Eser Karakaş
Adaletin fazlası çürütür
Ekranda Erdoğan’ın sunduğu İnsan Hakları Eylem Planını izliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iseniz insan gerçekten çok üzülüyor.
Cumhurbaşkanının çevresinde "Sayın Cumhurbaşkanım, böyle demeseniz daha iyi olur" diyebilecek çapta, kalitede bir tane bile danışman yok anlaşılan.
Erdoğan konuşmasına adalet kavramı üzerine bir-iki felsefi(!!!) kelam ile başlamak istiyor ve, dikkatinizi çekerim, adalet kavramını anlatmak için bir çiçek ve su örneğini veriyor.
Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanımız adalet kavramı hakkında, her çiçek su ister ama suyun azı çiçeği kurutur, suyun fazlası ise çürütür, bir kıvam (optimal) bulmak gerekir; burada çiçek örneği muhtemelen vatandaşları, kurumları simgeliyor, su ise adaleti.
Hukuk tarihimize de böylece kıvam (optimal) adalet kavramı giriyor.
Peki, optimal (kıvam) altı adalet nasıl bir şey, nasıl bir adalet acaba?
Böylece, adaletin azının çiçeği kuruttuğunu biliyoruz da, adaletin fazlasının (ne demek ise) çiçeği çürüttüğünü öğreniyoruz.
Öyle her kişiye, her kuruma mesela bazı derneklere, bazı partilere, bazı basın kuruluşlarına fazla su (adalet) vermek ülkenin bölünmez bütünlüğüne zarar verebiliyor anlaşılan.
Bir öğrendiğimiz daha var, o da her çiçeğe, örnek olarak da dikeni veriyor, su (adalet) verilmemesi gerektiği.
Burada da diken muhtemelen Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi tutuklular, KHK ile yargı kararı olmaksızın görevlerine son verilenler.
Ne talihsiz, ne saçma bir adalet allegorisi yapılmış su ve çiçek örnekleri üzerinden.
Bu talihsiz örnek sonrası Erdoğan daha somut konulara giriyor ama girdikçe durum daha da vahamet kazanıyor.
Hukuk reformu adı altında insanlık tarihinin asırlık, hatta asırları aşan kazanımlarının devreye sokulacağı ifade ediliyor Cumhurbaşkanı tarafından.
Mesela, Türkiye’nin altında imzası olan uluslararası belgelere uyum için gayret gösterileceği söyleniyor.
Bu ne demek, Allah aşkına, birisi bana anlatsın çünkü bu uyum anayasal bir mecburiyet zaten.
Erdoğan 2021 senesinde "daha güçlü insan hakları" diyebiliyor.
İnsan hakları bir bütündür, daha zayıfı, daha güçlüsü olmaz, çevresinde kimse, mesela Mehmet Uçum denen, bu korkunç dönemin simgesi olmak için her gün kararlı adımlar atan o zat, bunu hatırlatmıyor mu Cumhurbaşkanına?
Cumhurbaşkanı 2021 senesinde ve 19 yıldır yönettiği bir ülkede herkesin kamu hizmetine ulaşımda eşitliğini sağlayacaklarını ve herkesi yasalar önünde eşit kılacaklarını söyleyebiliyor yüzü kızarmadan.
Bu ifade mevhum-u muhalifinden hareket edersek bugüne kadar vatandaşların kamu hizmetine erişimde ve yasalar önünde eşit olmadıkları anlamına mı geliyor yoksa?
Eyvah eyvah.
Tiyatro bitmiyor, Erdoğan sözleşme özgürlüğü ve kazanılmış haklar konusunda gayret göstereceklerini de söylüyor.
Konuya yine mevhum-u muhalifinden bakarsak, yine eyvah eyvah.
Hızını alamayan Erdoğan hukuk reformu kapsamına masumiyet karinesi, cezanın şahsiliği ve lekelenmeme hakkını da katıyor.
Yani, bugüne dek………..?
Eleştiri sınırlarını genişleteceğiz de diyor.
Yine yani bugüne dek……….?
AYM’ye bireysel başvuru hakkı daha etkin olacak diyor.
Yine yani?
Geç gelen adalet adalet değildir diyor Erdoğan.
Bendenizin de içinde bulunduğu bazı süreçler için bu ifadeyi de ağzım dört karış açık dinliyorum.
Şu anda da, TSİ 15.00, AİHM içtihadını insan hakları çerçevemizin merkezine alıyoruz diyor Erdoğan.
İnandırıcı olmak istiyorsa Sayın Cumhurbaşkanımız yarın sabah Demirtaş ve Kavala’nın sabah kahvaltılarını aileleri ile birlikte yapmaları şart.
Yapamazlar ise, tüm bu konuşmalar için hangi sıfatın kullanılabileceğini okurların takdirine bırakıyorum.
Sizce Demirtaş ve Kavala yarın sabah kahvaltılarını kimlerle yapabilecek sizce?
Programın sunucusu şimdi Cumhurbaşkanına hitapları için teşekkür ediyor (ne demekse) ve ben de yazıyı hemen gazeteye gönderiyorum.
Bu yazıda bir ilki gerçekleştirdim ve naklen, real time, yazı yazdım.