Mehveş Evin
AKP’nin düşmanlık politikası: Game over (*)
İstanbul seçimlerini hukuksuz bir şekilde iptal ettiren, muhalefet adayını karalamak için akıl izan dışı ithamları, gülünç oyunları sahneleyen Cumhur İttifakı, karşılığını 23 Haziran’da aldı.
Kulislerde faturanın kime çıkarılacağı, parti yönetimi ve teşkilatlarda nasıl bir değişiklik yapılacağı ve AKP’den kopmalar konuşuluyor.
AKP kurmayları ne kadar farkında bilmiyorum. 23 Haziran hezimeti, ne üç beş isim değişikliğiyle, ne sadece İstanbul’un yerel yönetimiyle alakalı.
AKMHP ittifakı, sadece ekonomideki çöküş, yolsuzluk iddiaları veya YSK oyunları nedeniyle değil, rövanş alma, nefret ve ötekileştirme politikalarıyla kendi sonunu getiriyor.
Gençleri beleş internetle, Kürtleri Öcalan kartıyla, milliyetçileri uluslararası komplolarla, kadınları otobüse doldurup gezdirmekle, medyayı yalan aracı olarak kullanarak kandırma dönemi bitti.
Bu ülkenin en acil sorunu, adaletsizlik. İmamoğlu’nun Beylikdüzü’ndeki konuşmasında "hak-hukuk-adalet" sloganları atılıyorsa boşuna değil...
MAHKEMELERDEKİ KEPAZELİKLER ARTIK BİTSİN
Adalet talebi, şeffaflıktan uzak, usulsüz belediye/ihaleler ve rantı paylaşan azgın azınlığa kızgınlıktan, yüz kızartıcı hale gelen yargı kararlarına kadar uzanıyor.
AKP ve ortakları, herhangi bir restorasyona niyetlenecekse... Hatta AKP içinden yeni siyasi maceralar çıkacaksa dostça bir tavsiyem olacak:
Klimalı lüks makam odalarından çıkıp Silivri’den Diyarbakır’a, mahkemelerde sergilenen insanlık dışı oyunları bir izlesinler...
Kaç yurttaşın hayatını nasıl yok yere kararttıklarını, bunu yaparken izlenen yöntemlerin nasıl korkunç ve hukuka aykırı olduğunu ve çarpan etkisini ancak o zaman idrak edebilirler.
İster düşünceleri nedeniyle idama karşılık gelen cezalarla yargılananlar olsun, ister tren facialarının, çocuklarının ölümünün sorumlularını ortaya çıkarmak için çabalayanlar...
İster üstlerinin emriyle her şeyden habersiz köprüye gönderilen erlerin trajik davası olsun, ister Şule Çet’ten Rabia Naz cinayetine örtbas edilen kadın cinayetleri...
Ağır hak ihlalleri sadece "muhalif" ve dolayısıyla düşman bellenen kesimlerle sınırlı değil. Şimdilik zarar görmeyen daha geniş kesimlerin de vicdanını yaralıyor olan biten.
RUH YARIŞTIRMAK DEĞİL, ADALET VE DEMOKRASİ!
Seçim öncesinde düşmanlaştırma politikaları, etnisite, şehitler ve Gezi üzerinden yürütüldü.
"İstanbul karar verecek, Gezi ruhu mu, 15 Temmuz ruhu mu" diyen İçişleri Bakanı Soylu gibi düşünen, propaganda yapanlar herhalde cevabını aldı.
Oysa kimse ruh veya başka bir şey yarıştırmak istemiyor. Her iki sokak eylemliliği, farklı nedenlerle çıktı. Ancak her ikisi de demokratik bir yaşama, daha iyi bir geleceğe sahip çıkmak içindi.
Bu nedenle Gezi’yi darbe girişimiyle bağlantılandırma çabası, boş ve haksız olduğu kadar halkın zekâsına da bir hakaret.
Silivri’deki 16 sanıklı Gezi davasını izledim. FETÖ ile suçlanan, kimi firari, kimi tutuklu savcı&polislerin telefon dinlemeleri, iki komplo teorisyeninin uçuk fikirlerinden ibaret iddianamede "delil" olarak sunulanlar o kadar tutarsız ki...
Tek bir şiddet çağrısı yok, ancak bu 16 kişi basbayağı "cebir ve şiddetle TC’yi devirmek"le yargılanıyor. Şiddete dair sunulan iddialar, geçen hafta yazdığım gibi, kimin yaptığı belli olmayan "mala verilen zarar"lar manzumesi.
Gaz bombalarıyla telef olan hayvanların faturası bile 16 kişiye çıkartılmaya çalışılıyor ama Gezi’de can veren, sakatlanan, kafa travması alanlar yok!
E peki kim yaptı bunları?
İki günlük Silivri maratonun sonunda nihayet Yiğit Aksakoğlu’na tahliye kararı çıkması sevindirici. İnsanların hayatından laf olsun diye çalamazsınız.
BAKANLARA ÇAĞRI: BU YANLIŞTAN DÖNÜN!
İddianamede "mağdur" sıfatıyla yer alan Recep Tayyip Erdoğan ve –muhalif olarak çıkan Ahmet Davutoğlu dahil olmak üzere- dönemin tüm bakanlarına, bir an evvel bu ağır yanlıştan dönmeleri çağrısını yineliyorum:
Kalan tek tutuklu sanık, 600 küsur gündür rehin alınan Osman Kavala. Dünyaya maskara eden suçlamaları geri çekin, Kavala tahliye edilsin. Buradan size siyasi malzeme, ancak ters orantılı olarak çıkar.
Tabii Gezi yetmez: Selahattin Demirtaş- Figen Yüksekdağ başta olmak üzere, HDP’li siyasetçilerin tutsaklığı sürdükçe ne adaletten, ne haktan bahsetmenizin karşılığı olacak.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na, siyasi rövanş için açılan dava, yarın görülecek ilk duruşmada derhal düşürülmeli. Halkın yakından tanıyıp sevdiği siyasetçiye yönelik ithamları kimse yemiyor, pelikanınız ne derse yemeyecek de. Kendi ayağınıza biraz daha sıkmaktan başka bir işe yaramaz.
Ayrıca "Onlar gazeteci, akademisyen, öğrenci, avukat değil terörist" diyerek yargıladığınız, rehin aldığınız insanların kanıtsız ve keyfi biçimde hapiste tutulduğunu sağır sultan bile biliyor.
Bu nedenle ilk ve en çabuk yapabileceğiniz "reform", yargı bağımsızlığına daha fazla müdahale etmeyi bırakmak ve bu maskaralığı sonlandırmak.
(*) Oyun bitti