Fehim Işık
Afrin, sessiz sedasız Kürtsüzleştiriliyor
Erdoğan’ın erken seçim kararı alınır alınmaz kendi medyasına verdiği bir talimat konuşuldu. Pek üzerinde durulmadı ama bu talimatın, Afrin başta olmak üzere Kürtleri rahatsız edecek haberlerin gündemleştirilmemesi üzerine olduğunu biliyoruz.
Erdoğan yanlısı medya bu talimata uydu. O gün bugündür bu medyada, sadece ‘şefkatli Türk askerinin ve fedakar ÖSO’cuların Afrin’de insanlara nasıl canla başla yardımcı olduğunu’ okuyoruz. Ne işgali, ne ÖSO’cuların talanını, ne demografinin değiştirilmesine dönük atılan adımları, ne Afrin’i terk ederek Tel Rıfat’ta yaşamak zorunda kalan 150 bin Afrinli’yi, bunların hiçbirini okuyamıyoruz. Söz konusu medyada varsa yoksa ‘Afrin’i yaşanabilir kılmak için fedakârlık yapan Türk devleti, onun sevilen Cumhurbaşkanı ve AKP hükümeti’ var.
Tamam, bu yaşadıklarımız aynı zamanda psikolojik savaşın bir parçasıdır. Amenna. Ayrıca hükümet kontrolündeki medya bazen Habertürk’ten Veyis Ateş’in yaptığı yanlış çeviride olduğu gibi yüzüne gözüne bulaştırsa da sonuçta biliyoruz ki bu medya psikolojik savaşta deneyimli ve işini iyi yapıyor. Ancak o kadar balık hafızalı bir toplum olmadığımızı hatırlatmak da bize düşer. Afrin’de olanlar hiç de AKP kuklası bu medyanın gösterdiği gibi değil. Tam aksine Cerablus’tan Bab’a kadar olan coğrafyada yaşananlar daha kapsamlı bir şekilde Afrin ve kasabalarında, üstelik daha profesyonelce yaşama geçiriliyor.
Afrin’in işgalinden önce Cerablus, Azez, Mare ve Bab’a kadar olan bölgeyi ÖSO’cularla birlikte işgal eden Türkiye, bu bölgede tek bir Kürt köyü bırakmadığı gibi kendine muhalif olan Kürt, Türkmen, Ermeni ve Arap da bırakmadı. Suriye’nin dört bir yanından taşıdığı ÖSO’cuları, onların ailelerini, Türkiye’ye göç etmiş Suriyeliler arasında kendi yandaşı olanları bu bölgeye yerleştirdi. Söz konusu bölgeyi belki Türkleştiremedi ama çok açık ki Erdoğanlaştırabildi, AKP’lileştirebildi. Artık bu bölge büyük oranda AKP ve Erdoğan yanlıları ile doldurulmuş durumda. Kalan çok az sayıda Kürt ile diğer muhalifler ise seslerini kesmek zorundalar.
Şimdi aynı politikalar Afrin ve kasabalarında uygulanıyor. Öncelikli olarak Bilbilê, Raco, Cindires gibi Türkiye sınırına yakın noktalardaki Kürtlerden boşalmış kasabalar ile köyleri, Doğu Guta başta olmak üzere Suriye rejimine teslim edilen bölgelerden taşınan cihatçı gruplar ve aileleri ile dolduruluyor. Az değil taşınan onbinlerce insandan söz ediyoruz ve bunların önemli bir bölümü hali hazırda Afrin’in söz konusu kasabalarına yerleştirilmiş durumda. AKP bu insanları sınır hattına yerleştirerek demografiyi değiştirmekle kalmıyor, uzun vadeli düşündüğünü de açıkça belli ediyor.
Afrin merkezde de ciddi saldırılar var. İlk günlerde kameralar önünde işlenen hırsızlık ve talan, artık daha kontrollü sürdürülüyor. Durumu bir adım öteye taşıyan ÖSO’cular bazı insanları kaçırarak bunların ailelerinden fidye istiyor. Bölgenin tanınmış gazeteci, yazar ve akademisyenleri ÖSO’cular tarafından bilinmeyen yerlere götürülüyor. Bazılarının MİT’e teslim edilerek Türkiye’de gözaltında tutulduklarına dair ciddi iddialar var. Bir diğer iddia da taciz ve tecavüzlere ilişkin... Çok sayıda genç kızın kaçırılarak tecavüze uğradıklarına ilişkin bilgiler bölge basınına yansıyor. Tüm bunlarla birlikte yaşama geçirilen bir korku var ki bu korku ile bölgeyi denetim altında tutmayı da IŞİD’den öğrendiklerine dair zerre şüphe yok.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi başta olmak üzere uluslararası kuruluşların birçoğunun raporlarına yansıyan bu uygulamalarla ilgili şimdiye kadar tek bir adım atılmış değil. Arada ABD, Fransa, İngiltere ya da Birleşmiş Milletler’in bazı kurumları kaygılarını ifade ediyor, o kadar. Onlar habire kaygı ifade ededursun, "atı alan Üsküdar’ı geçmiş" bile. Türkiye kısa vadede sınır kasabalarını, uzun vadede de Afrin ile Cerablus’tan Bab’a kadar uzanan Şehba bölgesinin tamamını Kürtlerden arındırıp kendisine bağımlı bir coğrafyaya dönüştürmek istiyor. Olur ya olası uluslararası baskılar sonrasında bu bölgenin kendisine bağımlı olmasını başaramazsa bile bölgeyi Kürtsüzleştirerek rejime teslim etmek de Türkiye’nin planları arasında.
Tüm bunları yapan AKP iktidarı kendi medyası aracılığıyla Türkiye’ye sözüm ona ‘insani yüzünü’ gösterirken, arka planda da Türkiye’nin ilerde uluslararası mahkemelerde yargılanabileceği ciddi suçlar işleniyor. Söz konusu suçlar uluslararası yargının gündemine girdiğinde Türkiye milyarlarca liralık tazminatlarla bile bu işin altından kalkamaz.
Gelelim ilk dediğimize.
AKP'nin cumhurbaşkanı adayı Erdoğan, Afrin’e saldırı döneminde bizzat ölü sayıcılık yapıyordu. Şimdilerde ise yaşananların seçimde olumsuz bir sonuca neden olmaması için gizlenmesini, gösterilmemesini istiyor. MHP’lilerden oy kaybetmeyeceğini bilse, ‘Kürtlerin hamisi benim’ demeye de niyetli. ‘Cumhur İttifakı’nın yanı sıra ‘Millet İttifakı’nın siyasetçileri de bu topa girmiyor.
Görünen o Erdoğan’ın işgal politikası Erdoğan gitse bile bir devlet politikası olarak devam edecek ve Türkiye’nin elindeki koz olarak uluslararası diplomaside kullanılacak.
Geriye kalıyor ‘sıfır barajın’ dışında tutulanlar, yani HDP ile Türkiye’nin her millet ve inançtan devrimcileri. Belki ‘ama onlar iktidar olamaz, böyle bir şansları yok’ diyenlerimiz olacak. Doğrudur, belki iktidar olamazlar ama bunca baskıya rağmen sesini kesmeyip teslim olmayı reddedenler daha güçlü bir destekle hem soysuz politikalara karşı ciddi bir kalkan olmaya, hem de işgalci, talancı politikaları teşhir etmeye devam edebilirler.
Balık hafızalı olmanın ne yeri ne de zamanı.
24 Haziran seçimlerine bir de bu yanıyla bakmak lazım.