İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Aleyna Çakır

Mehmet Can Çiftçi'nin, Aleyna Çakır’ın ölümü ve Başkent’in göbeğinde cirit atan çeteyle bağlarının olup olmadığı açığa çıkarılacaktır herhalde.

Aleyna Çakır, resmi adıyla Sema Esen 3 Haziran’da Ankara, Keçiören’deki evinde ölü bulundu. Kadın cinayetlerinin büyük bölümünde olduğu gibi, Aleyna’nın da intihar ettiği yönünde haberler yansıtıldı medyaya.

Ama belli ki Aleyna’yı ve birlikte olduğu Ümitcan Uygun adlı adamı tanıyanlar, intihar olmadığına inanıyordu. Birkaç gün sonra Ümitcan’ın Aleyna’ya ağır şiddet uyguladığı görüntüleri sosyal medyadan yayınlayarak Aleyna’nın öldürüldüğünü iddia eden mesajlar paylaşmaya başladılar.

Bayıltana kadar dövdükten sonra kamera karşısına geçip övünecek kadar cüretkar davranan Ümitcan Uygun’un, instagram hesabından yaptığı paylaşımların her biri suç niteliğindeydi.

Çeşitli silahlar, valiz dolusu paralar ve bu tablonun olmazsa olmazı haline gelen MHP İlçe Teşkilatı’nda üç hilalli bayrak önünde çekilmiş pozlar.

Eminim kimseye şaşırtıcı gelmemiştir. Her tür cinayeti örten bir bayrak vardır.

Aleyna ölümünden önce Ümit Uygun’dan iki kez şikayetçi oluyor. Biri, kamuoyunun malumu olan, bayıltılana kadar dövüldüğü güne ilişkin.

Savcılığa verdiği ifade şöyleydi: "17 Nisan günü 04.00 sıralarında Ümit U.’nun arkadaşı ve benim de tanıdığım Enes Ö. eve geldi. Ümit içeri girer girmez ‘O…. seni öldüreceğim, sen bittin, seni yaşatmayacağım’ diyerek, boğazımı sıktı ve yumruk atmaya başladı. Yaklaşık 20 dakika kadar baygın kalmışım. Kendime geldiğimde Ümit U’nun beni bayılttıktan sonra yerde yatarken telefonuyla Instagram’dan canlı yayın yaptığını öğrendim. Beni tehdit eden ve hakaretler eden Ümit'ten şikayetçiyim. Koruyucu tedbirlerin alınmasını talep ediyorum."

Aleyna’nın ölümünden sonra 6 Haziran’da Ankara Emniyet Müdürlüğü, şikayetin savcılığa yönlendirildiğini açıklarken, 7 Haziran’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı şu açıklamayı yaptı: 

"Sosyal medyada yer alan görüntülerdeki olayın, ölüm vakasından önce 17 Nisan 2020 tarihinde vuku bulduğu ve konu hakkında kolluk tarafından önleyici tedbir kararı alındığı anlaşılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından da bu eylem hakkında soruşturma yapılmış, şikayetçi S.E’nin şikayetinden vazgeçmesine rağmen şüpheli hakkında İddianame düzenlenmek suretiyle kamu davası açılmıştır."

Ancak Aleyna’nın ölümünden 12 gün sonra hazırlanan iddianamede Ümit Uygun hakkında sadece "konut dokunulmazlığını ihlal" suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar ceza istenirken, "hakaret ve basit yaralama" suçlarından kovuşturmaya gerek görülmedi.

Savcılığın açıklamasındaki en kritik cümle "Sema Esen’in erkek arkadaşı tarafından darbedilmesine ilişkin sosyal medyadan canlı yayınlanan görüntülerin ölümüyle ilgisinin bulunmadığı"na ilişkin görüşü. Altını çizmek gerekir.

KADER ADLI KADIN KİM?

Aleyna’yı ölümünden önce korumayarak "görev ihmali" suçu işleyen kamu görevlilerinin, onca tanık ve kanıta rağmen Ümit Uygun’u niye hâlâ tutuklamadığı, çoğu kadın cinayetlerinde defalarca sormak zorunda kaldığımız adalet adına en ağır soru.

Üstelik Ümit Uygun, kendi yayınladığı görüntülere rağmen " "Ben ne tehdit ve hakaret ettim. Ne de Instagram’dan canlı yayın yaptım. Öyle bir şey olmadı" deyince, sözü senet kabul edilerek serbest bırakılmış.

Aleyna’nın ölümünü şüpheli bulan ailesi ise, hukuki mekanizmanın önüne taş konduğunu düşündüğünden Müge Anlı’nın programında adalet arayacak kadar yalnız ve çaresiz kalmış. 

Onlarca tanık Ümit Uygun’un Aleyna’yı tehdit ettiğini ve ağır şiddet uyguladığını, başka kadınları da zorla pavyonda çalıştırdığını, şantaj yaptığını anlatıyor, hatta ses kayıtları dinletiyorlar.

Ama Anlı’nın programına çıkan tanıklardan birinin sözleri hepsinden daha önemliydi. Gencecik kadınların Ankara’nın göbeğine kurulmuş bir vahşet çarkında nasıl yok edildiklerine ilişkin inanılmaz bilgiler içeriyordu.

Ankara’daki pavyonların birinde çalışan adı ve yüzü saklanan erkeğin yaptığı açıklamaların hiç birinin üstüne gidilmedi ve konu acilen değiştirildi. Anlı’nın ‘adalet’i de bir yere kadar tabii…

Oysa tanık, Ankara’da Ümit Uygun ve birkaç kişinin daha ismini vererek bunları herkesin tanıdığını, bir çete olduklarını, silahla dolaştıklarını, her yıl birkaç kadının bu şekilde öldüğünü söyledi ve bir kadının adını bile verdi; "Kader" dedi. Belli ki Kader’in ve diğerlerinin peşine düşen olmadığı için kaybolup gitmişler.

Gelelim Aleyna’nın ölümündeki maddi bulgulara. Evinde, bornoz kuşağı ile kapıya asılmış bulunan Aleyna’nın Adli Tıp Raporu’na göre, intihar etmiş olması mümkün değil. İntiharda olması gereken boyun kırıkları yok ve kemiklerin çevresinde olması beklenen kanama ancak ölen ya da ölmek üzere olan birinde görülecek kadar az miktarda.

Adli Tıp raporunda olanlar kadar olmayanlar da aynı ölçüde şüpheli. Aleyna’nın cenazesini gören arkadaşı ve Aleyna’nın annesi ile babası, Aleyna’nın yüzünün bir tarafının düzleşmiş, bir gözünün tamamen içe çökmüş, kol ve bacaklarında morluklar olduğunu söylerken, Adli Tıp raporunda bu tespitlerin hiç biri yer almıyor. Üstelik Aleyna’ın ölümünden önceki gece Ümit Uygun tarafından sürüklenerek eve götürüldüğünü söyleyen bazı tanıkların ifadesine uygun, dizlerindeki soyulma ve yaralar da rapora geçmemiş.

ÜMİT UYGUN’DAN MCÇ ŞİRKETİNE

Ümit Uygun bütün bu kirli işleri elbette yalnız yapmıyor. Sosyal medyada yayınlanan bir başka videoda Ümit Uygun’la birlikte Aleyna Çakır’a küfür eden kişinin Mehmet Can Çiftçi olduğu anlaşıldı. MCÇ İnşaat logosuyla çekilmiş fotoğrafları nedeniyle şirketin sahibi olduğu iddia edilince araştırdım.

Ancak şu gerçek ki, kapatılmaya çalışılan bütün kadın cinayetlerinde gözlemlediğimiz eksik soruşturma, olay yeri incelemesi ve delillerin toplanmasındaki gariplikler, HTS kayıtlarının alınmasında gecikmeler, tanıkların ifadelerine ve kanıtlara ulaşmakta zamanı kullanma, şüphelilerin tehditleri sürdürmesine ve kaçma riskine rağmen tutuklanmaması, Adli Tıp raporlarının eksik ya da yanlış gelmesi gibi bütün "ihmal silsilesi" Aleyna Çakır dosyasında da adım adım uygulanmış.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi