Ahmet Nesin
AKP'de kurucu dördün biri kaldı!..
Hem "Ben şimdi salona bakıyorum. Salonda çok heyecan görmüyorum. Eskiden salonlar alkışlarla inlerdi" diyeceksin artık seni partidaşların yeteri kadar alkışlamıyor diye, hem de kendinde hâlâ inanılmaz bir gücün olduğunu sayıp Bülent Arınç'ın istifasını isteyecek açıklamalar yapacaksın.
Hem 2003 yılının Ocak ayında Soros'a "Türkiye'nin Açık toplumu biziz, bizi destekleyin" diye neredeyse yalvaracaksın, sonra da Osman Kavala için "FETÖ ile irtibatı sebebiyle birisini gözaltına alıyorsunuz. ‘STK temsilcisiydi, medya mensubuydu, güzel vatandaştı’ gibi güzellemelerle hedef saptırmaya çalışılıyor. O STK mensubu dedikleri, Türkiye’nin Soros’u denilen kişinin havası çıktı meydana, bağlantıları çıktı ortaya. Siz kime neyi yutturmaya çalışıyorsunuz?" diyeceksin. Adama sorarlar, "Kızın Sümeyye Erdoğan, Soros'un TESEV Vakfı'nda staj yaptı mı, yapmadı mı" diye...
ABD gezisinde Fethullah Gülen'e giden Bülent Arınç'a "Bizden bir emirleri var mı" diye soracaksın, sonra da ona karşı savaş açtığını ve tek kaldığını söyleyeceksin ağlak ağlak.
"Ben Ergenekon davasının savcısıyım" dedikten sonra bugün olduğu gibi onların emireri durumuna geleceksin ve bu seçmenler seni alkışlayacak.
NATO'yu savunarak iktidara gelip, sonrasında AVRASYACI olacaksın ve şimdilerde sıkıştığından yine NATO'ya yanaşacaksın ve bu millet sana güvenecek.
Daha onlarca saçmalık yazabilirim Erdoğan ve AKP üzerine, orta boy bir kitap olur bunlardan ama bu kadarı yeter sanıyorum. Bu partinin kurucuları arasında esas dörtlü önemliydi, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener ve Recep Tayyip Erdoğan. Bir gün gelecek ve hem tarihçiler, hem de siyaset bilimciler bu dörtlünün içinden neden Erdoğan'ın öne çıktığını, diğer 3 kurt siyasetçinin buna neden izin verdiklerini yazacaklar ama ben hem tahminimi hem de kimi duyduklarımı yazayım.
En önemli neden Erdoğan'ın diğerlerine göre daha az siyasetçi olması yada gözükmesiydi, diğer 3 kişi Erdoğan'a daha kolay söz geçireceklerine inandılar. Erdoğan'ın parti başkanı olmasıyla diğer üçü arasında fazla bir rekabet olmayacaktı ama perde arkası onların olacaktı.
Zaten başında, ilk seçimde iktidar düşünülmüyordu, o yüzden başta Abdullah Gül olmak üzere muhalefette yıpranmak istemediler. Gül daha önce Necmettin Erbakan'a karşı mücadele etmiş ama çok oy almasına karşın kaybetmişti, tekrar riske girmek istemedi. Yasaklı Erdoğan'ı o yüzden yasaksız noktasına getirdiler Deniz Baykal ile beraber.
En önemli neden ABD'ydi. ABD Ortadoğu'da Ilımlı İslam Projesi'ni başlatmak için uydu ülke olarak Türkiye'yi seçti ve bunun için en uygun siyasetçi Recep Tamam Erdoğan'dı. Diğer 3 lider ABD'nin her dediğine evet diyemeyebilir ve Fethullah Gülen ekibiyle Erdoğan ekibi kadar uyumlu çalışamayabilirdi. Kim ne derse desin, Recep Tayyip Erdoğan, 2000'lere gelindiğinde siyasi ve bürokratik anlamda çok güçlenen Gülen Hareketi için bulunmaz birisiydi ve o tarihten itibaren hareketin siyasi kol başkanıydı. Hiç kimse Türkiye sorumlusu yada kol başkanı olmadan "Ne istediniz de vermedik" demez, bunu diyen bir insanın da mücadelesi çok fazla inandırıcı olmaz. Sonraki yazımda "Gülen Borsası"yla ilgili Arjantin Cezaevi'nde bulunan Serkan Kurtuluş'la yaptığım söyleşiyi yayımlayacağım, orada okursunuz artık nasıl bir mücadele verdiklerini ve işin şimdilik Binali Yıldırım'a kadar dayandığını.
Arınç, Şener ve Gül, Erdoğan'ın kişiliğini öğrendiklerinde iş işten geçmişti, artı yapacak bişey yoktu, bu ABD için de geçerliydi, Erdoğan kendisinin ve Türkiye'nin başını belaya sokmak için yola çıkmıştı artık. 2003 yılında Fransa'da iltica ederken "Türkiye'nin ve dünyanın başına bir bela geldi, kimse farkında değil" dediğimde ağlayarak çıkmıştım o binadan ama içim ve beynim rahattı.
Bülent Arınç Erdoğan'ın demek istediklerini nabız yoklamak için söylediği için bugün istifa etti. Ne diyeyim, kuruculardan da sadece dördün biri kaldı.