorumluluk üstlenmiş, bu nedenle de faşizan baskılara hedef olmuş arkadaşlarımızdı.

Ancak, 2016’dan sonra, sol’la uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmayan, Erdoğan diktasının düşman ilan ettiği bir başka kategori sürgüne çıkmak zorunda kaldı…

Belçika’dan bir örnek… NATO’nun teşviki ve desteğiyle gerçekleştirilen 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinden sonra biz sürgünleri “vatan haini” diye damgalayıp o ülkenin siyasal ve askeri otoriteleriyle istihbarat örgütlerine jurnal ederek yasal çalışmamızı yıllarca engelleyen TC güçleri arasında Brüksel’deki NATO karargahında görevli Türk subayları da vardı. Bu kez onlar da hedef alındığı için mülteci olmak zorunda kaldılar.

Bu son darbe girişiminden sonra da çok sayıda ilerici aydın, akademisyen, gazeteci OHAL'lerin kurbanı olarak sürgüne çıkmak zorunda kaldılar.

CUMHURİYET TARİHİNİN UTANÇ VERİCİ YENİ SAYFALARI

Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihinin en utanç verici sayfalarından biri, hiç kuşku yok, başta HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere yüzlerce siyasal lider ve belediye yöneticisi zindanlarda tutulmakta olmasıdır.

2016’dan bu yana 159'u HDP/DBP/DEM mensubu olmak üzere 164 belediyeye kayyım atanmış, kayyım atanmayan birçok belediyede ise yöneticiler partilerinden istifaya zorlanmış bulunuyor.

Bu uygulama geçen seneki yerel seçimlerden sonra da hız kesmedi.... 31 Mart 2024'den bu yana Mardin ve Van Büyükşehir Belediyeleri ile Hakkari, Batman, Tunceli, Siirt, Esenyurt, Halfeti, Ovacık, Bahçesaray, Akdeniz, Kağızman ve Şişli belediyelerine kayyım atanmış bulunuyor.

Türkiye’deki muhaliflere karşı baskı ve tehditler, mahkumiyetler nasıl ardı arkası kesilmeden devam ettiyse, yurt dışındaki muhaliflere, sürgünlere karşı tehdit ve baskılar da asla son bulmadı… Kırmızı bültenler çıkartılarak, jurnalcilik misyonu taşıyan SETA’nın raporlarıyla hedef gösterilerek, Türk diplomatik misyonlarının ve Diyanet’in güdümündeki Türk dernekleri aracılığıyla provokasyon ve saldırılar düzenlenerek aynen devam ediyor.

Avrupa Sürgünler Meclisi son bildirisinde şu uyarıda bulunuyor:

"Son 40 yıldır yaşanan çatışmalı siyasal ortam nedeniyle, baskı ve tutuklamalar sonucu yüzbini aşkın insan politik sebeplerle hapishanelerde tutsak ve uzun yıllara varan cezalarla içerde tutulmaktalar. Bir kısmı hasta ve bakıma muhtaç. Yüzlercesi hapishanelerde yaşamlarını kaybetti. Hapishanelerdeki tutsaklar serbest bırakılarak, yıllardır özgürlükleri elinden alınmış politik insanlar serbest bırakılmalıdır.

"Kürt ulusal eşitlik ve özgürlük mücadelesi yanında muhalif kesimlerin demokratik hak arayışı nedeniyle yine devletin baskı ve takibatına uğrayan binlerce insan, bugün Avrupa ülkelerinde ve Türkiye dışında siyasal sürgün olarak bulunmaktadır.

"Türkiye'de demokratikleşmeye dönük bazı yasal düzenleme ve adımların atılması için çaba gösterildiği bir süreçte Türkiye dışında yaşamak zorunda bırakılmış sürgünlerin hiçbir takibat, tutuklama ve baskıya maruz kalmadan özgürce ülkelerine dönüş yapabilmelerine yönelik yasal güvencelerin verilmesi ve siyasi sürgünlüğün sonlandırılması için adım atılmalıdır.

"Adil, eşit bir yaşam ve kalıcı barış için atılacak adımlarda ve yasal düzenlemelerde devlet ve hükümeti, üzerlerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmeye çağırıyor ve siyasi sürgünlere tüm haklarını iade ederek onurlu bir şekilde ülkelerine dönmelerine izin verecek hukuki yasal düzenlemeler yapmaya davet ediyoruz."

Sürgünün bu son derece haklı çağrısı "süreç"i tartışacak tarafların ilk gündem maddelerinden biri olmalıdır.