Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Afrin direnişinden sonra başka bir dünya mümkün

Nasıl 1. Paylaşım kavgasının külleri arasından Ekim devrimi yükseldi ise, şimdiki 3. Paylaşım kavgasının yıkıntıları arasından bir Orta Doğu devriminin yükselmesi şansı vardır.

1917 yılında Başkan Wilson ABD’nin 1. Dünya Savaşına katılması kararının Temsilciler Meclisi ve Senato’dan çıkmasını sağlarken yaptığı konuşmada şöyle bir saptama yapmıştı:

"Alman hançeri dünyanın merkezine saplanmıştır, mutlaka çıkarılması gerekmektedir". O hançer çıkarıldı ama, ama Orta Doğu halklarının bağrına başka hançerler saplandı.

Orta Doğu, Mezapotamya, Yakın Doğu, adına her ne diyecekseniz deyin, bu bölge insanlık coğrafyasında uygarlık ve büyük inanışların anavatanı olmuştur.

Oraya egemen olan bir anlamda dünyaya egemen olmuştur.

İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin Almanya’yı yenilgiye uğrattığı 1. Dünya Savaşı sonrasında bölge ikisi arasında paylaşıldı.

Alman emperyalizminin yenilgisi, onların Anadolu ve Mezapotamya’yı etki alanı haline getirme projesini suya düşürdü.

Bu bölgeleri aralarında nasıl paylaşacaklarını İngiliz ve Fransız sömürge imparatorlukları masa başında nasıl paylaşacaklarını daha 1915 yılında gizli bir anlaşma ile karara bağladılar.

Bundan haberdar olan müttefikleri olan Rus çarlığı ise 1916 yılında bu anlaşmaya dahil oldu. Paylaşımda onlara da bir hisse verildi.

Ama bir yıl sonra patlak veren 1917 Şubat ve Ekim devrimleri bir anda bütün dünya dengesini değiştirdi.

Meşhur gizli Sykes-Picot Antlaşmasını dünya kamu oyuna yeni Sovyet Hükümetinin dışişleri komiserliği açıkladı. Bu skandal bir anlaşma idi. Bir yanda Araplar Osmanlı imparatorluğuna karşı, bağımsızlık vaatleri ile ayaklanırken, öte yanda iki dünya gücü, bölgeyi suni manda devletlerine bölerek paylaşma planları yapıyordu.

Büyük Suriye’ye, yani Bbirleşik bir Arap devletine, ya da 1919 yılında Süleymaniye’de ilan olunan Kürt Krallığına hiçbir biçimde fırsat tanıma söz konusu değildi.

Fransa ve İngiltere’nin bu manda devletlerinde sömürge yönetimi oluşturmaları kolay olmadı. Orta Doğunun birçok yöresinde peş peşe ayaklanmalar patlak verdi.

Bu dönemde İstanbul, İzmir işgal edildiği gibi, Samsun ve Mersin gibi birçok şehirde müttefiklerin askeri birlikleri mevzilendi. İtalyanlar Antalya’ya çıktı.

Bunlara tek kurşun sıkılmadı. Fransa ile askeri çatışmalar (bunlar da düzenli ordu birlikleri ile değil) çetelerle yürütüldü.

Düzenli ordu savaşı doğu da bir tek Ermenistan cumhuriyetine karşı sürdürüldü. Batıda eski Osmanlı tebası olan Yunanistan’a karşı nasıl bir savaş sürdürüldü ise İstanbul ve Ankara’da herkes bir İngiliz ya da Fransız mandası olmaya razıydı. Ama eski reaya asla!

Bunun "emperyalizme karşı" bir savaşla ilgisi yoktu. Bu bir anlamda çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu çökerken, bölgenin yerli halkları ile egemenleri arasındaki bir paylaşım kavgası idi.

İngiltere ve Fransa’ya kafa tutulmasını saplayacak olan ise, dünya siyasetinde artık Sovyet devrimi gibi bir faktörün devreye girmesiydi.

Tarihin garip bir tecellisi ama hem Türkiye Cumhuriyeti, hem Ermenistan Cumhuriyeti, Sovyet devriminin sahneye çıkardığı yenidünya durumu sayesinde var olabildi.

Birinci Dünya savaşında müttefikleri Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bulgaristan savaştan yenik çıkıp, ağır bedeller öderken. Monarşinin çöken duvarları arasından, sonunda Türkiye Cumhuriyeti kazanan taraf olarak çıkmayı, 1917 devrimi ile radikal biçimde değişen yeni dünya durumu sayesinde başardı.

Türkiye resmi tarihinde hep bir "Arap ihaneti"nden bahsedilir, Osmanlı yönetimine karşı, bağımsızlık ayaklanmasından dolayı. Oysa Ankara tarafından asıl ihanete uğrayan Arap ve diğer bölge halklarıdır. Ermeni halkı, Pontos halkı ise birgün ayrılabilirler ihtimali var bahanesiyle halledildi.

Oysa asıl ihaneti yapan bir yanda İngiliz ve Fransız sömürgeciliği ise, diğeri de Ankara’dır. İngilizlere karşı tek bir kurşun sıkılmazken, Fransızlara kurşun sıkılmasının nedeni, soykırımdan kurtulan Ermeni insanına yaşadığı bölgelere yeniden yerleşme sözü vermesiydi.

Kürt egemenlerinin Ankara’ya destek vermesinin bir nedeni de, soykırımdan sağ kalmayı başaranların geri dönmesi, gasp edilenlerin geri alınması ve cezalandırılma korkusudur.

"Emperyalizme karşı" savaştığını iddia eden Ankara Hükümetinin Suriye ve Irak’da oluşturulmaya çalışılan sömürge yönetimlerine karşı çıkan güçlü Arap ve Kürt isyanlarına karşı destek vermesi gerekmez miydi? El altından onları ayaklanma için ajite ederken, öte yandan bunu koz olarak kullanarak Fransızlar ile açıktan, İngilizler ile ise masa altından pazarlığa giren Ankara olmadı mı?

Ve öte yandan da Ankara, Moskova’ya şirinlik muskaları yollamakta değil miydi?

Fransa Klikya, Maraş, Antep, Urfa Ermenilerini sattı. İngilizler İzmir’e İtalyanlardan önce çıkması için ajite ettiği Yunanlıları kendi kaderine terk etti. Moskova ise, Azerbeycan karşılığında, Türk komünistlerinin, Ermeninin kellesini verdi.

Batının tek şartı, yeni Türkiye’nin kuzeyden gelen güçlü devrimci dalgaya karşı Mezapotamya önünde bir baraj oluşturması idi. Güney Kürtleri zaten Irak ve Suriye manda devletleri arasında pay edilmişti. Kuzey Kürtleri ise, bir bonus olarak Ankara’ya bırakıldı. Adeta, "hadi şimdi birbiriniz yiyin" dercesine.

Moskova, ise 1921 Ocağında İngilizlerle masaya oturmaya başlayan Ankara’ya karşı, " aman yeter ki, Londra’ya gitmeyin" diyerek Mustafa Suphilerin kellelerinin alınmasına ses çıkarmıyordu.

Real politik daha sonra mı başladı sanıyorsunuz?

Ancak başka bir olgu daha var. Nasıl 1. Paylaşım kavgasının külleri arasından, birçok halkın destek verdiği Ekim devrimi yükseldi ise, şimdiki 3. Paylaşım kavgasının yıkıntıları arasından bir Orta Doğu devriminin yükselmesi şansı vardır.

Arkaik Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu yıkıntılarından, her biri ayrı trajedi olan ulus devlet deneyimleri çıkarken, Sovyet Devrimi birçok halkın bir arada yaşayabileceği sistemi, eksikliklerine karşın çıkarmayı başardı.

Konfederasyon, Federasyon, Özerklik, kadının kurtuluşu fikirleri de, ilerdeki muhtemel Orta Doğu devrimine farklı kimlik ve inanışların barış içinde yaşayabileceği bir proje sunmaktadır.

Rojava, Kobane direnişlerinden sonra Afrin direnişi, Orta Doğu halklarına umut vermekte ve başka bir dünyanın var olabileceğine ilişkin umutları yeşertmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi