Ragıp Zarakolu
Ah, Hocam
İÜ İktisat Fakültesinde Cahit Orhan Tütengil, en sevdiğimiz hocalarımızdan biri idi. Ölümü bütün öğrencileri için bir şok olmuştu. Levent’te üniversiteye gitmek üzere otobüs beklerken, Hrant Dink gibi enseden kurşunlanarak öldürülmüştü. Onun ak saçları ile yüzükoyun yerde yatması, biraz ötesindeki klasik deriden evrak çantası, gözlerimin önünden gitmez. Ak saçları ile ne kadar bilgece yaşlanıyordu. Bırakmadılar.
Tütengil ailesini yaşam boyu sürecek olan bir acıya garkettiler. Levent'teki evlerinde onları her ziyaretimde iliklerime kadar hissederdim bu acıyı.
O sırada Demokrat gazetesinin hazırlık çalışmaları devam etmekteydi. Nereden bilebilirdim ki, gazetenin ön prova çalışmalarında, Tütengil işlenen manşet haber konusu olsun.1968 yılında master yapmağa başladığımda aldığım derslerden biri sosyoloji idi ve Tütengil hocaya Türkiye’de Yüksek Öğrenim Gençliği'nin sorunları diye bir paper hazırlamıştım. Tam 68’de yapılacak ödev!
Doktora eğitiminde tez safhasına gelmiştim. 12 Mart darbesinden sonra Şadi Alkılıç ve arkadaşları davasında mahkum olmam doktoranın yarım kalmasına neden olmuştu. Tütengil hoca, tamamlamam konusunda ısrarlı idi. Fakülte yönetiminden 1979 yılında bunun için karar da çıkarttı.
1971 sonbaharında yılında serbest kaldıktan sonra, doktora kurunu tamamladım. Tez konusu olarak Gülten Hoca'ya (Kazgan), "İktisadi Kriz Kuramları"nı önermiştim. "Demode bir konu değil mi" diye sormuştu ilk başta. O yıllarda kapitalizmin kriz meselesini aştığı düşüncesi egemendi.
1979 yılında ise, daha yeni tez konusunu belirlemeden Tütengil öldürülecekti. Ben de doktorayı tamamlama bahsini tamamen kapattım. Zaten kapatmasam ne olacaktı? 80 darbesine 9 buçuk ay kalmıştı.
Tütengil, İÜ iktisat Fakültesi Sosyoloji bölümünün, "boyalı kuşu" idi. Kürsüde hegamonya milliyetçi ve turancı eğilimli kişilerden oluşuyordu. Ve pirleri ise Fahrettin Ziya Fındıkoğlu idi. Militan bir anti-komünistti. 2. Dünya Savaşı yıllarında bölümün çıkardığı ‘İŞ’ dergisinde, Nazi dönemi Almanyası'ndaki korporatif işçi örgütlenmesini örnek gösteren yazılar yayınlamıştı. Bu kürsüden daha sonraki MHP elitinin kafa adamları yetişecekti.
Fındıkoğlu, Tütengil’e az eziyet etmedi. Sola açık olması, Yeni Ufuklar dergisi, Cumhuriyet gibi gazetelerde yazması nedeniyle. Ama bütün engellemelere karşın onun Amiran Kurthan yerine Tütengil’in kürsü başkanı olmasını engelleyememişlerdi. Fındıkoğlu’nun tercihi Amiran Kurtkan’dı (Bilgiseven). Onun daha sonraki yönelimi İslam doğrultusunda olacaktı.
Fındıkoğlu da hocamızdı. Marx üstüne hayli kalın bir kitabı vardı. Hani, Marx’ı ilk ondan öğrendik diyebiliriz. Elbette, Fındıkoğlu’nun Marx’a bakışını sorgularken bilimsel kuşku ilkesini ihmal etmeden!
Fındıkoğlu Marx’ı anlatır da, şakirtlerinden olan Mehmet Eröz durur mu? O da, tam da 1971 yılında "Marksizm ve Leninizm ve Tenkidi" adlı kitabını yayınlayacaktı.
Tütengil’in hedef seçilmesinde İÜ İktisat Fakültesi Sosyoloji bölümünün bu özel durumunun etkisi olmuştur diye düşünmüşümdür. Buna ilişkin hiçbir soruşturma yapılmadı elbette.
1968 yılında hatırı kalmasın diye, "Almanya’da Nazi Partisini İktidara Getiren Sosyo Ekonomik Koşullar" diye bir ödev hazırlamıştım. Fındıkoğlu da ödevi teslim ettiğimde, "oğlum bu eski bir mevzuu değil mi" diyecekti. Gülten Hoca'ya kriz mevzuunu öner, Fahrettin Ziya hocaya nazizmin sosyo ekonomik temellerini anlatmaya kalk! Meğerse başımıza gelecekler konusunda önsezilerim güçlüymüş! Hem ekonomik kriz, hem faşizmin varyantları hükmetti hayatlarımıza.
1968 Nisanı'nda İktisat Haftası'nda bu ödevi bir konferans metnine dönüştürecektim.
Zaman zaman AÜ Hukuk Fakültesinde İktisat hocası olan amcam Avni Zarakolu, doktora sınavlarında jüri üyesi olarak ara sıra İstanbul’a gelirdi. Sevgili hocalarımdan biri olan Nuri Karacan ona, yine bu jürü işleri için İstanbul’a geldiğinde sohbet sırasında, benim için, "fakültede kalabilirdi, ama rengini erken belli etti" demiş. O da az engellemelerle karşılaşmadı Fakültede. Ama diretti kaldı fakültede Tütengil gibi. Onunla da yolumuz İHD’nin kuruluşunda kesişecekti. Daha sonra Nuri Hoca, 1988 yılında "Demokrat" gazetesini yeniden çıkarma projesine destek verecekti. Onu da erken kaybettik.
İktisat Fakültesi özel bir yerdir. Kuruluşunda, Nazi Almanyası'ndan kaçıp gelen akademisyenlerin önemli bir yeri vardır. Bunlardan biri olan Neumann, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Berlin’in ilk belediye başkanı olacaktı. Öğrenci kitlesinin ağırlığı hep sola yönelimli olacaktır. Ama aynı zamanda milliyetçi kesimin entelektüel kesiminin de merkezi olacaktır, özellikle sosyoloji kürsüsünden dolayı. Biz 68 yılında bu bölüme küflenmiş, arkaik bir bölüm olarak bakardık. Buradan sağ kesimin siyasetçileri de çıkacaktır.
Tevfik Ertüzün gibi, Enis Öksüz gibi. İkisi de varlıklı olmayan Anadolu ailelerindendi. Enis Öksüz ile Tütengil’in doktora kurunda beraberdik. Zaten 2 kişiydik. Tevfik Ertüzün bizim sınıfın vasat talebelerinden biri idi. Ve birkaç sağcısından. 1972 yılında doktorası kabul olundu. 1978 yılında doçent oldu hızlı biçimde. Ülgener Hoca onu "artık milliyetçi gençleri alacağız" deyip asistanı yapmıştı, özel bursla yurtdışına yollayıp. Gülten Hoca dahil 1970’li yıllarda herkes çekinirdi ondan fakültede. Niye çekinildiği, Tütengil suikastinden sonra anlaşıldı! DYP'den milletvekili oldu. Ama 98’de acaip bir trafik kazasında erken öldü. Oğlu, bu yaz Adnan Hoca operasyonunda tutuklandı. Tütengil gibi Toroslardaki yoksul köylerden birinden gelen Enis Öksüz daha sonra Ecevit/Bahçeli hükümetinde bakan olacak, Türkeş’ten sonra MHP liderliğine bile oynayacaktı.
Sol eğilimli akademisyenler ise zaman zaman Küçükömer, Divitçioğlu gibi tasfiyeye uğrayacak, kalmayı başaranlar ise engellemelerle boğuşacaklardır. Nail Satlıgan, Sungur Savran bir dönem fakülteyi renklendirdi. Tülay Arın ve İzzettin Önder sonuna kadar dayanabildiler. Siyaset bilim bölümünde Cengiz Arın ise, 28 Şubat döneminde rektör Alemdaroğlu’nun tasfiyesine uğracaktı. Tütengil hoca ise yaşamıyla bedel ödeyecektir.
O bizimle yaşayacak hep.