Adaylık tartışmasında tezler ve eleştirileri

Hukukun gereğinin yapılması yönünde tavır koymayı bir kenara bırakıp, nasıl olsa “YSK hep iktidarın istediği gibi karar veriyor” varsayımıyla hareketsiz kalmak, bütün seçim sürecini baştan hukuksuzluğa teslim etmek gibi anlaşılmaz bir yaklaşımdır.

Seçimler yaklaştıkça adaylık tartışmaları da, normal olarak, hararetleniyor. Pek çok tartışmada olduğu gibi burada da tezler ve karşı tezler, siyâsî ve hukukî olmak üzere iki boyutta birbirlerinin karşısına dikiliyorlar ve iktidar yanlıları ile muhalif bloklar tarafından dile getiriliyorlar. Bu nedenle, iktidarın ve muhalefetin adaylık ile ilgili tartışmalardaki pozisyonları ve tezlerini değerlendirirken bu iki boyutu da göz önünde bulundurmak zorunlu. Bununla birlikte ben bu yazıda, biraz de yer darlığından, hukukî boyutta konuyu ele almak ve Erdoğan’ın muhtemel Cumhuraşkanı (CB) adaylığı ile ilgili olarak iktidara yakın çevrelerin tezlerini değerlendirmeye çalışmak istiyorum. Baştan bir not olarak belirteyim, bu tezler, Anayasa’da ve kanunda yer alan, “bir kimse en fazla iki defâ CB seçilebilir” kuralının 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın adaylığı ve seçilmesi önünde bir engel oluşturmadığını ileri sürüyorlar.

BİRİNCİ TEZ: 101. MADDE NİSAN 2018’DE YÜRÜRLÜĞE GİRMİŞTİR

Bu teze göre, 16 Nisan 2017 günü yapılan halkoylaması ile kabûl edilen AY değişikliğinde, bir kimsenin en fazla iki defa CB seçilebileceğini de içeren 101. madde, madde kenar başlığı da dâhil olmak üzere bütünüyle yenilenmiş ve 24 Haziran 2018 seçimlerine ilişkin seçim takviminin başlamasıyla birlikte, yâni Nisan 2018’de yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle, 24 Haziran 2018’deki seçim, Erdoğan’ın yeni maddeye göre kazandığı ilk seçimdir. Bu tez geçersizdir çünkü, “bir kimse en fazla iki defâ CB seçilebilir” kuralı 2007’den beri yürürlüktedir ve hiç değişmemiştir.

2017’deki AY değişiklikleri ile ilgili kanunun 18. maddesi, AY değişikliklerinin ne zaman yürürlüğe gireceklerine dâir bir düzenleme getirmektedir. Buna göre, 101. maddenin de içinde bulunduğu bir grup maddede “yapılan değişiklikler”, 2018 seçim takviminin başlamasıyla yürürlüğe girecektir. Dikkât ediniz, “maddeler” değil, “maddelerde yapılan değişiklikler” yürürlüğe girmektedir. Dolayısıyla, 101. maddenin başlığında ve içeriğinde bâzı değişiklikler yapılmışsa da, CB’nın görev süresinin beş yıl olduğu ve bir kimsenin en fazla iki defâ CB seçilebileceği kuralı 2007’deki gibi aynen korunmuş, yâni değiştirilmemiştir. Bu nedenle, değişiklikler Nisan 2018’de yürürlüğe girmiştir, değiştirilemeyenlerin yürürlüğü ise, 2017 öncesindeki gibi aynen devam etmiştir.

İKİNCİ TEZ: SİSTEM DEĞİŞTİ, BU ERDOĞAN’IN BİRİNCİ DÖNEMİDİR

Bu teze göre ,2017 AY değişiklikleriyle Türkiye’de yeni bir hükûmet sistemine geçilmiştir. Bu nedenle, her ne kadar olgusal olarak aynı kişi iki defâ CB seçilmiş gibi görünüyorsa da, 2018’deki seçim yeni sistemin ilk seçimidir. Bu nedenle, görevdeki CB’nın tekrar aday olmasının önünde herhangi bir engel yoktur. Bu tez de geçersizdir. Geçersizliğin çok basit iki temel sebebi bulunmaktadır. Birincisi, anayasalar devletlerin hükûmet sistemlerine ad vermezler. Örneğin ABD Anayasası’nda “başkanlık sistemi”, Fransa Anayasası’nda “yarı-başkanlık sistemi”, İsveç Anayasası’nda “parlâmenter sistem” ifâdeleri yer almaz. Sistemlerin adlarını koyanlar, yasama-yürütme-yargı erkleri arasındaki ilişkilerin nasıl düzenlendiğine dâir mukayeseli incelemeler yapan bilim insanlarıdır.

Bu açıdan bakıldığında, sistem açısından en büyük değişikliklerden biri, CB’nın TBMM yerine doğrudan halk oyu ile seçilmesidir ki 2007’de gerçekleşmiş ve 2014’te ilk defâ uygulanmıştır. Bu değişiklikle birlikte Türkiye’nin parlâmenter sistemi terk edip, yarı-başkanlık sistemine geçtiğini ileri süren bilim insanları da olmuştur. Tezi geçersiz kılan ikinci temel sebeb, sistem değişse de, Cumhuriyet’in devam ettiğidir. Bir diğer deyişle hükûmet sisteminin mutlak parlâmento üstünlüğünden (1924) kuvvetler ayrılığına ve iki meclisli parlâmentoya (1961), buradan da yetkileri artırılmış CB ile birlikte parlâmenter hükûmet modeline oradan yarı-başkanlığa (2007/2014) ve nihâyet 2017 ile birlikte “başkancı sistem”e geçilmiş olması, bütün bu sistemlerde görev yapmış olan CB’nı farklı devletlerin CB hâline getirmez. Sistem değişikliğinin CB için ilk dönemden sayılacak bir yeni başlangıç olabilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmış, yerine yeni bir cumhuriyetin kurulmuş olduğunu kabûl etmek gerekir. Herhâlde bu tezin sâhipleri böyle bir iddiâ içinde değillerdir.

YÜKSEK SEÇİM KURULUNUN 2018 KARARLARI

Nitekim, bu devamlılık içinde, 10 Ağustos 2014 günü yapılan ve CB’nın ilk kez doğrudan halk oyu ile belirlendiği seçimlerin sonucunu îlân eden YSK, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı” seçildiğini duyurmuş, mazbatayı böyle hazırlamıştır. Daha sonra, 24 Haziran 2018 seçimlerinin sonucunu îlân ederken, önce yine Recep Tayyip Erdoğan’ın “13. Cumhurbaşkanı” seçildiğine dâir bir mazbata hazırlamış, ama bir gün sonra bunu değiştirmiş ve 13. İbâresini kaldırarak, sâdece isim yazmak sûretiyle yeni bir mazbata düzenlemiştir. Bu değişikliğin gerekçesi, ilk mazbatadaki 13. İfâdesine TBMM Başkanlığı’nın îtiraz etmiş olmasıdır. Meclis Başkanlığı, buradaki 13 sayısına ulaşmanın kendilerince mümkün olmadığını belirtmiştir. Gerçekten de, Atatürk’ten bu yana CB olmuş kişi sayısı 12, buna karşılık CB seçimi sayısı, 1982’deki AY oylaması da dâhil, 20’dir, 13 nereden çıkmıştır? YSK da Meclis Başkanlığı’na hak vermiş ve mazbatayı düzelterek, 13. İbâresini çıkarmış, herhangi bir başka sayı da, örneğin, “yeni sistemin 1. Cumhurbaşkanı” gibi bir ibâre de koymamıştır.

Bu durumu sıcağı sıcağına yorumlayan kimi AKP’liler, Erdoğan’ın yeni sistemin birinci CB olduğunu dile getirmişlerdir. Bugünkü “sistem değişti, 2014’teki ilk seçim sayılmaz” tezinin temelinde de bu yatmaktadır. Oysa, kanımca YSK’nın 13 sayısını çıkarması doğru olmuştur ve Erdoğan’ın ikinci kez seçildiği anlamına gelmektedir. Neden?

Cumhuriyet târihine baktığımızda, birden çok kez CB seçilen dört kişi görmekteyiz. Atatürk 4, İnönü 4 ve Bayar 3 kez CB seçilmişlerdir. Bu kişiler, kaç defâ seçilmiş olurlarsa olsunlar, sırasıyla 1. 2. ve 3. CB olarak anılmaktadırlar. Dolayısıyla, bir kimse iki veyâ daha fazla ve üstüste CB makamına seçilmişse, o kişi artık ilk kez seçildiği zaman kaçıncı CB ise o sayı ile anılmaktadır. Burada bir not düşeyim. 1924 AY’na göre bir kimsenin kaç kez CB seçilebileceği ile ilgili bir kısıtlama da yoktu. Buna karşılık, 1961 ve 1982 anayasaları, CB’nın görev süresini 7 yıl olarak belirlemişti. 1961’de bir kimsenin arka arkaya CB seçilmesi, 1982’de ise yeniden seçilmek yasaklanmıştı. Bu nedenle, 2007 değişikliğine kadar, bütün CB 7 yıl için ve bir kereliğine seçilmişlerdir. 1923’ten 2007’ye kadar -1982’deki halk oylaması hâriç- tamâmı TBMM tarafından gerçekleştirilen CB seçimlerinde sonuçlar TBMM Başkanlığı tarafından açıklanmıştır.

Bu açıklamalarda ilk kez 1966’da Cevdet Sunay için “5. Cumhurbaşkanı” ibâresi kullanılmış, bundan sonra Fahri Korutürk 6. CB olarak TBMM tutanaklarına geçmiştir. Kenan Evren, 1982 AY içih yapılan halk oylaması ile birlikte, ayrıca bir seçim yapılmadan CB olduğu, yâni aslında “seçilmediği” için onunla ilgili resmî belgelerde 7. CB ibâresini görmüyoruz. Buna karşılık, TBMM tutanaklarında önce Turgut Özal 8., sonra Süleyman Demirel 9., Ahmet Necdet Sezer 10. Ve Abdullah Gül 11. CB olarak îlân edilmişlerdir. Kezâ, “sistem değiştikten” ve CB doğrudan halk oyuyla seçilmeye başladıktan sonra, mazbatayı hazırlama yetkisini almış olan YSK da bu silsileyi bozmamış ve Recep Tayyip Erdoğan’ın 12. CB seçildiğini 28 Ağustos 2014’te duyurmuştur. Buna göre, aynı silsile devam ettiği için ve aynı kişi 2018’de ikinci defâ seçilmiş olduğundan, 13. CB dememesi gerekirken demiş olması hâtâydı, düzeltilmesi doğru olmuştur ve AKP ve iktidar sözcülerinin iddialarının aksine, aslında Erdoğan’ın ikinci kez seçildiğinin de te’yidi anlamına gelmektedir.

Bir kimsenin üst üste Başkan veyâ CB seçilmesi hâlinde, kaçıncı CB olduğu ile ilgili farklı ülkelerin uygulamaları da bunu doğrulamaktadır. Örneğin ABD Başkanları’na baktığımızda, üç kez üst üste seçilmiş olan Franklin Roosevelt, ilk seçildiğindeki sıra ile, 32. Başkan olarak anılmaktadır. Kezâ, Fransa’da da, örneğin iki kez üst üste seçilmiş olan Mitterand ve Chirac, sırasıyla ilk seçildiklerindeki sıra ile, yâni 21. ve 22. CB olarak anılmakta, her bir seçim için ayrı bir numara verilmemektedir. YSK’nın hatâsını düzelterek, aynı kişinin ikinci defâ seçilmesinde yeni bir numara koymaması, bu mukayeseli uygulamalarla da uyumludur.

YSK NE YAPACAK?

Tabiî ki bilemeyiz. Bununla birlikte, yürürlükteki AY ve kanun hükümleri bize, bir kimsenin en fazla iki defâ CB seçilebileceğini bildiriyor. YSK’ya düşen, tabiî bu konu karar mercii olarak önüne gelirse, görevdeki CB’nın “iki defâ seçilmiş bir kimse” olup olmadığına karar vermektir. Bu kararın ne olacağını bilemeyiz. Hâl böyleyken, hukukun gereğinin yapılması yönünde tavır koymayı bir kenara bırakıp, nasıl olsa “YSK hep iktidarın istediği gibi karar veriyor” varsayımıyla hareketsiz kalmak, bütün seçim sürecini baştan hukuksuzluğa teslim etmek gibi anlaşılmaz bir yaklaşımdır. Sonu çok acı ve ağır olabilecek bu yaklaşımın bir ân önce terketmek, yeri geldiğinde yetkili mercilere kendi kararlarını ve bu kararların anlamını da hatırlatarak hukuka uygunluk çağrısı yapmak, her yurttaşın görevidir. Hukuku iktidar ciddiye almayabilir ama, hukukun dili baskı rejimlerinde muhalefetin diline kolayca tercüme edilebilir. Muhalefetten bunu, YSK’dan da -konu gündemine gelirse- bize Türkiye’de hukukun ciddiyetini muhafaza ettiğini gösteren bir gerekçeli karar sunmasını bekliyorum.

Yazıyı böylece noktaladıktan sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bugüne kadarki açıklamalarından farklı olarak, “TBMM’de gerekli çoğunluk sağlanamazsa” şartına bağlı olarak süreci CB kararı ile başlatacağını ifâde ettiğine dâir bir habere rastladım. Kuşkusuz, 18 Haziran’dan önceki herhangi bir târihte seçimlerin yenilenmesi kararının TBMM tarafından alınması durumunda, bu yazının konusunu oluşturan Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı ile igili hukukî sorun da ortadan kalkmış olacaktır.


Levent Köker: Ankara Hukuk Fakültesi mezunu (1980). Yine Ankara'da, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Siyaset Bilimi doktorası yaptı (1987). Gazi Üniversitesi'nde, Siyasal Teoriler doçenti (1990) ve Genel Kamu Hukuku profesörü (1996) oldu. ODTÜ, Bilkent, Atılım ve Yakın Doğu üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. 1997'de Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Kurucu Dekanlığını üstlendi. Oxford , Princeton, New School for Social Research ve Northwestern (2017-18) üniversitelerinde konuk araştırmacı olarak çalıştı. Barış İçin Akademisyenler'le birlikte "Bu Suça Ortak Olmayacağız" beyanında bulunduğu için, Yakın Doğu Üniversitesi'ndeki görevinden uzaklaştırıldı (2016). Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İki Farklı Siyaset, Demokrasi, Eleştiri ve Türkiye adlı kitapların yazarıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Levent Köker Arşivi